
BİNALARIN AFET RİSKLERİNİ AZALTMADA REHBER KURUMUZ!
Çok sınırlı bir kadroyla çok büyük projeleri gerçekleştirdiklerini dile getiren İPKB Direktörü Kazım Gökhan Elgin 16 yılın ardından binaların afet risklerini azaltmada rehber bir kurum haline geldiklerini vurguladı.
Kuruluşunun 16. yılını kutlayan İPKB (İstanbul Proje Koordinasyon Birimi), İstanbul’da kamu binalarının olası bir depreme karşı hazırlanması kapsamında önemli projelere imza attı. Kamu binaları yanında tarihi binaların da depreme karşı güçlendirilmesi ve yeniden yapımı konusunda elde ettikleri birikimin İPKB’yi uzman bir kurum haline getirdiğine dikkat çeken İPKB Direktörü Kazım Gökhan Elgin ile yürüttükleri projeleri ve hedeflerini konuştuk.
Öncelikle kendinizi ve kurumunuzu özetle anlatır mısınız?
1998 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. İki yıl özel sektörde İzmir ve İstanbul’daki devlet hastanelerinin deprem güvenliğini artırmak için güçlendirme projelerinde mühendis olarak çalıştım. Daha sonra geçen 6 yıl zarfında da Başbakanlık Proje Uygulama Birimi’nde Marmara Depremi Yeniden Yapılandırma Projesi kapsamında koordinatör olarak çalıştım. O dönemde, Başbakanlık Proje Uygulama Birimi, Hazine Müsteşarlığımızın da önderliğinde Yalova’da, Düzce’de, Sakarya’da Kocaeli’de 15 bine yakın konut üretti. Sayın Cumhurbaşkanımızın Başbakan olduğu dönemde İstanbul’un depreme hazırlanması amacıyla Dünya Bankası yetkilileriyle de birlikte 3-4 yıl boyunca İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık projesinin (İSMEP) hazırlık çalışmalarını yaptık. Kamu binalarını, özellikle de okulları ve hastaneleri önceleyerek kamuyu olası depreme nasıl hazırlarız diye yola çıktık. Ağustos 2005’te Dünya Bankası’ndan sağlanan 310 milyon Avroluk bir kredi anlaşması Hazine Müsteşarlığı tarafından imzalandı. Ardından İstanbul Proje Koordinasyon Birimi; İPKB, İstanbul Valiliği İl Özel İdaresi altında İstanbul ilinin deprem riskini önleme çalışmalarını yönetmek için 2006 yılından itibaren faaliyet göstermeye başladı. 2014 yılında ise 6360 sayılı Kanun ile İstanbul Valiliğine bağlanarak İstanbul Valiliği İstanbul Proje Koordinasyon Birimi adı altında çalışmalarına devam etti. Ben 2006 yılında direktör olarak atandım. Çalışmalara 19 kişiyle başladık, şu anda 41 kişiyiz. İPKB, uluslararası fonları kullanan genel bütçe dışı ve ilgili paydaşlarla sürekli koordinasyon içinde olan, afet risklerini azaltma konusunda ihtisas sahibi bir kurumdur. Çok sınırlı bir kadroyla çok büyük projeleri gerçekleştiriyoruz. Bu da kurduğumuz sistemin iyi kurgulanmasından ve gerektiğinde müşavirlik sistemini çok etkin olarak kullanabilmesinden kaynaklıdır. İPKB’nin ana görevi 1999 yılı öncesi yapılan başta okullar olmak üzere kamu binalarının İstanbul’da beklenen olası büyük bir depreme karşı yıkılıp yeniden yapılması ya da güçlendirilmesidir. Biz proje üretirken bir binanın güçlendirilmesi yeniden yapım maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa binanın yıkılıp yeniden yapma kararlarını alıyoruz.
Söz konusu hastane ve okul binalarının güçlendirilmesi veya yeniden yapımı projelerini kendiniz mi yürütüyorsunuz? İlgili bakanlıklarla ve kamu kuruluşlarıyla istişarede, işbirliğinde bulunuyor musunuz?
