Biruni Üniversitesi’ni Türkiye’nin en kapsamlı sağlık üniversitesi olarak kurduklarını vurgulayan Biruni Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel, Biruni Üniversitesi’nin dört yıl sonra Türkiye’nin en liyakatli insanlarının çalıştığı göz kamaştıran bir üniversite olacağını ifade etti.
Akademik hayata yeni başlayan vakıf üniversiteleri arasında tematik üniversitelerin sayısı giderek artıyor. Öne çıkan alanlardan birisi de sağlık bilimleri. Dünya ve Türk bilim tarihinin en önemli isimlerinden birinin ismini alan Biruni Üniversitesi de sağlık bilimlerinde iddialı. Biruni Üniversitesi’nin vizyonunu ve Türk üniversitelerinin geleceğini Biruni Üniversitesi Kurucu Rektörü Prof. Dr. Adnan Yüksel ile konuştuk.
Biruni Üniversitesi’nin kuruluşundan biraz bahseder misiniz?
Türkiye’de ilk sağlık üniversitesi olan Bezmialem Üniversitesi’ni ben kurdum. Biruni Üniversitesi daha kapasiteli olsun dedim. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi’nde sağlıkla ilgili 6 branş var. Oranın dekanı Prof. Dr. Haydar Sur’u transfer ettik ve 11 branş açtık. A’dan Z’ye her şey var Biruni’de… Sonra mühendislik fakültesi açtık. Biyomedikal, mekatronik, moleküler genetik bölümlerini açtık. Bunları da aldık ki Ar-Ge yapalım tıpta.. Sonra eğitim fakültesi açtık. Bizde görme engelli öğretmenliği, işitme özürlü öğretmenliği, yüksek zeka, zihinsel engelliler ve psikolojik rehberlik öğretmenlikleri var. Tamamen sağlıkla ilgili 6 fakülte kurarak bugün Türkiye’nin en kapsamlı sağlık üniversitesini kurmuş durumdayız. Tabii ki sadece üniversite kurmak önemli değil, binaların da modern olması lazım. Burası 30 bin metre kare. 17 dönüm de arsası var. İsim ararken bilimsel olsun dedik. Bir baktık kibilim tarihinin peygamberi diye anılan George Santos diyor ki; “11. Asır Biruni asrıdır. Ve gelmiş geçmiş 10 tane evrensel dehadan biri Einstein, ikincisi, Pascal, üçüncüsü de bir Türk.” Kim? Ebu Reyhan El Biruni. Dolayısıyla Biruni ismi cuk diye oturmuş oldu. Tüm ailemizin birleşip, mallarımızı vakfederek kurduğumuz bir üniversite. İnsanlar eskiden savaş kazandığı zaman cami yaptırırmış. Biz de bilim yuvası yaptık.
Son yıllarda gerek vakıfların, gerekse devlet eliyle kurulan üniversitelerin sayısı hızla artıyor. Bu sayı nereye kadar gider sizce?
Şu anda üniversitelerin toplam sayısı 180’dir. Fakat YÖK’ün söylediğine göre, bundan sonra yeni üniversite kurulmayacak. 180. Üniversite bizim kurduğumuz üniversite. Şu anda 30 üniversite sırada bekliyor ama sadece bize izin verildi. Bunun da nedeni, tamamen bilimselliğe önem vermemiz. Bezmialem Üniversitesi’nde yaptıklarımızı Ankara da YÖK de biliyor. Tabii inanılmaz sayıda üniversite kuruldu ama hepsi lise, ortaokul düzeyinde.
Peki, burada çıtayı kim belirlemeli?
