Dokuzuncu senesine giren Özyeğin Üniversitesi’nin, dünya standartlarında eğitim veren ve araştırmalara imza atan güçlü bir akademik kadroya sahip olduğunu dile getiren Özyeğin Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Esra Gençtürk, bu akademik kadroyla birlikte topluma ve gençlere değer yaratmaya odaklandıklarını vurguladı.
Genç vakıf üniversitelerimiz arasında gerek yenilikçi ve girişimci eğitim anlayışı, gerekse araştırmacı kimliğiyle fark yaratan öğrenciler yetiştirmeye odaklanan Özyeğin Üniversitesi’nin vizyonunu ve hedeflerini Rektör Prof. Dr. Esra Gençtürk ile konuştuk.
Öncelikle akademik geçmişinizi kısaca anlatabilir misiniz?
1977 senesinde Robert Kolej’den, 1981 yılında da University of Southern California’dan mezun oldum. Daha sonra University of Minnesota’da 1983 yılında İşletme Yüksek Lisans derecemi, 1990 yılında da Pazarlama doktoramı tamamladım. 1989 – 1996 yılları arasında Teksas Üniversitesi-Austin’da Pazarlama ve Uluslararası İşletme öğretim üyesi olarak görev yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüm. 1996-2009 yılları arasında da Koç Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalıştım. 2008’de kurulan Özyeğin Üniversitesi’nin vizyonu ve eğitim anlayışı beni çok heyecanlandırdı. Gelen teklifi değerlendirerek 2009 yılında Özyeğin Üniversitesi’ne geçtim. 2011 yılında üstlendiğim Rektör Yardımcılığının ardından 2014 yılından bu yana da Rektör olarak görev yapmaktayım.
İdeallerinizin hayat bulması noktasında Özyeğin Üniversitesi’ni konuşacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
Akademisyen olarak sadece beni değil, tüm öğretim üyelerimizi, idari kadromuzu, ebeveynlerimizi ve öğrencilerimizi heyecanlandıran, topluma ve gençlerimize değer katmayı amaçlayan, çok farklı bir eğitim felsefesiyle hareket ediyoruz. Bilgili ve donanımlı gençler yetiştirmek, bir yüksek eğitim kurumu olarak asli görevimiz. Ancak sorumluluğumuzun dünya standartlarında verdiğimiz eğitim ile sınırlı olduğunu düşünmüyoruz. Özyeğin Üniversitesi olarak farkımız, katma değer yaratan dönüştürücü eğitim modelimizden kaynaklanıyor. Nitelik ve nicelik olarak çok güçlü bir akademik kadro ile sağladığımız bilimsel donanımın yanı sıra sektörlerle iç içe eğitim felsefemiz ve 360 derece öğrenci gelişimi yaklaşımımız ile öğrencilerimizin kişisel, profesyonel, kültürel ve sosyal gelişimlerine, farklı deneyimler kazanmalarına çok büyük önem veriyoruz.
Öğrencilerimizin kendilerini iyi ifade edebilen, paylaşımcı, işbirliğine ve öğrenmeye açık bireyler olmasını hedefliyoruz. Ekip çalışmasına yatkın, sorun çözmeye odaklanmış ve olaylara geniş bir perspektiften bakabilen dünya vatandaşı gençler olarak yetişmelerini amaçlıyoruz. Üniversite öncesi eğitim sistemimizde, farklı sınavlara hazırlanmaya odaklanan öğrencilerin hayatta başarılı olmak için gerekli olan yetkinlikleri geliştirme fırsatları olmuyor. O nedenle ve özellikle Türkiye’de, öğrencilerin kendilerini tanımaları, özgeleceklerini planlamaları ve kişisel farkındalıklarını tüm açılımları ile geliştirmeleri için üniversite yılları çok önemli.
Bu ihtiyaca cevap vermek için oluşturduğumuz yenilikçi eğitim modelimizde, öğrencilerimizi mezuniyet sonrası hayata hazırlamaya yönelik, yetkinlik bazlı ve sektörlere odaklı programlar uyguluyoruz. Üniversiteye adım attıkları ilk yıldan itibaren sunduğumuz farklı staj olanaklarının, üniversitemizin çeşitli birimlerinde sigortalı ve maaşlı olarak yarı zamanlı çalışma imkânlarının ve profesyonel, sosyal, kültürel ve sportif gelişimlerine yönelik olarak düzenlediğimiz tüm etkinliklerin özü öğrencilerinin geleceğine önemli katkılar sağladığına inanıyorum. Öğrencilerimiz, bu yenilikçi eğitim modelimiz sayesinde okurken çalışmaya, yazları staj yapmaya ve kariyerlerini üniversitemizdeki ilk dönemlerinden itibaren planlayarak bu planlarını gerçekleştirmek için kendilerini farklılaştıran yetkinlikler kazanmaya ve deneyimler edinmeye başlıyorlar.
