Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, şirketlerin dövizle borçlanmasına sınır getirecek düzenlemeye ilişkin, “Büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin pek çoğu bu riski iyi yönetiyor. Risk yönetmeyi başaramayanlar var diyerek, bütün iş dünyasına böyle bir uygulamanın ortaya konmasını doğru bulmuyoruz. Endişeler haksız demiyorum ama evin içinde bir fare var diye bütün evi yakmak gibi bir pozisyon olmaması gerekir” dedi.
Erol Bilecik, şirketlerin dövizle borçlanmasına sınır getiren düzenlemeye tekrar bakmakta fayda olduğunu ifade etti. Bu karara doğru giderken yapılan bütün çalışmalarda, özellikle orta ve küçük ölçekli firmaların döviz cinsinden borçlarını daha iyi yönetememe gibi bir problemlerinin olduğunun net şekilde tespit edilebildiğini aktaran Bilecik, ancak büyük ve kurumsallaşmış şirketlerin pek çoğunun bu riski iyi yönettiğini bildirdi.
Bir şirketin kur riskini iyi yönetip yönetmediğinin, iş modelinden risk stratejisine kadar detaylı incelemeden sadece birkaç kaba veriye bakarak anlaşılamayacağını belirten Erol Bilecik, “Şu an hakikaten bu konudan dolayı mağdur olan firmaların haddi hesabı yok. Risk yönetmeyi başaramayanlar var diyerek, bütün iş dünyasına böyle bir uygulamanın ortaya konmasını tam doğru bulmuyoruz. Endişeler haksız demiyorum ama evin içinde fare var diye evi yakmak gibi bir pozisyon olmaması gerekir” diye konuştu.
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, “Bunun biraz daha iyi çalışılması gerekiyor. Bu konuda Sayın Başbakan Yardımcımızla yoğun bir mesai de yapıyoruz. Döviz cinsinden borçlanma meselesinin herhangi bir zapturapt altına alınmaması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
Erol Bilecik, bunun temel çözümünün enflasyon ve dolayısıyla Türk lirası faizlerinin mutlaka düşürülmesi olduğunu belirterek, zaten bu ikisi düşse hiçbir firmanın döviz cinsinden borçlanmaya gitmeyeceğini savundu.
Bütün tablolardaki gerçek net rakamlara bakıldığında Türkiye’nin dış finansmana ihtiyaç duyan bir ülke olduğunu aktaran Bilecik, şunları kaydetti: “Yani iç kaynaklarımızdan bir finansman üretemiyoruz. Dolayısıyla dış kaynaklara ihtiyacımız olduğu sürece orada bunun bir maliyeti var. Dış dünyadaki kaynağın maliyeti, üzerine enflasyon ve arkasından da finans kurumlarının maliyetlerini ortaya koyduğunuza zaman faiz çıkıyor. Aradaki enflasyon bloğunu siz yüzde 5 ya da onun altına bir rakama indirirseniz, faiz otomatik olarak zaten tek haneye iner ki Türkiye’nin refah boyutu bambaşka bir konuma gelir. Faizin çok düşük seviyede olduğu bir ülkede yaşamak iş dünyası için muazzam derecede bir avantaj, müthiş bir konfor alanı. Ama enflasyonu düşürmeden faizi tek başına düşürmenin çok kolay olmadığını düşünüyorum.”
Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesini de değerlendiren Erol Bilecik, “Ben Türk iş dünyasının bir üyesi olarak zaman zaman şunları düşünmüyor değilim; Türkiye’nin özellikle son 2 yılda yaşadığı müthiş derecede sıkıntılar neticesinde, ‘Acaba bize bir avans veremezler miydi?’ sorusunu soranlardan biriyim” yorumunu yaptı.
TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik, yabancı yatırımlar, fonlar ve şirketler için kredi derecelendirme kuruluşlarının raporları ve teknik yorumlarının neredeyse olmazsa olmaz nitelikte bulunduğunu aktararak, şöyle devam etti: “Haksızlık da etmemek gerekir. Bu kredi derecelendirme kuruluşlarının tamamı, nihayetinde teknik sonuçlara bakıyor. Yani bizi severler sevmezler, ama siyasi bir iradeyle, teknik sonuçlara rağmen birtakım yorumlar yapma şanslarının olmadığını düşünüyorum. Çünkü enflasyon yüksek mi, dış borçlar artıyor mu, cari açık artıyor mu diye bakıldığı zaman maalesef buralarda iyi yanıtlar veremiyoruz. Yoksa sadece teknik analizi masaya koyduğumuz zaman maalesef notlarımız sıkıntı. Süreç yönetiminde onların daha sakin, sabırlı olmalarını isteyebiliriz ama bizim özellikle bu notun nasıl olduğundan çok temel makro ekonomik göstergelerimizi düzeltmemiz lazım. Ondan sonra notlar kendiliğinden düzelir. Öncelikle gerekli reformlara odaklansak, bunları yapsak, bunlarla bizim notlarımız otomatik olarak 5 yıldızlı hale gelir.”
