Mehmet Doğan ve Öztürk Akçam tarafından 2012 yılında kurulan Akdoğanlar Tekstil’in hedefi; özel tasarımlarıyla kumaş üretiminde moda yaratan bir firma olmak!
Tekstil, Türkiye için hala önemini koruyan köklü bir sektör. Bu sektörde her yıl yeni oyuncular da çıkmaya devam ediyor. Bunlardan biri de Akdoğanlar Tekstil. Bu genç ve dinamik firmanın sahipleri Mehmet Doğan ve Öztürk Akçam ile Akdoğanlar Tekstil’in faaliyetlerini ve sektördeki hedeflerini konuştuk.
Öncelikle, firmanızın kuruluşundan bugüne uzanan hikayesini kısaca aktarır mısınız?
Akdoğanlar Tekstil 2012 yılında kuruldu. Üç yıllık bir geçmişimiz var. O dönemden bu yana bayağı bir yol katettik. İki makineyle başladık. Bizim azmimiz, gayretimiz ve işi sevmemizle birlikte şimdi 20 civarında makinemiz oldu. Yurtdışına kumaş ihracatımız var. İç piyasada da ihracat yapan firmalara kumaş satıyoruz. 150-200 ton aylık üretimimiz var. İşimizde ilk günkü aşkla yola devam ediyoruz.
Kumaş üretimi demişken, ne tür kumaşlardan bahsediyoruz?
Kumaşlarımızın özellikleri jakarlı olması. Fantezi kumaş dediğimiz; viskon, yün karışımlı, pamuklu özel tasarlanmış kumaşlar. Yani klasik, süprem kumaşlar değil. Bunları yaparken de çok büyük haz alıyoruz. Çünkü bir şeyi yeniden yapmanın, yeniden tasarlamanın heyecanı yetiyor bize.
Peki, üretim aşamasında nasıl bir know-how’a sahipsiniz?
Kumaşlarımızın tasarım olarak yüzde 90’ı bize ait, yüzde 10’u dışarıdan geliyor. Dışarıdan gelenlerde mutlaka ufak tefek de olsa değişiklik yapıyoruz. Ürettiğimiz kumaşlar üst grup hazır giyim üzerine. Alt grup da iç çamaşırı tarzında. Yüzde 90 bayan ağırlıklı, yüzde 10 erkeğe hitap ediyor.
Kimlere kumaş veriyorsunuz?
Mesela bizim ürünlerimizin yaklaşık yüzde 50’si Zara’ya gidiyor. Biz direkt Zara’ya veremiyoruz ama Zara’nın tedarikçilerine direkt satabiliyoruz. Daha birçok markaya da butik tarzda ürün satıyoruz.
Hangi ülkelere ihracat yapıyorsunuz?
Direkt ihracatımız ayda 10 ton civarında. Tabii bunu arttırmayı hedefliyoruz. Şu anda İngiltere’ye veriyoruz. Ama diğer ülkelere henüz veremiyoruz, çünkü hiçbir fuara henüz katılmış değiliz.
Fuar demişken, bu yönde bir stratejik planınız var mı?
Var tabii ki. Fuarları çok önemsiyoruz. Ama öncelikle onun altyapısını hazırlayacağız. Şu anda bizim belli bir kapasitemiz var. Bu kapasitemiz üstüne çıkamıyoruz şu anda. Fuara gittiğimiz zaman ister istemez talep artacak. Artan talebi üretim yaparak karşılayamazsak mahcup oluruz. O da bizim kariyerimizi zedeler. O yüzden makine sayısını arttırmayı düşünüyoruz. Daha modern makineleri araştırıyoruz. Bununla ilgili projemizi Ocak ayında gerçekleştireceğiz. Gerçekleştiği zaman da dünyada ne kadar fuar varsa katılmayı düşünüyoruz.
Sektörde farklılaşmak adına neler yapıyorsunuz?
20 ton koleksiyon yapıyoruz. Koleksiyon çok önemli.. Müşterilere moda yaratan firma olarak hitap etmeyi hedefliyoruz. Tabii ki rekabet ettiğimiz firmalar var. Bunların arasında çok büyük olanlar da var. Diğer birçok firma “Benim makinem çalışsın da ne olursa olsun” derken, biz hevesle yeni bir desen üretmek için sürekli tasarım çalışmaları yapıyoruz.
Eskiden nihai ürünlerin tescili yapılırdı, artık ara mamullerde özellikle tasarım konusunda da tesciller yapılıyor. Siz bu anlamda ne yapıyorsunuz?