Bu yenilikçi ve dönüştürücü eğitim modelimiz doğrultusunda üniversitelerde düzenlenen klasik kariyer günlerini de inovatif bir yaklaşımla yeniden yorumladık. Bütün öğrencilerimize açık iki hafta süren Sectoral Orienteering etkinliğimizde, hazırlıktan son sınıfa kadar öğrencilerimiz farklı sektörlerden yönetici, girişimci, sanatçı ve sporcularla bir araya geliyor. Farklı sektörlerin dinamiklerini, değişik meslekleri ve iş hayatının çeşitli uzmanlık alanlarını, her alanın temsilcilerinden öğrenip, kendi yetenekleri, merakları, hedefleri ve ilgi alanları doğrultusunda geleceklerine yön verebiliyorlar. Sonuç olarak öğrencilerimiz, son sınıfa geldiklerinde “mezun olunca ne yapacağım” sorusunu çoktan cevaplamış oluyorlar. Her öğrenciyi çok boyutlu bir birey olarak ele alan öğrenci gelişimi ilkemiz ve dönüştürücü eğitim modelimiz doğrultusunda,“bulundukları ortama değer katan ve fark yaratan mezunlar” yetiştirme hedefimizi gerçekleştirdiğimizi görmek beni çok mutlu ediyor.
Kurucunun da vizyonu önemli burada…
Girişimciliği, yenilikçiliği ve sürdürülebilirliği vizyon olarak benimsemiş bir araştırma üniversitesiyiz. Bir üniversite kurulurken hem mütevelli heyeti başkanının hem de mütevelli heyeti üyelerinin vizyonu ve rolü çok önemli. Dokuz yıl önce henüz kuruluş aşamasında, Özyeğin Üniversitesi’nin vizyonu geniş katılımlı toplantılar ve arama konferansları sonunda şekillendi. Üstün nitelikli öğretim üyelerimiz bu vizyona inanarak dünyanın farklı yerlerinden aramıza katıldılar. Bu vizyonu içselleştirmiş, araştırma ve eğitim faaliyetlerine entegre etmiş bir akademik kadromuz var. Bu da, genç bir üniversite olmamıza rağmen, hedefimize odaklı bir şekilde, sağlam ve hızlı adımlarla ilerlememizi sağlıyor.
Üniversite-sanayi işbirliğine değinecek olursak Türkiye ne durumda? Ve Özyeğin Üniversitesi, üniversite sanayi işbirliği konusunda nasıl bir farkındalıkla hareket ediyor?
Türkiye’de iş dünyası ile akademik dünya arasındaki kopukluğun temel nedeni, yükseköğretimin akademik bilgi aktarmaya odaklanıp, öğrencileri üniversite sınırları dışındaki hayatın gerçeklerine hazırlamakta yetersiz kalması. Bu yetersizlik de üniversitelerin bu misyonu üstlenmemesinden; üretilen bilginin uygulanabilirliği, öğrencilerin mesleki donanımı veya istihdam edilebilirliği gibi konuları kendi görevi olarak tanımlamamasından kaynaklanıyor. Hiç şüphesiz bir araştırma üniversitesi olmak için öncelikle bilime katkıda bulunan, bilgi üreten akademik kadronun olması vazgeçilmez bir şarttır. Ancak sadece bilim üretmek için üniversite olmaya gerek yok; bir araştırma kurumu/merkezi olmak yeterli. Üniversite olmak için bu bilgiyi eğitimle bütünleştirmek, öğrencilerle paylaşmak, tartışmak ve bilgiyi toplum yararına dönüştürmek gerekir. Günümüzde artık kitaplardan bilgi aktarmak yeterli değil; akademik kadronun konusunda uzman olması, uluslararası dergilerde yer alan araştırmalar yapması, henüz kitaplara konu olmamış bilimsel çalışmalar yürütmesi, patent sahibi olması ve tabii ki bu çalışmalarını öğrencileri ile paylaşarak eğitime dönüştürmesi gerekmektedir. Kitaplardan derlenen bilgilere, bilginin artık meta haline geldiği günümüzde, değişik ortamlardan ve değişik mecralardan ulaşılabilir. Esas yapılması gereken o bilginin deneyimlenmesi, pratikle bağının kurulması ve uygulamaya aktarılabilmesidir.