Ben bir proje yöneticisi olarak iyi bir proje yönetimi için şeffaflığı ve sürekli bilgi paylaşımını çok önemli görüyorum. Bu anlayışla her projenin hazırlık kısmından uygulamaya geçip bitirilmesine kadar tüm aşamalarında bakanlıklarımızla il müdürlüğü düzeyinde mutlaka en yakın koordinasyon içinde oluyoruz. Valimizin vizyoner ve yatırımcı liderliğinde bizim üretkenliğimiz katlandı. Kendisi bizim için bir şanstır. Bunun dışında tabii ki projenin finansmanı, ödemesi, kontrolü, müşavirlik alımı hep İPKB bünyesinde gerçekleşiyor. Biz tabiri caizse okulu ve hastaneyi alıyoruz onu güçlü ve güvenli hale getirip ilgili idaresine veriyoruz. Ayrıca her yıl bir veya iki kere toplanan ve içinde Çevre ve Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan, Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan, Strateji ve Bütçe Başkanlığı ve AFAD’dan katılımcıların da bulunduğu Yönlendirme Komitemiz tarafından yakından takip ediliyoruz. Bununla da yetinmiyoruz; 6 ayda bir Yönlendirme Komitesi’ne ilerleme raporları sunuyoruz. Onlarla beraber kredi veren uluslararası fon kuruluşlarına da raporlama yapıyoruz.
Bu, denetleme şeklinde mi, yoksa görüş alışverişi şeklinde mi yürüyor?
Bu, takip ve izleme şeklinde oluyor. Bizim denetimimizi de Hazine ve Maliye Bakanlığı yapıyor. Çünkü biz bütçemizi onların adına İstanbul’da kullanıyoruz.
Bugüne kadar yaptığınız çalışmaları özetle anlatabilir misiniz?
Biz bugüne kadar 1534 kamu binasını ya güçlendirdik ya da yeniden yaptık. Bunun için uluslararası uzmanlarla görüşerek uygulamadan önce daha kolay, daha kabul edilebilir, daha sistematik, şeffaf ve herkesin bilgisi olabilecek bir öncelik listesi yaptık. Önce kamu binalarını sektörlere ayırdık. Okullar, hastaneler, yurtlar, sosyal hizmet binaları ve idari binalar olarak 5 sektörümüz var. Her sektörü, içinde Yıldız Teknik Üniversitesi, İTÜ, Boğaziçi Üniversitesi’nden profesörlerimiz ve ilgili il müdürlerinin bulunduğu ve Vali yardımcısının başkanlığında toplanan komisyonda ele aldık. Eğitim sektörünü önceliklendirirken, birçok teknik ölçüte dayalı olarak okullarımıza puan verdik. Oluşan sıralamaya göre 2006’da gerekli altyapı çalışmalarını yaptık ve 2007’de 104 okulun güçlendirmesine başladık. O günden bu yana 738 okulun güçlendirmesini tamamladık. Yine 356 okulumuzu da yıkıp yeniden yaptık. Okul binaları dışında 115 sağlık binası, 38 yurt binası ve 78 idari bina projesini de tamamladık. Toplamda 1.231 kamu kampüsünde 1.531 binayı güçlendirdik veya yeniden yaptık.
Sadece kamu kesimindeki projeleri mi yürüteceksiniz? Özel sektöre de proje üretecek misiniz?
Hemen ona değineyim. Çünkü burada çok büyük bir bilgi birikimi var. Nereye evrilmeliyiz? Değişimi nasıl yönetmeliyiz? Ve nasıl dönüşmeliyiz? Bunu biz de düşünüyoruz açıkçası.
Biraz okul projelerinden bahsedebilir miyiz?
