Kron Filtre olarak 2005’te 10 kişi ile üretime başladıklarını, 2010 yılında Türkiye’deki satış organizasyonlarını tamamlayarak yurtdışına yöneldiklerini belirten Kron Filtre Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gülsever, bugün beş kıtada 52 ülkeye ihracat yaptıklarını ifade etti.
Delsa ve Kron markalarıyla üretim yapan Kron Filtre, Osmaniye’de hızlı gelişim gösteren firmalardan birisi.. Bölgede kendi sektöründe ihracat yapan firmalar arasında ilk beşte yer alan Kron Filtre’nin üretim ve yatırım hedeflerini firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Gülsever ile konuştuk.
Kron Filtre’nin üretime başlamasından bugüne gelişini anlatabilir misiniz?
Ben üretim sektöründe bir fabrikada muhasebe ve finans müdürü olarak başladım. Başladığımda asıl beni mutlu edecek şeyin üretim olduğunu hissettim. Üretimin zevk ve heyecan verici bir şey olduğunu düşündüm. Daha sonra ağabeyimle beraber bir şey yapalım dedik ve beraber başladık. Özellikle ağabeyimin otomotiv yedek parça, filtre üzerine deneyimi çok müthiş. Ben teknik detayları çok bilmem, ben daha çok yönetimsel kısmındayım. Ağabeyimle omuz omuza verdik ve 2005’te fabrikanın temelini attık, 2007’de üretime geçtik. Bizim 2010’lara kadar olan hayalimiz; bir gün Türkiye’de tüm bölgelerde kendi malımızı görebilmek oldu. 2010’da 7 bölgede bayii ağımızı oluşturduk. Türkiye’nin her yerine Delsa ve Kron markalarıyla ürün verdik. Daha sonra markamızı uluslararası arenaya çıkarmayı hedefledik. Türkiye’deki başarı uluslararası alana çıkmak içindi. 10 kişi ile başladığımız yerde bugün 178 kişi çalışıyor. Delsa ve Kron markalarıyla beş kıtada 52 ülkeye ihracatımız var, markamız her yerde biliniyor.Yani 8 yıl içinde geldiğimiz nokta bu. Bu da para kazanmanın çok ötesinde bir şey.
Bu ihracatı kaç yıl içinde gerçekleştirdiniz?
Beş yıl içinde bu ihracatı gerçekleştirdik. Zaten ihracatta, bu bölgede kendi sektörümüzde ilk 5’e giriyoruz. Yurt dışına çıktığınızda orada kendi malınızı gördüğünüzde; “Evet ben çok doğru bir şey yaptım” diyorsunuz. Bu evlat büyütmek gibi, geride miras bırakmak gibi bir şey. Amaç buydu ve bunu başardık. Bundan sonraki hedefimiz otomotiv filtresini tasarlayıp yapmak. Tasarım yapabilmek için ciddi bir tedarikçi olmak lazım. Eskiden parayı binaya, arsaya, makineye yatırırdık ve borçtan korkmazdık. Bugün artık kaliteye ve markalaşmaya yatırım yapıyoruz.
Şu anda ürün grupları olarak neler var sizde?
Şu anda hava filtresi, yağ filtresi, yakıt filtresi, endüstriyel, özel tip filtrelerin üretimini yapan işletmemiz de otomotiv grubundaki hemen hemen tüm filtreler üretim portföyümüzde mevcuttur. Süzme görevi yapılan her yere girmeye çalışıyoruz. Ağırlık olarak yüzde 60-70’i otomotivle ilgili.. Şu anda 3.500 tane ürün çeşidi var yapabildiğimiz. Bunun yaklaşık yüzde 60’ını ihraç ediyoruz.
Osmaniye’de sanayici olmak nasıl bir duygu?
