
Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, “Gün birlik ve beraberlik günüdür. NOSAB olarak bölge sanayicilerimizin katkılarıyla yardımlarımız devam etmektedir. Deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın barınma sorununa da el atarak, ilk etapta 100 adet konteyner hazırladık. Demonte olarak hazırlanan konteyner evler, bir tır ile 25 adet gönderebilecek şekilde özel planlandı. Böylelikle bölgeye daha hızlı ve daha çok miktarda konteyner gönderebilme imkanı yakaladık. Deprem bölgesindeki kardeşlerimizin yanında olmaya devam edeceğiz” dedi.
Bursa’da 1 milyon 358 bin metrekare alanda inşa edildiğinden bugüne alt yapısı, çevre dostu yaklaşımı, hizmet kalitesi, büyüme hızı ve geliştirdiği projeleri ile Türkiye’nin ve yatırımcıların gözdesi haline gelen Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi’ni ziyaret ettik. Otomotiv sektörüne ev sahipliği yapan NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı ve OSBÜK Yönetim Kurulu Üyesi Erol Gülmez ile bir araya geldik. 11 ilimizde meydana gelen depremle birlikte bölgelerdeki OSB’lere katkılarını, tersine göçü, sanayi bölgelerindeki kobilerin sıkıntılarını ve gündemi konuştuk.
Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden olan ve toplam 11 ilde 13,5 milyon insanı doğrudan etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerinin ardından, depremzedelerin yaralarını sarmak için başta devlet kurumları olmak üzere tüm ülke seferber oldu. Ülke genelinde başlatılan yardım seferberliği ile bölgeye ihtiyaç duyulan malzemeler ulaştırılırken, sanayiciler de bölgede yaşayanlar için harekete geçti. NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, bölge sanayicileri olarak depremi haber aldıkları ilk andan itibaren yardım seferberliği başlattıklarını söyledi.
İlk etapta gıda, giyim ve hijyen başta olmak üzere bölge halkının acil ihtiyaç duyduğu malzemeleri hızlıca toparlayarak bölgeye ulaştırdıklarını belirten Erol Gülmez, “Maddi manevi bölge halkının her zaman yanında olacağız. Öncelikli olarak çadır, ısınma, gıda, giysi, tuvalet ve hijyen gibi temel insani ihtiyaçlarını karşıladık, bugüne kadar bölgeye 15 tır malzeme gönderdik. Ancak daha da önemlisi kalıcı barınma ve güvenlik ihtiyaçlarının giderilmesidir. Barınma ihtiyacını karşılamak üzere NOSAB olarak ilk etapta 100 adet konteyner hazırladık. Demonte olarak hazırlanan konteyner evler, bir tır ile 25 adet gönderebilecek şekilde özel hazırlandı. Böylelikle bölgeye daha hızlı ve daha çok miktarda konteyner gönderebilme imkanı yakaladık. İkinci parti konteynerlar için de hazırlıklarımız sürüyor.” şeklinde konuştu.
Böylesine büyük bir felaketi yaşamış insanların korkuya kapılmasının ve ilk panikle bölgeyi terk etmeye çalışmasının gayet insani bir refleks olarak görülmesi gerektiğini söyleyen NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, ancak orta ve uzun vadede herkesin bölgeyi terk etmesi halinde bölgenin tıpkı tarihteki Pompei kenti gibi hayalet bir bölgeye dönüşmesi riski olduğunun altını çizdi.
Afete maruz kalan 11 ilin 2022 yılında 20,1 milyar dolar gibi bir rakamla ülke ihracatının yaklaşık yüzde 10’unu gerçekleştirdiğini hatırlatan Erol Gülmez, bu şehirlerdeki sanayici meslektaşlarının ve OSB yönetimlerindeki tanıdıklarının bu göç sebebiyle fabrikalarını kapatmak ya da taşımak zorunda kalacaklarını kendilerine ilettiklerini söyledi. Gülmez, OSBÜK Yönetim Kurulu’nda da gündeme gelen bu konu hakkında OSBÜK’ün tersine göçün başlatılması için çalışmalar yapılması gerektiği kararın alındığını hatırlattı.
