TUSAŞ’ın havacılık ve uzay sanayi sistemlerinin geliştirilmesi ve üretiminde Türkiye’nin teknoloji merkezi konumuna geldiğini dile getiren TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil, havacılık ve uzay sanayisinde küresel olarak ilk yüz içinde yer aldıklarını, faaliyetlerini dünya çapında yaymaya çalıştıklarını ifade etti.
Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş. (TUSAŞ), Türkiye’de havacılık ve uzay sanayisinin temel taşlarından bir tanesi. İnsansız hava araçlarından genel maksatlı helikoptere, uydu üretiminden milli muharip uçak üretimine kadar birçok platformda başarılı projelere imza atan TUSAŞ’ın projelerini ve hedeflerini TUSAŞ Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil ile konuştuk.
TUSAŞ’ın savunma sanayi içerisindeki yeri ve önemi nedir?
TUSAŞ’tan önce şöyle kısaca sektörü konuşalım isterseniz. Bilindiği üzere, rahmetli Turgut Özal’ın katkılarıyla Savunma Sanayi Müsteşarlığı kuruldu. Bugüne bu müsteşarlık, Savunma Sanayi Başkanlığı oldu. Başkanlık demek ise, Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlı olduğu anlamına geliyor. Benim başkanım Sayın Cumhurbaşkanımıza bağlı. Bu da sektörün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Türkiye, özellikle son 10 yılda savunma sektöründe büyük bir atılım yaptı. Bunu çok normal karşılamak lazım ve fırsatlarını da görmek lazım… ABD özeline bakarsanız, bugünkü teknolojisine savunma sanayisi üzerinden ulaştığını görürsünüz. Şimdi Türkiye de aynı süreci yaşıyor. Ülke savunması için Cumhurbaşkanından başlayarak bir fokuslanma var. Tabii, bu başarıda Savunma Sanayi Destekleme Fonu’nun da payı var. Devlet hem finansmanı hem de vakıf şirketleriyle savunma sanayisini organize etti. Dolayısıyla çok güzel bir ekosistem oluştu.
TUSAŞ bu ekosistemde füzeler hariç uçan platformlardan sorumludur. TUSAŞ havacılık ve uzay sanayi sistemlerinin geliştirilmesi, modernizasyonu, üretimi, sistem entegrasyonu ve yaşam döngüsü destek süreçlerinde Türkiye’nin teknoloji merkezi konumuna gelmiştir. Havacılık ve uzay sanayisinde küresel olarak ilk yüz içinde yer alıyoruz. Proje konularına bağlı olarak; Yapısal Grubu, Uçak Grubu, Helikopter Grubu, İnsansız Hava Aracı (İHA) Sistemleri Grubu, Uzay Sistemleri Grubu, Milli Muharip Uçak (MMU) Grubu olmak üzere altı stratejik iş merkezi bünyesinde faaliyet gösteriyoruz.
Alt şirketlerimizle birlikte bu yıl 2,5 milyar dolar ciro yapacağız. 3 bin 600 mühendisimiz var. Geçtiğimiz yıl yüzde 17 büyüdük. Bu yıl çok daha fazla büyüyeceğiz. Mühendis sayımızı 10 bine getiriyoruz.
Güncel projeleriniz kapsamında neler söylemek isterseniz?
Yeni Nesil Temel Eğitim Uçağı (HÜRKUŞ) Geliştirme Programı bünyesinde 2 adet Hürkuş’u Hava Kuvvetleri’mize teslim ettik, şu an test uçuşları yapılıyor. Orta İrtifa Uzun Havada Kalışlı İHA Programı kapsamında Anka yeni nesil insansız hava aracımız Hava Kuvvetleri, Jandarma ve Deniz Kuvvetleri’ne hizmet yapıyor. Anka ile ilgili ihracat çalışmaları devam ediyor. Ağır silah yükü ile zorlayıcı “sıcak hava-yüksek irtifa” görevleri için optimize edilmiş olan T129 ATAK Helikopteri şu an Kara Kuvvetlerimizde, Jandarmada görev yapıyor. İnşallah onun da yurt dışı satışı Pakistan’da gerçekleşmiş olacak. Yerli imkanlarla geliştirilip üretilen ilk Genel Maksat Helikopterimiz GÖKBEY ilk uçuşunu 6 Eylül 2018’de başarıyla gerçekleştirmiş olup, 2021 yılında seri üretime geçmeyi öngörüyoruz. Hem yurt içinden hem yurt dışından ciddi talep var. 10 kişi taşıyan bir yolcu helikopteri. Hem cephe gerisinde çalışabiliyor hem de sivil yolcu taşıma özelliği var.