İstanbul sürekli göç alan bir şehir ve sınıfların çok kalabalık olduğu ilçelerimiz var. Biz o yüzden İstanbul’da tip proje yapmadık. Hep kendine özgün ve arsayı verimli kullandığımız proje ürettik. Arazinin şartına göre en fazla dersliği alacağımız şekilde üretim yaptık. Biz toplamda yaklaşık 7 bin derslikli okul yıkarken, 12 bin derslikli okul yapmışız. Yaklaşık 5 bin derslik bir kapasite artırmışız. Bu bize 24 derslikli 200’ün üzerinde de ilave bir okul sağlamış gibi oluyor. Biz sadece kapasite artışını yeterli görmüyoruz. Okullarımızın güvenli olduğu kadar estetik de olmasını istedik.
Güncel hastane projelerinizi de konuşalım…
Çok güzel üç projeden konuşmak isterim: Okmeydanı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi, Göztepe Prof. Dr. Süleyman Yalçın Şehir Hastanesi ve Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi. Bu hastanelerin yeniden yapım çalışmalarını tamamladık. Bu 3 hastanenin ortak bir özelliği sismik izolatörleri bulunmasıdır. Deprem yükünün yüzde 90’ını sismik izolatörler alıyor. Deprem anında ve sonrasında da bu hastanelerimiz çalışacak. Bir ikinci özellik LEED Platinum Sertifikasıdır. Bu binalar çevreci, yeşil ve tasarruflu binalar. Biz geçen yıl Avrupa bölgesinde LEED sertifikası liderlik ödülünü aldık. Çünkü biz bunu kar güden özel bir şirket olarak değil çevre bilinci, iklim bilinci olan bir kuruluş olarak halkın çıkarına, kamu yararına yaptık. Halkın kullandığı okul ve hastaneler sertifikalı oldu. Bu nedenle böyle bir liderlik sertifikası aldık.
Bu üç hastane projesi yanında Marmara Üniversitesi Başıbüyük Kampüsü’nde yer alan Prof. Dr. Asaf Ataseven Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin güçlendirme çalışmalarını tamamladık. Burada 30 yıldır bitirilemeyen bir inşaat vardı. Biz bütün kolon ve perde duvarları keserek, sismik izolatör kullanarak binayı güçlendirdik. Bu 4 hastaneyi yeniden imar ederek toplam 3.500 yatak kapasitesini İstanbul’da hizmete sokmuş olduk.
Yenilediğiniz ya da sıfırdan inşaat ettiğiniz okul ve hastaneler neticede devlet kurumları. Dolayısıyla bunların güvenliklerini, işlevlerini ve güzelliklerini sürdürebilmek için bir sürdürülebilirlik politikası var mı?
Biz binayı yapıp veriyoruz. Bütün yapılan çalışmaları garanti belgeleriyle, işletme kılavuzlarıyla beraber teslim ediyoruz ilgili kuruma. Tabii, gördüğümüz kadarıyla bakım-onarım açısından bazı eksiklikler oluyor. Ama bu Milli Eğitim Bakanlığımızın İl ve İlçe Müdürlükleri’nin sorumlulukları içindedir. Her binanın belirli süreler içinde bakım ve onarımının düzenli olarak yapılması gerekiyor. Bunun için sürdürülebilir bir bakım-onarım yaklaşımı geliştirmeliyiz.
Tarihi binaların güçlendirilmesi veya restorasyonu için proje ürettiniz mi?
Kültürel Mirasın Korunması çalışmaları kapsamında literatür taraması, saha çalışmaları, restitüsyon projesi, sismik risk değerlendirmesi, zarar azaltma önlemleri ile coğrafi bilgi sistemleri veri tabanının devreye alınması çalışmalarını gerçekleştirdik. Bu kapsamda 76 kompleks, 126 binada afet risklerine yönelik envanter çalışması yaptık. Arkeoloji Müzesi klasik ve ek binaları, Aya İrini Anıtı ve Mecidiye Köşkü’nün deprem performansının değerlendirmesi çalışmalarını tamamlayarak, her bir bina için yapısal güçlendirme proje önerilerini geliştirdik. Arkeoloji müzesinin bir bloğu bitti şimdi ikincisi yapılıyor. Yapısal olmayan elemanları da orada sabitleyerek deprem güvenliğini sağlayan çok güzel bir çalışma yapılıyor.