Üniversitemiz, 2012’de TÜBİTAK tarafından başlatılan 1513-Teknoloji Transfer Ofisleri Destekleme Programı kapsamında desteklenen ilk 10 üniversiteden biri oldu. Daha önce “ÖZÜ Proje Destek Ofisi” adı altında hizmet veren Özyeğin Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi (ÖZÜ TTO) 2013’ten itibaren, özel sektörün ihtiyaç duyduğu teknoloji, yenilik ve bilginin üniversite ortamında üretilmesine; üniversitede gerçekleştirilen bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen bilgi ve teknolojinin uygulamaya dönüştürülerek ticarileşmesine; üniversiteler ve özel sektör kuruluşları arasındaki iletişimin artmasına ve işbirliği oluşturulmasına yönelik çalışmalarını bu program kapsamında sürdürmeye devam ediyor.
Üniversitemizde oluşturulan araştırma altyapısı ve Teknoloji Transfer Ofisi’nin başarılı çalışmaları ile üniversite-sanayi işbirliklerimiz her geçen sene artarak devam etmektedir. Üniversite-sanayi işbirliği projelerimizin sayısının artmasının yanında, firmalar ile sürdürmekte olduğumuz “Yerinde Akademi” uygulaması üniversitenin sanayi ile bütünleşik bir yapıda çalışmalarını sürdürmesini sağlamaktadır. Bu kapsamda farklı şirketler ile devam eden ve firma personellerine, firma bünyesinde lisansüstü eğitimlerin verildiği “Yerinde Akademi” uygulaması, hem yüksek lisans tezlerinin hem de sanayi ihtiyaçlarının kısa sürede projelendirilmesine olanak sağlayan etkin ve sürdürülebilir sanayi işbirliği çalışmalarımıza çok somut bir örnek. Özyeğin Üniversitesi Teknoloji Transfer Ofisi, sanayi ile sürdürdüğü işbirlikleri kapsamında 2016 yılına kadar toplam 129 proje geliştirmiştir. Bu projelerin hacmi, toplam proje hacminin yüzde 44’üne denk gelecek şekilde 22,8 M TL’ye ulaşmıştır.
Bunlar hayata geçmiş projeler mi?
Evet, üniversitemizde gerçekleşen araştırma projelerinin neredeyse tamamı uygulamaya geçmiş projelerdir. Örneğin; LED aydınlatma teknolojileri, kablosuz optik komünikasyon, medikal cihazlardaki robotik kıvrımlı mekanizmaların üretimi gibi konularda çalışan hocalarımız, ilgili kurumlarla işbirliği yaparak, yenilikçi bulguların hayata geçmesine önayak oluyorlar. Aselsan ortaklığıyla geliştirilen “Sensör Telemetre Uygulaması için Yazılım Tabanlı Kanal Modelleme”, Türk Telekom ortaklığıyla geliştirilen “İnternet Üzerinden Çoklu Ortam İçeriğinin Dağıtılmasında P2P İçin Çözümler”, Arısan ortaklığında yapılan “Bitkilerden Özüt Elde Edilmesi” projeleri sanayiye uygulanmış başarılı çalışmalardan birkaçı.
Belli alanlarda odaklanma var mı?