2017 tarihinde Türk Hava Kuvvetleri’nin ve uluslararası pazarın kısa dönemdeki ihtiyaçları hedef alınarak jet eğitim ve hafif taarruz uçağı geliştirilmesi amacı ile “Jet Eğitim ve Hafif Taarruz Uçağı (Hürjet) Projesi’ni başlattık. Bu projeyle Türk Hava Kuvvetleri’nin operasyonel, fonksiyonel ve performans gereksinimlerinin karşılanması amacıyla, mevcut teknolojilerin kullanımı ile maliyet etkin bir sistem çözümü geliştirmeyi ve Türk Hava Kuvvetleri tarafından hâlihazırda kullanılmakta olan 70 uçaklık T-38 filosunun yerini Hürjet’in almasını hedefliyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri ihtiyaçlarını karşılamak üzere başlatılan Milli Muharip Uçak (MMU) Projesi ile Türk Hava Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde bulunan ve 2030’lu yıllardan itibaren kademeli olarak devreden çıkartılması düşünülen F-16 uçaklarının yerini alabilecek yurt içi imkân ve kabiliyetler ile tasarlanan modern uçakların üretilmesi amaçlıyoruz.
T129 ATAK Helikopteri’nde kazanılan teknolojik bilgi birikimi ve operasyonel tecrübe neticesinde, tamamen milli ve yerli imkân ve kabiliyetler ile tasarlanacak ATAK 2 Taarruz Helikopteri Projesi’ne başladık. Yine 10 ton sınıfı genel maksat helikopteri projesinin hazırlıkları sürüyor. Diğer taraftan Sikorski lisansı ile T70 Genel Maksat Helikopterinin üretimi devam ediyor. Uydu üretimi kapsamında Türksat 6A’yı yapıyoruz.
Bildiğimiz kadarıyla 1000 yeni mühendis alacaksınız. Peki, bu alımı yaparken nasıl bir yol izliyorsunuz? Kriterleriniz neler?
Türkiye’de mühendisliğe daha fazla yoğunlaşmak gerekiyor. Elbette tıp eğitimi de çok önemli. Ancak hem gençlerimizin hem de üniversitelerimizin mühendisliğe daha fazla eğilmesi gerekiyor. Üniversitelerimiz mühendislik kontenjanlarını artırmalı. Diğer taraftan mühendislik öğrencilerimiz sadece üniversitede aldığı eğitimle yetişemiyor. Öğrencinin hem okuyup hem çalışması gerekiyor. Şu anda bin stajyer mühendisimiz var. Ankara’dan, İstanbul’dan, Bursa’dan, Diyarbakır’dan geliyorlar. Kredi Yurtlar Kurumu’nun öğrencilerin barınması konusunda desteğini alıyoruz. Teşekkür ediyoruz kendilerine. Türkiye’nin değişik yerlerinden öğrenciler geliyor; önce bir gün çalışıyor, bir gece kalıyor, sonra bir gün daha çalışıp eğitim aldığı şehre geri gidiyor. Biz onlara bin TL üzerinde ücret ve yol parası veriyoruz. Tabii, üniversitelerimiz bu stajyerlerin SGK primlerini kendi ödüyor. Devlet bütün öğrencilerin sağlık hizmetini sağlıyor. 60’a yakın üniversitemizle protokolümüz var. Bütün öğrencilerin SGK primlerini üniversiteler öderse gençler çalıştırıldıkları firmaya ekstra bir yük getirmiyor. Firma da onun maaşını direkt cebine koyuyor. Böyle bir uygulama var. Biz 3’üncü sınıftan başlayarak stajyer öğrenci alıyoruz. Belki de 1. sınıftan başlayarak almalıyız. Öğrenci bir yerde en az haftada bir çalışmalı. Mühendislik eğitiminde öğrenci 4 gün öğrenci olsun, en az bir gün çalışsın, ama teknik bir konuda çalışsın. Bunu sağlasınlar bizim eleman açığımız olmaz. Geçen sene yeni istihdamımız 500 kişiydi, bu sene bine çıkardık. Başvuruda bir problemimiz yok. En iyileri bize geliyorlar. Not ortalaması olarak 4 üzerinden 3 istiyoruz en az.