Erol Bilecik, yerli kredi derecelendirme kuruluşu fikrine ilişkin sorumuz üzerine ise, “Şüphesiz biz yerli bir reyting kuruluşu kurabiliriz ama kendi kendimizi derecelendirdiğimiz zaman, yeteri kadar inandırıcı ya da güven veren bir yapı içerisinde olamayabiliriz. Nihayetinde, kimse kendi davasını yargıcı olamaz. Tabi ki yerli bir reyting kuruluşu çok uzun yılların neticesinde bu güveni verebilir, dünya ekonomik iklimine bu yapıyı kazandırabilir. Kısa vadeli bir çözüm olmayacağı çok net” yanıtını verdi.
“HAYAT, GERİYE DOĞRU ANLAŞILIR, İLERİYE DOĞRU YAŞANIR”
“Toplumlar, üstesinden gelemeyecekleri sorunları gündemlerine almazlar” diyen TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Erol Bilecik, bu nedenle, bir önceki yılın değerlendirmesinin her zaman önemli olduğunu söylüyor ve ekliyor; “Bugün burada hangi konuyu gündeme getiriyorsak, emin olun, her birinin üstesinden gelecek gücümüz de, azmimiz de vardır. En özet haliyle, tüm dünyada, 2017 kolay bir yıl olmadı. Ancak, iki önemli olumlu gelişme hepimiz için memnuniyet vericiydi. İlk iyi haber, ekonomik açıdan 2017’de dünyada büyüme hızlandı. İkinci olumlu haber ise, önde gelen Avrupa demokrasilerinde merkez partiler aşırı popülist dalgayı engellemeyi başardılar. Değişen; yardımcı oyuncular, figüranlar ve seyirciler olurken, ABD, dünya siyaset sahnesinde başrolünü korudu. Bir yılı geride bırakmak üzere olan Trump döneminde Amerikan Başkanlığı dünya gündemine genelde tatsız gelişmelerle damgasını vurdu.
İlk akla gelen diğer önemli gelişmeler ise şunlar: Pekin’de Başkan Şi Jinpin iktidarını konsolide etti. Çin’in küresel ekonomik ve stratejik açılımları hızlandı. Kuzey Kore krizi yıl boyunca sinirleri gerdi. Rusya, Orta Doğu’da etkisini iyice arttırdı. Avrupa Birliği’nde ekonomik toparlanma başladı. Almanya seçimlerinde ise, Şansölye Merkel’in ilk koalisyon müzakerelerinin çökmesinden sonra, sosyal demokratlarla yeni bir hükümet kurma aşamasına gelmesi ümitleri tazeledi.
Daha yakınımızda, Ortadoğu’da IŞİD ele geçirdiği topraklardan nihayet sökülüp atıldı. Suudi Arabistan’da Veliaht Prens’in liderliğinde yukarıdan aşağıya bir siyasal yeniden yapılanma ve sosyal / kültürel reform dönemi başladı. Körfez ülkeleri arasındaki ayrılıklar, Katar’ın Kuveyt dışındaki komşuları tarafından ablukaya alınmasına varan bir krizi tetikledi. İran ise, bölgesel hakimiyet yolunda oldukça mesafe kat etmiş olmasına rağmen, yılın son günlerinde muhafazakâr kentlerde patlayan protesto gösterileriyle gündeme geldi. Ülke içindeki siyasi mücadele yarışı hızlandı. Bu, İran’ın kendi dinamik toplumunun temel beklentilerini karşılayamamasının sonucudur.
Hemen her ülkede insanlar, bunca badireye rağmen ‘Dünyanın hali böyle’ deyip geçmedi. Tüm bu siyasal gelişmeler yaşanırken dünya, bilim ve teknolojinin her alanında müthiş atılımların yaşandığı yeni bir döneme girdi. Sanayi 4.0 çağında, 4. Sanayi devriminin içindeyiz artık. Yapay zeka, sürücüsüz otomobiller, üç boyutlu yazıcılar, genetik, blokchain, büyük veri, bulut teknolojileri gibi alanlarda yaşanan gelişmeler, dünyamızı hızla değiştiriyor.
Cumhuriyet bize, sürekli gelişim içinde çağdaş uygarlığın gerekleri ne ise onlara doğru yol almamızı işaret eder. Cumhuriyet’in işaret ettiği gelişim yolunda, ‘Güçlü Türkiye’ hayalimizi gerçekleştirmek için hedefimize doğru gideceğiz. Emin olun, ‘Gideceğiniz yönü bilmek, hızdan daha önemlidir’. Bu yolda, aşılması gereken ilk engel, karamsarlık ve umutsuzluktur. İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınıza inanmaya başlarsınız.”