Pandemi sürecinde altyapıdan ürün yönetimine, tasarımdan finans yönetimine kadar birçok alanda kendilerini yenilediklerini vurgulayan AVVA Yönetim Kurulu Başkanı Volkan Atik, pandemi sürecinden güçlenerek çıktıklarını dile getirdi.
Pandemi sürecini kendini geliştirme ve güçlendirme anlamında iyi değerlendiren firmalardan birisi de AVVA. Moda ve tasarım kadar sürdürülebilir üretime de çok önem verdiklerine dikkat çeken AVVA Yönetim Kurulu Başkanı Volkan Atik ile pandemi sürecinde yaptıklarını ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk.
Avva özelinde pandemi sürecini nasıl aştığınızla başlayalım söyleşimize…
Pandemi çok enteresan bir şekilde bizim hiç çalışmayan kaslarımızı çalışmaya yöneltti. Hiç bilmediğimiz bir dünyanın içine girdik. Açıkçası biz kurum olarak bu dönemi çok doğru ve verimli atlattık. Eski tabirle biz krizi fırsata çevirmeyi becerdik. Biz pandemi dönemine girmeden zaten online tarafında çok önemli yatırımlar yapmıştık. Hem yazılım hem ürün hem de lojistik tarafında birtakım yatırımlarımızı sanki böyle bir şey olacakmış gibi önceden yapmıştık. Yaptığımız yatırımların karşılığını da ciddi anlamda aldık. O dönemde mağazalarımız kapanmasına rağmen online tarafında çok güçlü bir performans sergiledik. Diğer yandan mağaza yatırımlarını hiç kesmedik. Tam tersine 40 mağaza yatırımı yaptık. 2020’nin şubat ayından 2021’in haziran ayına kadar 26 yeni mağaza açtık. 14 mağazamızı da ya yeniledik ya da bulunduğundan daha iyi lokasyonlara taşıdık. İstenen verimi sağlamayan 2 mağazamızı da kapattık.
Öte yandan pandemi sürecinde mutfağımızı geliştirmeye de odaklandık. Altyapımızı, ürün yönetimimizi, tasarım gücümüzü tekrar gözden geçirdik. Bu konularda kendimizi bir daha dinledik. Finans yönetimi tarafından da firmamızın güçlü finansal altyapısı dolayısıyla hiç kimseyi mağdur etmedik. Herkesin ödemesini zamanında yaptık. Doğal olarak bunların hepsini bir araya koyduğumuzda, biz pandemiden hakikaten güçlenerek çıktık.
Siz uluslararası vizyona da sahip bir firmasınız. Dolayısıyla Ar-Ge ve tasarımda buna göre bazı ölçütleriniz olmalı. Bu ölçütlere biraz değinebilir misiniz?
Çok genel olarak ölçütleri saymamız gerekirse, birincisi güncellik ve trendler; ikincisi kalite ve sürdürülebilirlik, üçüncüsü de fiyat/performans ölçütüdür. Ürünlerimizi güncel trendleri ve modayı dikkate alarak tasarlarken üretim süreçlerinde ve malzeme seçiminde insan sağlığını ve çevreyi dikkate alan bir anlayışa sahibiz. Son olarak da ürünümüzü piyasaya sunarken tüketicinin aradığı kaliteye doğru fiyatla ulaşmasını sağlamaya çalışıyoruz. Bununla ilgili departmanlarımız doğal olarak durmadan çalışıyorlar.
