Yılda 56 mağazada 48 milyon müşteri ağırladıklarını söyleyen Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek, yeni yatırımlarla bu sayıyı zaman içinde 500’e çıkarmak istediklerini belirtti.
Havlu ve bornoz denince akla gelen ilk markalardan birisidir Özdilek. Son yıllarda AVM şeklinde mağazalaşan Özdilek, yeni yatırımlarını bu hedefe yöneltmiş durumda. Özdilek Holding Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Özdilek ile hedeflerini ve tekstil sektörünün gelişimini konuştuk.
Türkiye’nin tekstilde bugünkü tablosunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
18. Yüzyıl başlarında havlu Bursa’da icat edilmiş. Ama 18. Yüzyılda Avrupa’da dokuma tezgahları çalışmaya başlamış. Tekstil insan yoğun olmaktan makineye, teknolojiye geçmiş ve biz hala emek yoğun çalışmaya devam etmişiz. Ne zaman ki Cumhuriyetle birlikte dokuma fabrikaları açılmaya başlamış. Merinos, İpekiş, Sümerbank gibi Atatürk’ün kurmuş olduğu fabrikalar… Avrupa’da refah arttıkça tekstil sektörü Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelere kaydı. Türkiye lojistik olarak Avrupa’ya yakınlığından dolayı çok da başarılı bir süreç geçirdi bu arada. 1980’de 24 Ocak kararlarıyla başlayan serbest piyasa ekonomisine geçişle artan sermaye birikimi ve devletin vermiş olduğu teşviklerle beraber Türkiye bu bayrağı dalgalandırdı, tekstil ve hazır giyimde 25 milyar dolarlık ihracat hacmine ulaştı. Bunlar güzel şeyler ancak bu bizden sonra gelişmekte olan diğer ülkelere kaymaya başladı. Çin, Hindistan, Pakistan, hatta Vietnam ve Etiyopya’ya bile kaydı. Çünkü ücret ne kadar düşükse orada daha çok mal üretiliyor ve gelişmiş ülkelere daha uygun fiyatla satılıyor. Dolayısıyla biz tekstilde ne yapmalıyız bundan sonra? Fransa ve İtalya gibi modaya ve tasarıma ağırlık vermeliyiz. Ayrıca turizme de öncelik vererek katma değerli hale getirmeli ve markaları arttırmalıyız. Markaları entegre tesiste üretip, dünya gelişmelerini takip ederek yerli ve yabancı müşterilere düzenli, sürdürülebilir bir şekilde pazarlamak gerekiyor. Pazarlama ağının da çok düzenli ve güçlü olması lazım.
Pekiyi Türkiye bugünü nasıl yaşıyor?
Serbest piyasa ekonomisi demokrasiden ayrılmaz bir bütündür. Serbest piyasa ekonomisi ne kadar gelişirse sivil toplum örgütleri o kadar artar. Sivil toplum örgütleri arttığı zaman da hizmette, sanayide, tarımda üreten toplumun problemlerini siyasetçilere, bürokratlara duyurma imkanı doğar. Bu seslere de bürokratlar, siyasetçiler kulak vermek zorundalar. Eğer kulak vermezse serbest piyasa ekonomisi de, demokrasi de gelişemez. Kuvvetler ayrılığına da dikkat etmek lazım. Yasama-yürütme-yargı… Bu üçü de birbirinden ayrılmaz bir bütün. Devlete karşı hakkını savunmak istiyorsan devleti mahkemeye verebilmelisin. Bağımsız yargı senin hakkını savunabilmeli ve verebilmeli. Buradan şuraya varmak istiyorum; kesinlikle bunların oluşmasından ödün vermeden büyümenin önünü açmak lazım. Burada siyasilere düşen görev var, bürokrata düşen görevler var. Devletin koruyucusu olarak sadece kendisini görmeyecek, sistemin içinde ben bir parçayım diyecek ve girişimcinin önünü açacak. Meşru çerçeve içinde çalışıp çalışmadığını tespit edecek. Meşru çerçeve içinde çalışmıyorsa gerekli cezayı verecek. Hizmet, tüyü bitmedik yetime yeşil kart vermekle olmaz, tüyü bitmedik yetime iş vermekle olur ve eğitim vermekle olur. Ve bunu sürdürülebilir yapmakla olur. Bu da kişiye bağımlı değil. Ne Cumhurbaşkanı’na kalır bu dünya, ne Hüseyin Özdilek’e kalır. Bundan öncekilere kalmadı, bundan sonrakilere de kalmaz. Hepimiz gidiciyiz. Önemli olan iyi insan olmak ve arkasında iz bırakabilmek!
