MB HOLDİNG ONURSAL BAŞKANI MUHARREM BALAT:
JEOTERMAL ENERJİYİ SAĞLIK TURİZMİNE TAŞIYACAĞIZ!
Jeotermal kaynağı Sultan Sera projesinde başarılı bir şekilde kullandıklarına dikkat çeken MB Holding Onursal Başkanı Muharrem Balat, Akharaka kaplıcalarını yeniden canlandıracak termal otel projeleriyle birlikte, jeotermal enerjiyi sağlık turizmine de taşımış olacaklarını vurguladı.
MB Holding gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yürüttüğü jeotermal enerji santralleriyle yıllardır başarılı bir performans sergiliyor. Jeotermali, seracılıktan sonra sağlık turizmine de taşımayı hedefleyen MB Holding Onursal Başkanı Muharrem Balat ile jeotermal enerjiden seracılığa, turizmden inşaata tüm çalışmalarını ve hedeflerini konuştuk.
Öncelikle jeotermal kaynaklı topraksız tarımın ülkemizdeki mevcut konumunu ve sizin bu alanda yaptığınız çalışmaları konuşarak başlayabiliriz…
Türkiye’de birçok bölge, birçok iklim var. Aynı zaman dilimi içerisinde neredeyse 4 mevsimi de yaşayabilecek bir ülkeyiz. Kıymetini bilirsek eğer, her bölgesinde ayrı ayrı bitkinin yetişebileceği verimli topraklara sahibiz. Bu toprakları çevreye zarar vermeden doğru ve dengeli kullanmalıyız ki hem verimli hale gelsin hem de ülkemize kazandırabilelim. Biz de bu düşünceyle yola çıktık ve Aydın’ın Köşk İlçesinde bir sera çalışması yaptık. Türkiye’nin en teknolojik, Avrupa’nın ise en yüksek serası olan Sultan Sera’yı bataklık bir arazide kurarak ürün elde etme noktasına getirdik. Topraksız tarım ile cam seramızda yaptığımız üretim, özellikle Avrupa ve Rusya’nın üretim yapamadığı kış mevsiminde oluyor. Bu da seranın ısıtılması gereğini ortaya çıkarıyor. Biz bu ihtiyacımızı yine aynı bölgede kurduğumuz jeotermal santralimizden karşılıyoruz.
Ülkemizde jeotermal sizin hamlelerinizle bilinir hale geldi aslında. Biz ülke olarak bu enerji kaynağını nasıl kullanıyoruz? Ülkemizde hala keşfedilmemiş jeotermal bölgelerimiz var diyebilir miyiz?
Hemen hemen yok diyebiliriz. Ülkece var olan kaynağımızı da maalesef biraz hor kullandık ve bu noktada çok hata yaptık. Çünkü jeotermal kaynak; petrol gibi, doğalgaz gibi olmadığından çok dikkatli kullanılması gereken bir enerji kaynağıdır. Jeotermal kaynakların yenilenebilir özelliği olduğundan bitmez tükenmezdir ve doğru kullanılması gerekir. Enerjiyi açığa çıkarırken Re-enjekte yöntemini kullanmak işin püf noktasıdır. Bu sistemle yerin altından çıkarttığımız sıcak su kaynağını enerji üretiminde kullanıyoruz. Daha sonra bu suyu belirli bir mesafe ileride tekrar yer altına aktarıyoruz. Biz doğayı koruyarak üretim yapan bir firmayız. Karbon salınımı yapmadan enerji üretiyoruz ve dışarıda hiçbir zararlı atık olmuyor. Üzülerek belirtiyorum ki uygulamada bu önemli konu bazı işletmeler tarafından dikkate alınmadı. Jeotermal işletmeleri kendilerine devlet tarafından tahsis edilen parsellerde kuyuları açtılar. Ancak kimisi re-enjeksiyon yaptı, kimisi yapmadan kullanılan suyu dışarıya attı. Bu da jeotermal rezerve zarar verdi. Biz kendi işletmemizde kaynaktan alınıp kullanılan jeotermal suyun verildiği bölgeye gelip gelmediğini tespit etmek için re-enjeksiyon yapılan kuyulara boya atarak suyun nereye gittiğini inceliyor ve işin sonucunda doğru yaptığımızı teyit ediyoruz. Biz alınan suyun gramını yok etmeden tekrar yerin altına yolluyoruz ki o rezervdeki basınç azalmasın ve bu kaynak yenilenebilir özelliğini koruyabilsin.
Peki, jeotermal enerji yatırımı ticari olarak bakıldığında uygulanabilir bir yatırım mıdır?