Bizim için önemli olan, akademik kadromuzun kendi ilgi alanlarında en üst seviyede yapacağı araştırma ve üreteceği bilgilerdir. Bir bilim insanının araştırma alanını tanımlamak, bilimsel özgürlüğe aykırıdır; beklenen kalitede ve nicelikte araştırma yapılmasını çok zorlaştırır. Benim inancım ve yönetim yaklaşımım; en iyi hocaları kadromuza katarak eğitimleri ve donanımları doğrultusunda kendilerinden beklenilen nitelikte araştırma yapabilmeleri için gerekli maddi, fiziksel ve manevi desteği vermek, onlara yapabileceklerinin en iyisini yapmaları için özgürlük tanımak ve sonra yönetim olarak aradan çekilmektir. Hiç kuşkusuz, ne bizim ne de başka bir kurumun her türlü araştırmayı destekleme gücü olamaz. Zaman içinde oluşan bir birikimle, üniversite olarak belli alanlarda öne çıkan çalışmalar doğrultusunda bir ihtisaslaşma söz konusu olabilir. Öte yandan, akademik birimlerimizin kendi danışma kurulları var. Danışma kurullarında yer alan sektörün önde gelen şirketlerinin ve kurumlarının temsilcilerinden araştırma ve eğitim ihtiyaçları hakkında alınan bilgilerin araştırmaları yönlendirmesi, uygulanabilirliğinin değerlendirilmesi, sektöre ve topluma yarar sağlayacak şekilde kurgulanması mümkün olabiliyor. Böylelikle, hem verdiğimiz eğitimin hem de yaptığımız araştırmaların sektörün ihtiyaçlarına cevap verebilmesini, uygulanabilir olmasını ve şirketlerin beklentileri ile örtüşebilmesini sağlıyoruz. Bunun sonucunda da, öğrencilerimiz mesleğinde kullanabileceği ve katma değer yaratabileceği bilgilerle donatılmış olarak mezun oluyor.
Araştırma için Özyeğin Üniversitesi nasıl bir altyapıya sahip?
Bir araştırma üniversitesi için olmazsa olmaz koşul olan laboratuvarlarımızın hem niceliği hem de niteliği için önemli yatırımlar yaptık. Temel araştırmalardan yazılım araştırmalarına, robotikten haberleşme teknolojilerine kadar 17 adet laboratuvarımız bulunuyor. Bizim gibi genç bir üniversite için bu altyapı önemli ve ayrıştırıcı bir unsur. Bunun yanında bizi öne çıkaran, çok etkin ve diğer üniversiteler tarafından örnek alınan bir Teknoloji Transfer Ofisimiz var. Şubat 2016 itibariyle hem TÜBİTAK’tan, hem de AB fonlarından sağlanmış toplam 52 milyon TL bütçe ile üniversitemizde birçok araştırma yürütülmekte. Bu, üniversitemizin yaşını ve gücünü dikkate aldığınızda ciddi bir rakamdır.
Akademik kadro olarak Özyeğin Üniversitesi’nde bir problem yok sizin ifadenize göre. Genel olarak eğitim sektöründe nasıl bir sorun yaşanıyor bugün Türkiye’de?
Her sektörün kendi içinde bir otokontrol mekanizması olması gerekir. Eğitim sektörü de bundan bağımsız değil. Ancak eğitimde ne yazık ki böyle bir otokontrol olmadığından ve yürürlükteki mevzuat sadece minimum kriterleri belirlediğinden, yanıltıcı ve yetersiz uygulamalar olabiliyor. Böyle olunca da sayısı 200’e yaklaşan üniversitelerimizin hepsinin nitelik açısından yeterli olmadığını üzülerek gözlemliyoruz. Özyeğin Üniversitesi’nin temel farkı, hem sayısal hem de nitelik olarak güçlü ve tam zamanlı bir öğretim üyesi kadrosuna sahip olmasıdır. Üniversitenin her akademik birimindeki kadromuza ait bilgileri açık bir şekilde paylaşıyoruz. Tüm öğrenci adaylarına, bizi veya başka bir üniversiteyi seçerken önce akademik kadroyu incelemelerini, fakülte özelinde unvanlara ve bilimsel yayınlara bakmalarını tavsiye ediyoruz.
Eğitim dili de son yıllarda tartışılan konulardan bir tanesi. Kimilerine göre eğitim dili Türkçe olmalı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuyu?
Özyeğin Üniversitesi’nde Hukuk ve Mimarlık dışında tüm programlarımızın eğitim dili İngilizce. Hatta Uluslararası İlişkiler ile Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret gibi kimi programlarımızda, İngilizce’ye ilaveten öğrencilerin bir yabancı dili daha muhakkak öğrenmesi lazım.
Bugün eğitim modelleri konuşulurken Y ve Z kuşaklarından bahsediliyor. Özyeğin Üniversitesi’nin eğitim modelinde bu konu ne kadar dikkate alınıyor?