Osmaniye’de ortam sıcaktır. Herkes sizi tanır, siz herkesi tanırsınız. Bizler dokunmayı seven insanlarız. Anadolu insanı el temasını, sarılmayı, öpmeyi sever. Bir kere bu sıcaklığı burada hissediyorsunuz. Yani gittiğinizde derdinizi anlatabileceğiniz; bürokratınız da var, Valiniz de var, Belediye Başkanınız da var.. Gittiğinizde insanlar sizi dinler. Bu konularda çok avantajları var. Dezavantajları da var. Biz buraya ilk geldiğimizde Osmaniye’debürokratik altyapı bu büyüklükteki işletmelere hazır değildi. Onlar da hızlı ilerlediler, çok hızlı adapte oldular. Bugün resmi dairelerde bir sorunumuz yok. Devletimizin buraya ilgisi organize sanayi kurulduğundan beri fazla arttı. Cumhurbaşkanımız da geliyor, Başbakanımız da geliyor, Bakanlarımız da geliyor. Zaten bu ilgi belli şeyleri hızlandırdı. Osmaniye sadece maddi olarak değil, manevi olarak da çok teşvik edildi. O güven olmasa bu kadar ilerleyemezdik zaten..
Peki, girişimcilik ruhu nedir Osmaniye’de?
Girişimcilik ruhu Osmaniye’de kendi yerel ölçeğinde var. Bugün Osmaniye’de fıstıkla ilgili girişimcilik dediğiniz zaman bu var. Fıstıkla ilgili hayal de var. Ama Osmaniyeli filtreci dediğiniz zaman girişimci yoktur. Çünkü bu birden yapılacak bir şey değil. Filtre sektörünün yüzde 70’i İskenderun’dadır. Büyük ilk 5 fabrika İskenderun’dadır.. Neden orada? Çünkü ilk filtre fabrikası 1960’larda İskenderun’da kurulmuştur. Bunun için bilgi, teknoloji, bunu çalıştıracak, pazarlayacak insanlar ve diğer her şey İskenderun’da toplandığı için orası ilerleyerek gidiyor. Bir girişimcilik olması için önce sanayinin gelmesi, sanayi kültürünün oluşması lazım. Onun için sanayi yatırımları artıkça zaman içinde çok büyük olmasa da Osmaniye’de de girişimcilik artacaktır.
Bu bölgede dezavantaj olarak gördüğünüz neler var?
Burada birinci dezavantaj istihdam konusudur. Bölgenin en büyük sıkıntısı maalesef kalifiye personel bulunamamasıdır. Türkiye’de işsizlik var ama Türkiye’de kalifiyesiz işsizlik var. Üniversite mezunları üniversiteden maalesef bomboş geliyorlar. Şimdi dış ticaret mezunu geliyor, yabancı dil biliyor musun diyorum, bilmiyorum diyor. Yabancı dil bilmeden insan dış ticaret yapamaz. Muhasebe, işletme, iktisat kökenli birine soruyorsunuz aktif ne pasif ne diye. O size soruyor. Maalesef okullarımızın eğitim kalitesi de düşük. Diğer türlü de sanayide kalıpçı kalmadı. Kalfa kalmadı, usta kalmadı. Şimdi ne alaylı var ne de mektepli. En büyük sıkıntı bu.
Global rekabette Türkiye’deki gelişimi nasıl görüyorsunuz?
Ben yaklaşık 8 sene önce ilk fuara gittiğim zaman Almanların, Fransızların, Amerikalıların standlarını gördüm ve Türk olarak hazır olmadığımızı hissettim. Onlarla başa çıkamam düşüncesi vardı. Ama son 2 yıldır gittiğimiz her fuarda şunu söylüyorum: Hindistan, Malezya ve Türkiye bangır bangır geliyor. Artık biz Almanya’nın yaptıklarını yapabiliyoruz. Bu kapasitemiz var. Ama devletin özellikle ihracat konusunda ciddi teşvikler, destekler vermesi gerekiyor. Mesela Çin, ihracatı ciddi oranda teşvik ediyor. Ciddi oranda Türkiye’ye Çin malı giriyor ve kendi ülkemde Çin mallarıyla rekabet etmek zorunda kalıyoruz. Burada kotaların belli oranda durdurulması lazım. Bu konuda beklentilerimiz var. İhracattaki vergi oranlarının en azından biraz daha düşürülmesi ya da gümrük oranlarının buna göre düzenlenmesi lazım. Devamlı gider yüklenirse iç piyasaya yansıtmamız sorun değil ama dış piyasada bir fiyat politikası var. Sizin belli çizgilerin dışına çıkma şansınız yok. Devletinizden ne kadar destek görürseniz o kadar hızlı ilerleyebiliyorsunuz.