Bu çok kompleks bir şey. Dünyayı tekrar keşfetmeyeceğiz. Şimdi bir kere, devlet üniversiteleri çok iyi yürümüyor. Amerika’da sağlık branşında 100 üniversitenin 89 tanesi vakıf üniversitesi. Dolayısıyla, eğer malvarlığı iyiyse, vakıf üniversiteleri her zaman zirvede olacak. Neden? Mesela ben, İstanbul Üniversitesi’nden en iyi hocayı alıp çalıştırıyorum ve yüksek maaş veriyorum. Mesela ben burada yayın yaptığı zaman, patent aldığı zaman para veriyorum. Böyle olunca hem üniversite kalkınıyor, hem de kendisi kalkınıyor. Devlette böyle değil. Dolayısıyla bundan sonra Türkiye’de trend vakıf üniversiteleri olacak. Ama vakıf üniversitelerinin sahipleri maalesef işadamları. Sıkıntı bu. Bu mentaliteyle Türkiye’de hiçbir şey olmaz. Bazı üniversiteler zaten saklamıyor ve ben eğitim için kuruldum diyor. Bende araştırma olmaz, hizmet olmaz, inovasyon olmaz, girişimcilik olmaz. Üniversite sadece eğitim yeri değil. Üniversite bir vizyon yeri. Vizyonu yakalamak için faaliyetlerin, yeniliklerin oluşturulduğu bilim üretilen ve ürettiği bilimi de ekonomiye yansıtan yerlerdir. Eğer biz 2023’te dünyada ilk 10 ekonomiye gireceksek, patent üretiminin yüzde 15-20’si üniversitelerde bulmalı. Amerika’da bu rakam yüzde 40’larda.
2023 Türkiye’sinde üniversitelerin vizyonu ne olmalı sizce?
2023’te muhakkak bilimi üretime dönüştürecek politikalar oluşmalı. Sağlıkta hizmet veriyoruz. Ama ürettiğimiz bir sarf malzememiz yok, bir ilacımız yok, bir aletimiz, bir cihazımız yok. Tamamen yurtdışına bağımlıyız. Ancak ithal edebiliyoruz. Göz pedi bile İngiltere’den geliyor. Bu mentalite ile bir yere varamayız. Bunları muhakkak üniversite üretmeli. Bu bağlamda mühendislik fakültesini buraya koyduk ki Ar-Ge yapalım. Şimdi Bilim ve Teknoloji Bakanlığı iyi çalışıyor, gayret gösteriyorlar. Patente önem veriyorlar. TÜBİTAK’ın şu anda araştırmaya verdiği destek hiçbir ülkede yok. Bizde her öğretim üyesinin araştırması olacak. Yoksa bir sene sonra bağlantıyı keseriz.
Peki, bunun için ihtisas üniversiteleri mi olmalı?
Evet. Şimdi İstanbul Üniversitesi neyle anılıyor? Sağlıkla, Hacettepe Üniversitesi aynı şekilde… Gerisi ne? Mühendislikler var. Biraz Hukuk var, İktisat var, Siyasal var. Peki iyi mi? Hiçbiri iyi değil. Dolayısıyla, iyi olmak için muhakkak ihtisaslaşmak gerekir. Tematik olmak gerekir.
İhtisaslaşma diyoruz ama diğer taraftan üniversitelerin kapitale ihtiyacı var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Evet, kapitale ihtiyaç var ama üniversiteler çalışsa kapitali kendi üretecek. Bugün kimse sağlığa girmek istemiyor ya da istese de giremiyor. Çünkü yatırımı büyüklüğü 3-4 kat masraflı. Biz muhakkak ve muhakkak devletten bekleyerek değil, kendimiz üretmemiz lazım. Amerika’da da devlet çok yardım etmiyor. Türkiye’deki sıkıntı üniversitelerin bir tek eğitim veriyor olması. Araştırmaya zaman ayırmıyorlar. Biz ne yapıyoruz? Lise gibi, Amerika’nın verdiği bilimi çocuklara veriyoruz. Biz bunu yapmayacağız. Biz şimdi çok güzel moleküler genetik laboratuvarı yapıyoruz. Amerika’da yaptırdığımız işlemleri burada yapacağız. O zaman paramız cebimizde kalacak. Bizler çok kapasiteli insanlarız. Beraber hareket edersek ikinci Japonya, ikinci Almanya oluruz diyorum. Dolayısıyla, Amerika’nın ürettiği bilimi burada üretmemiz lazım. Burada kadronun yarısı Amerikalı veya Amerika’dan gelen Türklerden oluşacak. Bizim tek misyonumuz ve vizyonumuz bilim üretmek ve bilimi ekonomiye kazandırmak. Yani muhakkak en az Amerika kadar bir konuya odaklanıp, bilim üreteceğiz. Bu bizim gibi üniversitelerin ve TÜBİTAK’ın politikaları sayesinde olacaktır. Olmazsa ne olur? Yarın Harvard gelir, şubelerini açar ve bütün üniversitelere öğrenci kaybettirir.
Vakıf üniversiteleri içinde Biruni Üniversitesi’nin farkı ne olacak Sizce?