Ben doğum yılları baz alınarak tanımlanan kuşakların iş modellerini belirleyebilmek için yeterince anlamlı olmadığını düşünüyorum. Örneğin X, Y ve/veya Z kuşakları kendi içinde çok fazla değişiklik gösteriyor. Bu nedenle yapılan tek tip tanımlamaları yanıltıcı buluyorum. Buna karşın, davranış ve tutumlarına göre kuşaklar arası veya kuşaklar üstü özellikleri doğrultusunda tanımlanan gruplar çok daha anlamlı ve faydalı olabiliyor; örneğin “Gen C” (connected) gibi. Bu yaklaşım doğrultusunda, 21. yüzyıl yetkinliklerinden de bahsediliyor. Bu listeye baktığımızda ve söz konusu yetkinlikleri incelediğimizde, 20. yüzyılda da benzer yetkinliklerin konuşulduğunu görüyoruz. Bu yetkinliklerin bazıları da her çağda önemli olan, zaman içinde değişiklik göstermeyen temel yetkinlikler. Örneğin; analitik düşünce, sözlü ve yazılı iletişim, problem çözme ve karar verme, zamanı iyi kullanma gibi. İnsanın hayata uyum sağlayabilmesi ve başarılı olması için bu temel yetkinlikleri kazanması gerekiyor. Bana çeşitli ortamlarda, geleceğin meslekleri de soruluyor. Bunu bilmek mümkün değil; benzer şekilde iyi ve kötü meslek de yoktur. Ancak, sevdiğimiz ve tutku ile yapacağımız veya sevmediğimiz, bizi heyecanlandırmayan meslekler arasında ayrım yapılması önemli. O yüzden öğrencilerimize “Sizi tutkuyla heyecanlandıran, hobi gibi keyifle yapabileceğiniz bir konuda çok çalışarak, emek harcadığınız takdirde başarı kendiliğinden gelecektir,” diyoruz. Bu konu sık sık dile getiriliyor ama maalesef içselleştirilmediği, sistemli bir şekilde eğitim ile entegre edilmediği ve doğru rehberlik verilmediği için, üniversite adaylarının hala sınav puanlarını baz alarak bilmedikleri programları araştırmadan seçtiklerini üzülerek görüyorum.
Özellikle Z kuşağının en iyi eğitimi dijital ortamda alabileceği yönünde bir görüş var. Bu doğru mu acaba?
Bunu gösteren herhangi bir bilimsel çalışma yok. Ben eğitimin veriliş yöntemine karar verilirken çok dikkatli olunması, performans metriklerinin çok iyi tanımlanması gerektiğini savunuyorum. Eğer maliyeti düşürmek söz konusu ise çok sayıda öğrencinin aldığı dersleri dijital ortama geçirmek bir çözüm olabilir. Ancak, özellikle üniversite seviyesinde alınan eğitimde geleneksel, düz ve tek yönlü bilgi aktarımı, hangi ortamda olursa olsun, zaten artık geçerli bir yöntem değil, olmamalı. Günümüzde önemli ve gerekli olan; farklı mecralardan edinilmiş olan bilginin ders saatinde sorgulanması, tartışılması, analiz edilmesi ve deneyimlenmesi; yani daha ileri seviye bir entellektüel yaklaşımla ele alınması. Dolayısıyla “en iyi eğitim” için önemli olan ortam değil, kullanılan yöntem.
Birçok vakıf üniversitesinin birbirinin benzeri fakülte ve bölümler açtıklarını görüyoruz. Bu nasıl bir rekabet yaratmış durumda?
Eğitim sektörünün diğer sektörlerden çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Bir üniversitede değişik bir uygulama yaptığınızda, bir başka üniversitenin altyapısındaki eksiklere rağmen aynı şeyi yapabildiğini iddia ettiğini görebiliyorsunuz. Ancak iddialarınızın arkasında durup hesap verebilmeniz lazım. Görüntüde aynı eğitim programlarına sahip birçok vakıf üniversitesi var. Ancak bu programlarda kaç akademisyen, kaç ders veriyor? Araştırma yapıyorlar mı? Nerede yapıyorlar? Nasıl bir eğitim veriliyor? Bu eğitim hangi kaynaklarla veriliyor? Anlamlı ve sürdürülebilir bir fark yaratabilmek için bu soruların yanıtları önemli ve belirleyici.
2016-2017 akademik yılında yeni açılacak bölüm ve programlar var mı?