Bu arada şunu da söylemeden geçemeyeceğim; uluslararası fuarlara katılıyoruz. Dubai, Moskova, İstanbul, Frankfurt vs. Dış ticaret ataşelerimize, büyükelçiliklerimize çok teşekkür etmek istiyorum. Her gittiğimizde çok büyük ilgi ve yardım görüyoruz. Eskiden böyle değildi. Şimdi ise bir ihtiyaç var mı? Yapabileceğimiz bir şey var mı? İşleriniz nasıl? diye bize soruyorlar. Bu nedenle kendinizi yalnız hissetmiyorsunuz. Bundan dolayı çok memnunuz.
Sizin marka anlayışınız nedir? Genel anlamda Türkiye’de marka bilincinin gelişmesi konusunda neler yapılmalıdır?
Biz işe başlarken bir marka değildik. Zaman içinde markanın çocuğunuz gibi bir değer olduğunu, emeğin en büyük karşılığı olduğunu, bir şekilde gururunuz olduğunuzu anlıyorsunuz. Bir şeyi ne kadar doğru yaparsanız bunun karşılığı doğru geliyor. Bir filtrede adınız yoksa bu bir filtredir ama adınız varsa sizindir, size ait bir şeydir. Bu sizi temsil eder. Bunun devamlılık arz edebilmesi için herkes tarafından bilinmesi ve sizin de bunun arkasında durabiliyor olmanız gerekir. Biz işe başlarken 8 bin metrekare kapalı alan bize çok büyük geliyordu, Şimdi 17 bin metre kare bize yetmiyor. Bizim bugün yaptığımız harcamaların en büyük nedeni markadır. Çünkü biz marka değerini yenilemeye ve korumaya çalışıyoruz. Mümkün oldukça en iyisini, en güzelini üretmeye çalışıyoruz. Ben A Grubuyum ve A Grubunda sürekli yatırımlar yapmamız gerekiyor. Uluslararası piyasalara çıkarsanız yüzlerce, binlerce marka görürsünüz. Onların arasında fiyat kırar satarsınız, kaliteyi biraz düşürüp yine satarsınız ama bir kere satarsınız, aranan bir marka olmazsınız.
Kendi sektörünüz dışında farklı yatırım planlarınız var mı?
Bununla ilgili düşünce ve projelerimiz var. Muhtemelenhizmet sektörüne girmeye başlayacağız. Çünkü bu bölgede sanayi gelişti, farklı büyük işletmeler geldi. Bu yatırım otel olabilir, restoran olabilir, gelen talebe göre pansiyon olabilir. Gelen talebi mutlaka değerlendireceğiz. Çünkü ne üreteceğinizi talep belirler. Mesela inşaat alanında bir talep var ama şu an seyrediyoruz.
2014 sizin için nasıl bir yıl oldu? 2015’te öngördüğünüz hedefleriniz nelerdir?
2013 ve 2014 piyasalarda kriz yok söylemine rağmen çok kolay geçmedi. Piyasada çek ve senet vb. ekonomik argümanlar hem azaldı hem de güvenirliliği düştü. Argüman yetersizliği piyasada kaliteli talebi de azalttı. Üç dört yıldır piyasalarda daralma var. Zaten büyüme oranlarından bunu görüyorsunuz. İnşallah eskiye dönmeyiz diye düşünüyorum. 2015’de çok şey bekliyorduk. Ancak Dolar kuru 2,4-2,5 TL aralığı yılsonunda beklenirken yılın başında karşınıza çıktığında planlarınızı ve hedeflerinizi çok hızlı bir şekilde değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Yeni projeler, yeni hedefler yaratmak zorunda kalıyorsunuz. Biz istikrarın korunması ve kalıcı olması gerektiğini düşünüyoruz. Siyasi istikrar, piyasa istikrarı, iç ve dış ilişkilerde istikrar beklentimiz var. Gerek ülkemizde gerek dünyada istikrar yoksa bireysel olarak bizim ne düşündüğümüzün çok fazla bir anlamı yok. Globalleşen dünyada ticarette sınırlar kalktı. Artık Ortadoğu’da ne olduğu da Rublenin Dolar karşısındaki değer kaybıda, Yunanistan’daki seçim de bizleri ilgilendiriyor. Bu ortamda güçlü bir Türkiye için, el ele verip daha çok çalışmanın hepimizin öncelikli görevi olduğuna inanıyoruz.