Modadan söz etmişken Türkiye’nin dış giyimde bir moda ülkesi olarak konumunu konuşalım…
Aslında moda ve moda ülkesi olmak çok göreceli bir kavramdır. Türkiye’de artık çok değerli tasarımcılarımız var. Tasarımcılarımız artık kendi ülkemizin DNA’sıyla çok farklı, çok güzel tasarımlar ortaya koyuyorlar. Doğal olarak Türkiye de artık modada kendine ait bir çizgiye sahip. Ancak bunu dünyaya kabul ettirmek için hala gidilecek bir yolumuz olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki hazır giyim perakendecileri olarak bizler daha çok mevcut trendleri müşteriyle buluşturan kurumlarız. Trendleri yaratan firmalarız demek hala çok mümkün değil. Fakat, artık moda globalleşti. Yani moda tek başına hiçbir ülkenin uhdesinde değil. Ne Amerika ne Fransa ne de İtalya’nın uhdesinde değil. Moda artık internette, sosyal medyada gördüğümüz her şeyin toplamı. Dolayısıyla bunu artık Türkler yapıyor, Amerikalılar yapıyor, İspanyollar veya Fransızlar yapıyor demek mümkün değil. Diğer taraftan sahada mağazacılık olarak, operasyon olarak ne kadar güçlüyseniz bir trend oluşturmada da o kadar güçlü oluyorsunuz. Dolayısıyla markaların sunduğu ürün grupları trend oluşturmada önemli bir etkiye sahip olabiliyor.
Bir taraftan modayı, trendleri konuşurken diğer taraftan da artık dijital dünyayı dikkate almak zorundayız. Siz dijitalin etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital dünya bizim için kendi alanını yaratan dinamik bir organizma. Online mağazamızın ayrı, offline mağazalarımızın ayrı birer müşteri kitlesi var artık. Bizim markamız için online müşteri yüzdemiz henüz %5 düzeyindedir. Başka markaların hangi oranda olduğunu bilemiyorum. Online kanalın bir markayı geliştirmede potansiyel etkisi çok büyük. Ama bu potansiyelin de çok doğru yönetilmesi gerek. Orada rekabet çok yüksek. Moda markaları yanında pazaryeri firmaları da var. Kendimizi çok doğru konumlamamız lazım. Ürünü, ürünün fiyat ve kalitesini, yazılım altyapısını ve lojistik hizmetlerini de doğru kurgulamak gerekiyor. Bunlardan herhangi birinde yaptığınız hata büyük bir müşteri grubunu olumsuz etkileyebilir. Ama fiziksel bir mağazanızdaki hatalar daha küçük bir grubu etkileyecektir. Aradaki fark çok büyüktür ve çok hızlı bir dönüşüm olduğundan marka için ciddi risk haline gelebilir.
Sadece hazır giyim sektöründe değil, tüm sektörlerde sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm konuları ana gündem maddeleri oldu. Siz bu yönde ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?
Dünya hepimizin; bunu artık yadsımak mümkün değil. Biz yeşil dönüşüm ve genel olarak sürdürülebilirlik konusunda bir şirket politikasına sahibiz. Ama açıkçası söylemek gerekirse ben bunun durmadan dile getirilmesini çok mantıklı bulmuyorum. Bu zaten yapmamız gereken bir şey. Açıkçası bu, bir firmanın “Bakın ben kaliteli ürünler üretiyorum, benim kalitem iyidir.” diyerek reklam yapmasına benziyor. Kullandığımız kumaşlardan üretim süreçlerine kadar tüm faaliyetlerimizde bu politikamıza uygun hareket ediyoruz. Bu anlamda yatırım yapan bir firmayız ve yapmaya da devam edeceğiz. Her firmanın da bunu yapması lazım. Artık bu, doğanın sürdürülebilirliği kadar firmaların sürdürülebilirliği için de hayati öneme sahip bir konu haline geldi.
Bu konudaki çalışmalarınızı biraz daha somutlaştırabilir misiniz?