Biz çok büyük sayıda mühendis alıyoruz. Bize yurt dışından katılan çok kişi var. Yurtdışında mastır, doktora yapmış, profesör olmuş, dünyanın önde gelen kuruluşlarında çalışmış yetkin kişiler ekibimize katılıyor. Çünkü projelerimiz ses getiriyor. Bence iyi yoldayız.
Beyin göçünün tersine çevrilmesi ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Özellikle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’mızın son bir hamlesi var. Uluslararası Lider Araştırmacılar Programı adı verilen destekle, stratejik değer taşıyan projelere katkı sağlamak üzere alanlarında uzman üst düzey araştırmacıların ülkemize gelmesi hedefleniyor. Türkiye’nin imkanları son yıllarda çok gelişti. Bu imkanların doğru kanalize olabilmesi için, sanayi ve üniversitenin bir olması, işbirliği değil bütünleşme olması lazım. Aradaki bürokrasinin kalkması lazım. Onun için bizim Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin (ODTÜ) Teknoloji Geliştirme Bölgesi-Teknokent’te, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, İTÜ Arı Teknokent’te ve Bursa Uludağ Üniversitesi Görükle Kampüsü içinde bulunan Ulutek Teknoloji Geliştirme Bölgesinde ofislerimiz var. Bu ofislerde çalışan yüzlerce maaşlı personelimiz var. Dünya böyle çalışıyor. Sanayi-üniversite işbirliğinden öte sanayi ve üniversite artık iç içe geçmeli.
Devlet ve vakıf üniversitelerinin bu konuda işlevi ne olmalı size göre?
Bu gördüğünüz savunma sistemleri için devlet çok ciddi bütçeler ayırdı. Biz bunları yaparken, üniversite öğrencilerini sürece çekmek zorundayız. Aksi takdirde iyi düzeyde eğitim alamamış olacaklar. Türkiye fırsatlar ülkesi. Türkiye’de teknolojide birçok aktivite var. Önemli olan sadece ürün yapmak değil, bunu yaparken gençlerin öğreneceklerini de sürece koymak. Dolayısıyla vakıf üniversitesi veya devlet üniversitesi olarak buna imkan sağlamamız lazım. Bu sadece TÜBİTAK ile olmaz. Böylelikle gençlerimizi yurtdışına gitmekten vazgeçirmeliyiz.
Yazılım noktasında dışarıya bağımlılığımız ne düzeyde sizce?
TUSAŞ’ın en az 200 yazılım mühendisi var. Bilgisayar yazılımları genelde ikiye ayrılıyor. Birincisi daha çok muhasebe yazılımları gibi yazılımlar. Bu alanda yazılımcı çok kolay yetişiyor. Bir de gömülü yazılı dediğimiz cihazları, motorları kontrol eden yazılımlar var. Şu anda gömülü yazılım üreten 200 kişilik bir yazılımcı kadromuz var. Yeni yazılımcılar almaya devam ediyoruz. Amacımız bu sayıyı 500’e çıkartmak. Aslında gençlerimiz muhasebe yazılımı yerine bu alana yönelseler rahatlıkla gömülü yazılım üretebilirler. Akademiden geldiğim için biliyorum; Türkiye’nin teknolojik olarak yapamayacağı bir şey yok. Ama insan yetiştirmesi gerekiyor. Bunun için de finansmana ve zamana ihtiyacı var.
Son olarak TUSAŞ’n 10 yıllık perspektifi içerisindeki iddialarını da konuşalım biraz…
2027 yılına kadar 10 yıllık mastır planımız uygulamada. 20 bin çalışan hedefine yaklaştık. 10 bin mühendis, 10 milyar dolar ciro hedefliyoruz. Bu yılın hedefi konsolide olarak 2,5 milyar dolar. Yurt dışı firmalarla ilgileniyoruz. Almanya’da yıllık 5 milyon Avro ciro yapan bir şirketimiz var. Faaliyetlerimizi dünya çapında yaymaya çalışıyoruz.