Türkiye’nin 2023 hedeflerini günümüz koşullarında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Organizasyon, planlama, optimal üretim ve pazarlama lazım. Kalkınma Bakanlığı’nın hangi bölgede hangi üretim yapılıyor, hangi şirket verimli diye tespit yapması lazım. Hangi sektörün ne kadar gelişme potansiyeli var, ihracat potansiyelinde hangi ürünlerin avantajları var, bunların hepsi tespit edilecek. Bunun dışında yerini bileceksin, dürüst olacaksın, takipçi olacaksın, araştırma geliştirmeye önem vereceksin. Üniversite hocaları da dünyanın kendi etraflarında döndüğünü zannetmeyecek. Bu işadamları çok para kazanıyor ben bu projeye şu parayı isterim diye düşünmeyecek. Mesela, bir bilim adamımız kimyada gen yapısını araştırıyor ve Nobel Kimya Ödülünü alıyor. Ve diyor ki, “Ben ABD’ye TÜBİTAK’ın bursuyla gittim, minnettarım.” Bunlar güzel şeyler. Demek ki kafa ne Amerikalı’da farklı, ne İngiliz’de, ne de Alman’da. İçini doğru doldurursan, doğru şekilde sevk ve idare edersen, verilen görevi hakkıyla, inanarak yerine getirirsen başarı gelir.
Yürütülen politikalar açısından tekstil sektörü üvey evlat muamelesi görüyor mu sizce?
Mukayeseli üstünlükler açısından bir ülkenin avantajları tam yerine oturmadan, teknolojiler oturmadan o sektörden vazgeçilemez. Vazgeçilirse işsiz kalır insanlar. İşsiz kalırsa o insanları bir yerden beslemek zorundasınız. Borç içerisindesiniz. Alacağınız borçla borç ödenmez, üretimle borç ödenir.
Kayıt dışı ekonomide tekstilin yeri nedir?
Kayıt içine girmemek aptallık. Çünkü kayıt içine girmediğiniz zaman kurumsallaşamazsınız. Kayıt içine girmemek için bir neden de yok. Çünkü enflasyon yüzde 10’un altında. Kurumlar vergisi yüzde 20. Almanya’da da bu vergiler var. Yüzde 100 enflasyon, yüzde 40 kurumlar vergisi gördü bu ülke. Oralardan bu noktaya geldiğimize göre artık mutlaka kayıt içinde olmamız ve kurumsallaşmamız şart.
AVM ve gayrimenkul yatırımlarınızda var…
Biz, 1967 yılında evimizi satarak perakendeye ilk olarak havlu mağazasıyla giriş yaptık. Ben o zamanlar iyi bir gözlemciydim. Müşterinin neler beklediğini, nelere dikkat edilmesi gerektiğini bilirim. O yıllarda dahi dükkanın temiz durmasına, rafların yerleştirilmiş olmasına özen gösterirdim. Çünkü müşteri hareketli olan, zinde olan, düzenli olan dükkana giriyor. Ve ben müşteri dükkana girdiği zaman hiçbir zaman güler yüzü eksik etmem. Hani derler ya sanatçı 40 derece ateşle olsa bile sanatını icra eder, biz de öyleyiz. Esnaflık budur. Şimdi bu esnaflığı 48 senedir iyi uyguluyoruz. Walmart da aynısını yapmış. Taşrada küçük bir marketle başlamış, şimdi dünyanın devi… 485 milyar dolar cirosu var. Kurucusu Sam Walton’a “Bu şirkette en önemli kişi kimdir?” diye soruyorlar. “İki kişi var.” diye yanıtlıyor: “Birincisi, 1 milyon 100 bin çalışmasından müşteriyle muhatap olan Walmartlı satıcı; İkincisi de, müşteridir.” Müşteri alışveriş yapmazsa hepimizi kapının önüne koyar diyor. Şimdi bu dengeyi gözeterek planlama, organizasyon, optimal üretim ve pazarlama yapıyoruz. Neyi üretirseniz üretin pazarlamayı bilmek zorundasınız. Biz 48 yıldır perakenden gelip müşteriyi de iyi gözlemleyince ve bunu da bilgiyle donatınca bu noktaya geldik. Tabii insana değer verirseniz, size olan itimat artarsa yolunuz açılıyor. Ticari ahlak da önemli! Şimdi herkes serbest piyasa ekonomisini bilecek ve rekabetten kaçmayacak. Dersini iyi çalışırsa, fizibilitesini iyi yaparsa, stratejik noktaları tespit ederse rekabet eder. Özdilek, Türkiye’nin her tarafında Alışveriş Merkezi açar. Neyine güveniyor? Firma kültürüne, geçmişine, altyapısına, kurumsal yapısına, insan kaynağına ve ekibin tabandan gelmesine güveniyor.