Bir tarafta işadamlarının kurduğu üniversiteler var. Burada amaç; çok sayıda öğrenci okutmak ve para kazanmak. Bunu kendileri de kabul ediyor zaten. Bir de kurumsallaşmış vakıf üniversiteleri var. Bizim vizyonumuz ise farklı. Ben gece 3’e kadar çalışıyorum 4’te atlayıp Ankara’ya gidiyorum. Bunu hiçbir rektöre yaptıramazsın. Parayla da yaptıramazsın. Bu biraz gönül işi. Dolayısıyla ben en iyi olacağım, ülkeme bir hoş seda bıraktıracağım, ülkemde farklılık oluşturacağım diye yola çıktık. En iyiler yanımızda. Herkes de burada çalışmak istiyor. Tıp Fakültemiz gelecek sene açılacak. Öğrenci alımı gelecek sene yapılacak.
Türkiye’deki akademik kadronun altyapısını nasıl görüyorsunuz?
Çok zayıf görüyorum. Ondan dolayı buraya 20 kişiyi getirdim. Biruni Üniversitesi’nde akademik kadronun yarısı yurtdışından olacak. Tüm bağlantıları yaptım. Yoksa başka türlü farklılık yaratamayız.
Sizin kadro oluşturma konusunda hazırlıklarınız, hedefleriniz var. Fakat Türk üniversite sistemine genel olarak baktığımızda bu nasıl aşılacak?
Türk üniversite sistemi yeni kanunda şöyle sınıflandırılıyor; eğitim ağırlıklı, araştırma ağırlıklı, hizmet ağırlıklı üniversiteler doğacak. Ne kadar eğitim ağırlıklı üniversiteler olursa olsun, araştırma ağırlıklı üniversiteden eğitim almak bambaşka bir şey olur. Çünkü öbür türlü bizim ürettiğimiz bir bilgiyi alacak, okuyacak, aktaracak. Bu ikinci sınıf bir eğitim olur. Ben öyle düşünüyorum. Biz öğrencimize diyeceğiz ki yüzde 100’ünü akademisyen yapacağız.
Üniversitenizin uluslararası işbirliği konusunda nasıl bağlantısı var?
Her fakültemizin yurtdışında bir veya iki üniversiteyle ilişkisi var. Mesela şimdi New York’ta Suny Üniversitesi ile yaptık. İstediğiniz kadar bağlantı kurabilirsiniz ama sayıdan çok nitelik önemli. Yani benim hocam onun hocasını tanıyacak; beraber yayın yapacak, beraber kongre düzenleyecek, beraber laboratuvarda çalışacak, ameliyat yapacak. Amerika’da her branş için görüşmelerimiz devam ediyor. Dünyanın en iyileri ile işbirliği yapacağız.
Bir de aşağıdan gelip sisteme giren öğrencilerin kalite sorunu var. Bu sorunu nasıl aşacağız?
Bundan dolayı burs çok önemli. Burs olunca daha homojen gruptan öğrenci alıyorsunuz. Yani bir tanesini binden aldınız bir tanesini 20 binden aldınız. Ben bu farkı çok iyi biliyorum. Dolayısıyla bizde öğrenci kontenjanlarımız 50 kişiyi geçmeyecek. 250 kişi olmayacak bir branşta. Sağlık bir emek işi okuyarak elde edilecek bir şey değil. Laboratuvarda çok iyi hocanın yanında eğitim görmeli. Usta çırak ilişkisi… İyi kumaştan iyi elbise çıkar, iyi undan iyi ekmek çıkar. O bakımdan hoca önemli. Ben hocalarıma benden ne isterseniz isteyin ama konunuzda en iyi çıkın diyorum. Biz üniversite olarak iki seneye kadar damgamızı vururuz.
10 yıllık stratejik planlarınız nelerdir?
Tabii bizim 5 ve 10 yıllık stratejik planlarımız var. Öğretim üyelerimizin yarısının yurtdışından olduğu 4 sene sonrası için söylüyorum; Biruni Üniversitesi Türkiye’de en son teknolojiyle işlerin yapıldığı hastanesi ve en önemlisi araştırma merkezinde çok sayıda çalışan olan ve nereden baksanız her yıl ortalama 10 tane patent çıkaran, Türkiye’nin en liyakatli insanlarının çalıştığı göz kamaştıran bir üniversite olacak. Bunu yapmadan hayat hakkımız yok diye düşünüyorum.