Kendi kategorimizde mümkün olduğu kadar pamuklu ürünleri kullanmak yönünde inisiyatif ortaya koyuyoruz. Ve mümkün olduğu kadar sentetikten uzak duruyoruz. Tabii, sentetikten yüzde 100 uzak durmak mümkün değil. Artık bu da dünyamızın bir parçası. Dolayısıyla biz daha organik, daha sürdürülebilir kumaşlarla üretim yapmaya gayret gösteriyoruz. Ayrıca üretim proseslerini de doğru yürütmek için yoğun çaba harcıyoruz. Bunun için alanında uzman, akredite kuruluşlarla iş birliği yapıyoruz. Sürdürülebilir, kaliteli ürünleri müşteriye sunmak için kendini ispatlamış, doğru tedarikçilerle çalışmak zorundayız. Bu manada içimiz rahat. Tüketicilerimize de kendimizi bu anlamda kanıtladığımızı söyleyebilirim.
Üretiminiz ülke içinde sadece İstanbul’da mı?
Artık değil. Bu bizim için çok sevindirici bir durum. Ticaret Bakanlığı’nın, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uzun yıllardır uyguladıkları stratejiler çalıştı. Verilen teşviklerle birlikte ülkemizin doğusundan batısına birçok ilinde hazır giyim sektörü için üretim yapabilecek bir ekosistem oluştu. Artık Çin’in bir bölgesinde üretim yaptıracağımıza Ağrı’da, Urfa’da, Mardin’de vs. üretim yaptırabiliyoruz. Neden yaptırmayalım? Hem kendi halkımız kalkınıyor hem de kendi ülkemizin ekonomisine katkıda bulunuyoruz. Aslında hazır giyim endüstrisi ve perakende şirketleri ekonomimizin temel taşlarıdır. Çalışanından kumaşçısına, iplikçisinden konfeksiyon yan malzemeleri üreticisine, mağaza tasarımından reklamlara kadar birçok kişi ve kuruluşa ödeme yapan sektörümüz ülkemiz ekonomisi için çok değerli bir sektördür.
Ülke içerisinde sektörünüzle ilgili rekabeti nasıl yorumluyorsunuz?
Tabii, rekabet hep var. Zaten olmadığı zaman bir sorun var demektir. Ama artık rekabette çok farklı kriterler de ortaya çıkmaya başladı. Şirket yönetim becerileri, dijitalin gelişimi vs. gibi çok farklı alanlarda rekabet ediyoruz artık. Ama en önemli rekabetin bu saatten sonra satın alma tarafında olduğunu düşünenlerdenim. Çünkü artık güçlü firmalar güçlü satın almalar yapabiliyorlar. Güçlü satın alma yapabilen firmalar operasyonlarını büyütebiliyorlar. Ve bu da doğru finansman yönetimi gerektiriyor.
Yurt dışında özellikle olmak lazım dediğiniz bir bölge var mı şu anda?
Biz genelde Türkçe, Rusça, Arapça konuşulan ülkelerde var olmayı daha değerli buluyoruz. Bu, ileride bizim operasyonlarımızı Batı Avrupa’ya veya Amerika’ya taşımayacağımız anlamına gelmiyor. Ama samimi konuşmak gerekiyorsa bir Türk markası olarak bu bölgelerde giriş bariyeri daha düşük ve yatırımımızın karşılığını daha kısa sürede alabiliyoruz. Bundan dolayı şimdilik o bölgeleri tercih ediyoruz.
Peki, Avva olarak 2022’yi nasıl tamamladınız? 2023 ile ilgili öngörüleriniz nelerdir?
2022’yi öngördüğümüz bütçeler çerçevesinde tamamladık. Kombinede 1,5 milyar TL’ye yakın ciro ürettik. 2023 yılında da toplam ciromuzu yüzde 100 artırarak 3 milyar TL seviyesine çıkarmak gibi bir hedefimiz var. Fiziki mağazacılıkta tamamen nitelikli bir büyüme istiyoruz. Bizim için önemli olan kaç mağaza sahibi olduğumuz değil, şirketin karlılığının, sürdürülebilirliğinin, nitelik odağının nerede olduğudur. Şu anda Türkiye’de 110, yurt dışında 50 civarında olan mağaza sayımızı önümüzdeki sene toplamda 170-180’e ulaştıracağımızı tahmin ediyoruz.