Üretim Merkeziniz Bursa mı?
Üretim merkezimiz Bursa ve İnegöl’de ve 100 bin metrekare kapalı alanımız var. Bizim Türkiye dışında hiçbir yerde üretim faaliyetimiz yok. Toplamda da 6.500 kişi istihdam ediyoruz.
Özdilek’in mağazalaşması bundan sonra da devam edecek mi?
Evet devam edecek. Bu AVM konseptinde de devam edecek, AVM dışında devam edecek. Her yıl 15-20 tane mağaza açıyoruz doğru noktalarda. 56 tane ev tekstili mağazamız oluştu. Bunu zaman içinde 500 adede çıkaracağız. Şu anda arsa bedeli hariç 100 milyon Türk Lirası harcıyoruz yatırım için. Arsayı da koyduğunuz zaman 150 milyon Türk Lirası. Bunların hepsi Türkiye’nin Milli Hasılası içinde aslında. Ve mağazalarımıza 48 milyon müşteri geliyor her sene. Biz bunları basında çok fazla açıklamıyoruz. Bizi müşteri bilsin yeter zaten.
Yurtdışında nasıl bir faaliyetiniz var?
Almanya’da bir şirketimiz var 60 milyon Avro ciro yapıyor toplamda. Havlu, ev tekstili ürünleri ve ev mobilyaları satıyor. Tabii mağaza konsepti oluşturmak Avrupa’da zor. Çünkü çok büyük mağazalar var. Ama bizim Balkan ülkelerinde, Türki Devletlerinde, İran’da ve Rusya’da mağazalarımız var. Dünyanın her tarafına da biz gidemeyiz zaten.
Türkiye’nin istihdam politikası nasıl olmalı bundan sonra?
Ekonomide üç ana sektör var; sanayi sektörü, tarım sektörü ve hizmet sektörü. Gelişmiş ülkelerde tarım sektöründe faal nüfusun yüzde 10’u çalışıyor en fazla. Bizde yüzde 21 çalışıyor. Gizli işsizlik var burada. İnsanlar hem kazanamıyor hem zamanları boşa geçiyor. Bilgi noksanlığı da var tabii. Sanayide yüzde 28 çalışanımız var, bunların yüzde 40’a çıkması lazım. Gelişmiş ülkelerde böyle. Hizmet sektöründe yüzde 51 istihdam oranı var. Bunun da yüzde 40’a düşmesi lazım.
Son olarak 2015 yılını nasıl geçirdiğinizi soralım…
Yüzde 10 büyüyoruz. Yeni açılan mağazalarımızda yüzde 17 büyümemiz var. 2016’da aynı şekilde devam edeceğiz. Borçlarımızı ödüyoruz, yatırımlarımız devam ediyor. Türkiye’ye güveniyoruz. Tabii terör can yakıyor. Terörün kimseye bir faydası yok. Allah devlete, millete zeval vermesin. Çalışacağız üreteceğiz, evlatlarımıza daha güzel bir Türkiye bırakacağız.