2016-2017 senesinde yeni bir program başlatmayı düşünmüyoruz. Ama Sivil Havacılık Yüksekokulumuz, yaptığımız başvurunun Nisan ayında onaylanması sonucunda Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi oldu. Psikoloji Bilim Dalı altında da, Uygulamalı Gelişim Psikolojisi yüksek lisans programından sonra, Çift ve Aile Terapisi yüksek lisans programını açtık.
Başta Erasmus olmak üzere öğrenci değişim programları ile ilgili Özyeğin Üniversitesi neler yapıyor?
Öğrenci değişim programları sadece eğitim almak için değil, farklı bir eğitim ve yaşam kültürünü deneyimleyerek bir dünya vizyonu oluşturmak açısından da çok değerli. Üniversitemizin30 ülke, 78 kurum ile 105 Erasmus değişim programı anlaşması ve 19 kurum ile global değişim programları için işbirliği var. Yurtdışındaki üniversiteler de kendi öğrencilerine global bir vizyon kazandırmak istiyor. Bu nedenle bize farklı ülkelerden sürekli teklif geliyor ama kabul edebildiğimizden fazlasını reddediyoruz. Çünkü öğrencimize verilecek eğitimin kalitesini çok önemsiyoruz. Yurtdışındaki eğitimini tamamlayıp dönen öğrencimizin Özyeğin Üniversitesi’nden aldığı eğitimin gerisinde kalmaması lazım. Bunun için program değerlendirmelerini Uluslararası Ofisimizin yetkilileri ile ilgili akademik birimlerimizin Erasmus ve değişim koordinatörleri beraber yapıyorlar. Eğitim kalitesi ile beraber sunulan derslerin çeşitliliği de önemli bir kriter, çünkü özellikle yurtdışındaki eğitim kapsamında öğrencilerimizin farklı ders seçeneklerinden yararlanmalarını istiyoruz.
Bursluluk oranlarınızı da konuşalım…
Toplumun her kesiminden başarılı öğrenciler için maddi yönden erişilebilir olma hedefiyle, Üniversitemizde çeşitli ve geniş burs olanakları sunuyoruz. Mevzuat gereği kontenjanın yüzde 10’u tam burslu iken Özyeğin Üniversitesi’nde 2016 için onaylanmış olan toplam kontenjanımızın yüzde 41’i burslu. Genel olarak burssuz çok az programımız var. Bahsettiğimiz bu giriş burslarının yanında akademik başarı bursları, girişte sağlanan bursu yükseltme olanağı, spor bursları, ihtiyaç bursu ile başarılı öğrencileri uygun şartlarla uluslararası standartlarda bir eğitimle buluşturmayı hedefliyoruz. Ayrıca 43 idari birimimizde öğrencilerimize sigortalı olarak kısmi zamanlı çalışma imkanı sunuyoruz. Tüm bunları birlikte düşündüğümüzde 6.250 öğrencimizin yüzde 87’si bir şekilde finansal olarak desteklenmiş oluyor. Buna ilaveten, yine “eğitimde fırsat eşitliğini destekleme” hedefimizle, ilk kez 2015 akademik yılında bağışçılarımızın da değerli destekleriyle “ÖZÜ Burs” programımızı başlattık. Bu program dahilinde, yeterli maddi imkana sahip olmayan, öğrenim görmek istedikleri programın puan türünde ilk 20.000’e giren ve lise diploma notu 100 üzerinden en az 80 olan üniversite adayları, üniversitemizde tam burslu öğrenim görme şansına sahip olabiliyor.
Öğrenci adaylarına ve onların ailelerine son mesajınızı da almak isteriz…
Hepsine yorucu bir dönemi geride bırakırken geçmiş olsun diyorum. Hiç şüphesiz ailece emek harcanan, fedakarlık gerektiren, zorlu bir süreç söz konusu. Önemli bir karar aşamasındalar. Bu aşamada üniversiteleri ziyaret ederek kampüs imkanlarını yerinde görmelerini tavsiye ederim. Öğretim üyeleriyle, öğrencileriyle, mezunlarla ayrı ayrı konuşarak; başarı sıralamalarının ötesinde verilen eğitimin kalitesi ile beraber, farklı alanlarda kendilerini geliştirmek için üniversitenin sunduğu imkanlar hakkında bilgi edinmeleri de önemli. Tüm adaylara kendileri için en doğru kararı vererek, başarılı bir üniversite eğitimi diliyorum.