Bu çalışmalar genişleyecek mi?
Bu, bizim ana iştigal konumuz değil. Kültür varlıklarının depreme karşı korunmasında bir standart olmadığını gördüğümüzden dolayı Yıldız Teknik Üniversitesi, ICOMOS (Uluslararası Anıtlar ve Sitler Konseyi) ve İPKB olarak üçlü bir konferans düzenledik. Bu konuda İtalya’nın kılavuz kitapçığını tam olarak Türkçeye çevirdik ve özelleştirdik. 300’e yakın uzmanın katılımı, 50’ye yakın toplantı ve çalıştayla bunu başardık. Böylece Türkiye’nin ilk tarihi binaların deprem güvenliği kılavuzu çıktı. Çalışmaların bu yönde daha ileri gideceğini umuyoruz.
Yaptığınız çalışmaların ekonomiye katkısını konuşacak olursa neler söyleyebilirsiniz?
Tabii ki önceliğimiz kamu binalarında çalışan veya bulunan insanların depreme karşı can güvenliğini sağlamaktır. TÜİK verilerini de alarak can kayıpları, yaralanmalar, iş sürekliliği, malzemeler vs. konusunda çok yönlü çalışma yaptık. Gördük ki deprem öncesi bizim harcadığımız 1 lira deprem sonrası eğer herhangi bir saatte olursa deprem 1’e 7.5-7 oranında bir kazanım sağlıyor. Ama gündüz saatlerinde kamu binaları daha yoğun kullanılacağı için 10 katı kadar bir kazanım var. Böylece yaptığımız işin ekonomik rasyosunu da ortaya koymuş olduk. İSMEP gerçekten çok önemli bir proje. Ben projenin üst yöneticisi olarak çok gurur duyuyorum. Bu nedenle, bize bugüne kadar desteğini esirgemeyen başta Valimiz olmak üzere üst yönetime, müşavirlere, müteahhitlere, ilgili diğer paydaşlarımıza ve işçisinden, teknikerine ve mühendisine kadar emeği geçen bütün ekip arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
Siz deprem riski karşısında kamu binalarını dönüştürüyorsunuz. Bunun için de belli fonlara erişebiliyorsunuz. Peki, genel olarak kentsel dönüşümün finansmanında yurt dışındaki kuruluşlardan ne ölçüde faydalanılabilir?
Aynı kamu binalarının yenilenmesinde olduğu gibi kamu üst bakışıyla uluslararası kredi kuruluşlarıyla çalışılabilir. Ayrıca İstanbul gibi kendi finansmanını oluşturan şehirler var. Örneğin; bir ilçede pahalı bir yerleşim bölgesi ve bir gecekondu bölgesi var. Bu iki bölgeyi de kentsel dönüşüm bölgesi ilan edersiniz, bir bölgede elde ettiğiniz kar ile diğer bölgedeki zararı karşılarsınız. Böylece iki bölgenin dönüşüm finansmanını sağlamış olursunuz. Bunlar çözülmeyecek ekonomik problemler değil. Bunu kendi içinizde çözebilirsiniz. Ama yeter ki güven olsun, yaptığınız işe saygı olsun.
Bu yıla nasıl bir başlangıç yapıyorsunuz? Neler yapacaksınız programınız dahilinde?
Okmeydanı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesi’nin eski binalarının yıkımını gerçekleştirdik. Şimdi ikinci etabına başladık. İlk etapta yüzde 80’ini yaptık. Yüzde 20’si kalmıştı. İkinci etapta bu yüzde 20’yi bitireceğiz. Bu çok özellikli bir iş. Diğer taraftan 30 okulun yıkıp yeniden yapımını 30 Haziran’a kadar yapacağız. Yine 30 veya 40 okul için bir güçlendirme programımız var. Dolayısıyla bu yıl da sıkı bir şekilde çalışma tempomuzu sürdüreceğiz.