Ticari olarak bakıldığında petrolden de, doğalgazdan da, kömürden de çok daha verimli bir kaynak. Çünkü bu enerjiyi kullanıp atmıyorsunuz. Aksine yıllarca sürüyor. MB Holding olarak yaptığımız ilk santral, 16 seneden beri çalışıyor ve elektrik üretiyor. Bu bizim için de gurur verici bir hadise.
Jeotermal kaynakla ısıtılacak otel projeniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
Projemiz kapsamında tarihi Akharaka kaplıcalarını yeniden canlandırarak, insanları klasik termal hamamdan çıkarıp Ege’nin harika havasında zeytin ağaçları arasında doğa ile iç içe bir hizmet sunmak. Psikolojik ve bedensel rahatsızlıklardan arınmalarını sağlayacak tesisi 195 dönüm alan üzerine kurmayı planladık. Sektörün en büyüğü olmaya aday olan bu termal projemizin yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da rağbet göreceğini düşünüyoruz. Misafirlerimiz otel hizmetinin yanı sıra sağlık hizmeti de alacaklar. Yapmayı planladığımız tesisimiz bungalov tipinde olacak ve her bütçeye hitap edecek. Aydın, Ege’nin görülmeye değer şehirlerinden biri. Bu sebeple ilimizin turizmine katkı sağlamak bizi mutlu edecektir.
Tarımdaki son gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?
Benim tespitlerime göre; tarımla uğraşan insanımız sanayiye yönlendiriliyor. Halbuki tarım yapılacak bölgelerdeki insanlara tohum ve mazot destekleri ile maliyetlerini azaltarak, sattıkları ürünlerden daha iyi gelir kazanmalarını sağlamak gerekiyor. Tarım ile uğraşan insanlarımız teşvik edilirse köylerini ve tarımı bırakmazlar.
Biraz da Hırvatistan’daki yatırımlarınızı konuşalım isterseniz…
Avrupa’nın karbonsuz enerjiye eğilimi var ve Hırvatistan da bu eğilimde. MB Holding olarak ilklere attığımız imzalara bir yenisini daha ekleyerek Hırvatistan’ın ilk jeotermal enerji santralini 2019 yılında faaliyete geçirdik. Velika Ciglena-1 ismini verdiğimiz santralimiz şu anda 16 MWe’lık kurulu güce sahip olup 10 MWe’lık enerji üretimi gerçekleştiriyor. MB Holding’in % 100 iştirakı olan MB Geothermal; Hırvatistan’daki ikinci jeotermal yatırımımız olan 19.9 MWe’lık Legrad projemiz için de adımlar atmaya başladık. Hırvatistan jeotermal enerjiyle tanışmaktan oldukça memnun ve bize teşekkür ediyor. Bu bağlamda ülke topraklarından aldığımız verim doğrultusunda jeotermal yatırımlarımıza devam edeceğiz.
Konut geliştirme çalışmalarınızda son durum nedir?
İnşaat grubu olarak çoğunlukla TOKİ’nin konut ihalelerine giriyoruz. Projeler oldukça inşaat için gerekli adımları atıyor ve değerlendirmelerimizi yapıyoruz. Temel hedefimiz depreme dayanıklı konutlar inşa etmek. Biz bunun gerekliliğini yıllar önce söyledik ve doğruluğunu başarımızla görmüş olduk. Örneğini verebilirim size; geçtiğimiz aylarda üzücü bir deprem hadisesinin yaşandığı Elazığ’da yaptığımız konutlar sapasağlam kaldı. Birkaç deprem geçirmesine rağmen kullandığımız tünel kalıp sistemi sayesinde hala sapasağlam duruyorlar. İstanbul’da yaptığımız konutları da depreme dayanıklı inşa ediyoruz. Mesele sadece bir şeyler inşa etmek değil, söz konusu olan insan hayatı. İnşaat işiyle uğraşan firmalar bir şeyler yaparken özellikle coğrafi konumu göz önüne almalı, deprem gibi riskleri asla geri plana atacak malzemeler kullanmamalıdır. MB Holding inşaat grubu olarak çalışmalarımız devam ediyor ancak mevcut ekonomik koşulları da göz önünde bulundurarak adımlar atmaya gayret ediyoruz.
Son olarak ekonomik gidişe ilişkin değerlendirmenizi alalım…
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bir durgunluk var. Bu durgunlukta pandeminin de bir payı var. Ülke olarak yapmamız gereken şey tekrar üreten ekonomi modeline geçmektir. Bunu yapabilmek için de tüketimin değil, üretimin, tarım ve sanayi yatırımlarının kredilendirilmesi ve teşvik edilmesi gerekir. Bunu başardığımızda üretimimiz, ihracatımız ve istihdamımız artacak ve ülkemiz hızla büyüyecektir.