Bir dönem birçok kumaşın tescilini yaptırdık. Fakat bizim tescilli ürünümüzü izinsiz üreten fason firmalarla baş edemedik. Çünkü küçük çapta üretimleri var. Diğer büyük firmaların böyle bir şey yaptıklarını düşünmüyorum. Öte yandan tescildeki bir ürünün 6 ay askıda kalması gerekiyor. Süreç içinde zaten o kumaşın modası geçiyor. Bu yüzden ancak çok özel bir ürün olursa onun tescilini alıyoruz.
Hızla kurumsallaşma yolunda ilerliyorsunuz. Buna koşut olarak da markalaşıyorsunuz…
Kendimize ait bir markamız, bir logomuz var. Akdoğanlar kısaca ‘A&D’ diye geçiyor. İleriki dönemlerde dikili ürüne geçtiğimiz zaman belki bu logoyu kullanabiliriz. Zaten şu anda markamız, amblemimiz patentlidir. Tabii ki marka çok önemli.. Ürettiğimiz kumaşın kesim aşamasından dikim aşamasına kadar gramajında, görüntüsünde, kalitesinde bir sorun yoksa, müşteri seni zaten marka yapıyor. Müşteri referansı çok önemli.. Bizim en önemli hedefimiz kumaşta markalaşmak.
Kurumsallaşma sürecinde geçiş dönemleri önemli. Siz Akdoğanlar Tekstil’i nasıl planlamış durumdasınız?
Bu şirket zamanı geldiğinde evlatlarımıza devrolacaktır. Çocuklarımızın bizden gördükleriyle, bizden aldığı terbiyeyle, eğitimle, öğütle şirketi yükselteceklerine inanıyoruz. Biz günü birlik iş yapmıyoruz. Yani biz bu işi yaptık, şu kadar da para kazandık işte gidip de villa alalım diye bir düşüncemiz yok. O şekilde olursa zaten günü birlik yaşamış olursunuz. Biz uzun vadeli düşünerek şirketimizi daha da büyütmeyi hedefliyoruz.
Hükümetten siz sanayiciler olarak beklentilerinizi konuşacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
İşin ekonomik boyutunda aslında iç ve dış siyaset çalışan sanayi sektörünü çok etkiliyor. Seçimler aslında tekstilde ihracatın yönünü çok fazla etkilemedi ama iç piyasa çok etkilendi. Biz isterdik ki, daha düzgün bir dış politika ve komşu ülkelerle çok daha iyi bir diyalogumuz olsun. Artık savaş bombayla olmuyor, savaş sadece politikayla da olmuyor; savaş ekonomiyle oluyor aslında. Ekonomin ne kadar güçlü olursa sen de o kadar güçlü olursun. Şu andaki durum hiç hoş bir durum değil. Yaşananlar hepimizi derinden üzüyor. Yani sadece benim işimin iyi olması değil, komşumun işinin de iyi olması lazım ki ben rahat edeyim. Herkes birbirine bağlı çünkü..
Pekiyi, asgari ücret artışı konusunda ne düşünüyorsunuz?
Asgari ücret artışına ben karşı değiliz. 1.300 Lira olması lazım. Biz bunu isteriz ama devletin de bu yükü paylaşması gerekiyor. Ya da bunu kademe kademe yükseltmeli. “Sen çok kazanıyorsun, sen az kazanıyorsun” meselesi değil bu.
2015 sizin için nasıl bir yıl oldu ve 2016 ile ilgili hedefleriniz ve öngörüleriniz nelerdir?
2015 yılı bizim açımızdan çok güzel geçti diyebiliriz. 2016’da da aynısını bekliyoruz, fakat bazı tereddütlerimiz var dış politikada. Eğer dış politikada güvenli bir ortam oluşur, komşularımızla tekrar iyi ilişkiler sağlanırsa 2016 ve daha sonrası güzel geçecek. Bugün yatırımcılar, ihracatçılar olarak kime sorarsanız sorun dış politika yüzünden herkes çok tedirgin. Aslında ihracat yapmak isteyip de bekleyiş içinde olan çok firma var. Üst üste gelen seçimler sebebiyle işverenler döviz kurlarındaki dalgalanmalardan dolayı da tedirgin oldular. İş dünyasının siyasetle bağlantısının olmaması lazım ama Türkiye’de iş dünyası ile siyaset iç içe girmiş durumda. En ufak bir gelişme bize hemen yansıyor.