11 ilimizi vuran deprem felaketinde bölgelerdeki sanayi alanları ve sanayicilerle alakalı ne gibi girişimlerde bulundunuz?
Depremin ilk gününden seferberliğimizi başlattık, ikinci günü OSBÜK (Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu) Yönetim Kurulu olarak toplandık. Sanayi Bakanlığımız’dan bakan yardımcılarımız, genel müdürümüz de vardı. Depremden en çok etkilenen 5 ilin organize sanayi bölgelerini, diğer illerdeki güçlü OSB’lerle eşleştirdik. Bursa’daki 17, Antalya, Denizli, Mardin ve Erzurum OSB’lerin de tamamı; Kahta ve Gölbaşı dahil toplamda dört OSB’si bulunan Adıyaman ile eşleşti.
Yardımları ihtiyaçları dahilinde koordine ettik ve sonra tüm bölgeleri gezdik. İlk turumuz, Gaziantep, Adana, Osmaniye, İskenderun, Hatay’dı. Sonraki turumuzda da Adıyaman ve Malatya’daydık. Toplantılarımızı, görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Şimdi bölgelerde tespit ettiğimiz verilerle ilgili Türkiye’deki tüm organize sanayi bölgelerine bilgilendirme raporu göndermek üzere hazırlık yapıyoruz. Raporumuzu Sanayi Bakanlığı’na da ileteceğiz. Mümkün olursa bilgilendirmeyi yönetmeliklerle de yasal hale getirmeye çalışacağız.
Deprem bölgelerinde yıkıma uğrayan OSB’lerde sizce bundan sonra yapılaşma nasıl olmalı?
Üzülerek söylüyorum, Hatay-Antakya OSB hariç; özellikle Kahramanmaraş, İskenderun, Adıyaman, Malatya’da çok ciddi fabrika yıkımları meydana geldi. Nedeni, ağırlıklı prefabrik olan fabrikaların 10-20 tonluk kolonlarının da prefabrikten yapılması… Bir tek Hatay-Antakya OSB’sinde çatlak dahi yok. Çünkü dağlık alanda kayalık zemin üzerine kurulmuş ve bir firma dışında tamamı çelik konstrüksiyon…
Türkiye bir deprem bölgesi, bu konuda diğer gelişmiş ülkelerin de yaptığı gibi depreme uygun yapılaşma gerekiyor. Yetki alanımız içindeki OSB’lerde yeni yapılaşma ile ilgili bilgilendirme yapacağız. Çünkü depremle hepimiz yüzleşeceğiz.
Şimdi tabii prefabrik üretimi yapan iş insanları da bu tavrımızdan hoşnutsuz… Prefabrik yapının mühendislik olarak doğru yapılması halinde sorun olmayacağı görüşünü savunuyorlar, ama işin uygun yapıldığını da bilemiyorsun. Oysa, çelik konstrüksiyonda ise yüzde 100 garanti var. Depremle mücadelede başarılı olan ülkelerin tüm binaları, ticarethaneleri, AVM’leri çelik konstrüksiyon… Araştırdık, yüzde 20 gibi maliyet farkı çıkıyor, ancak sorunsuz bir yapı tercihi sonuçta… Yapılarda mutlaka doğru adımları atmak ve bu hususta yasal düzenlemeleri de yeniden dizayn etmek lazım.
Peki, Bursa’daki OSB’ler olası depreme hazırlıklı mı?
Bursa’mızda da ne yazık ki, sanayi genelde tarım arazileri üzerine kurulu. Özellikle ıslah modelleme marifetiyle OSB halini alan yerlerde ciddi sorunlar var. Bursa’daki birkaç OSB hariç tümü ıslah OSB…
Tabii, sanayi olarak ihtiyacımız da bitmiyor, sürekli bir büyüme halindeyiz. Dolayısıyla, yeni alanları yapmak ve geliştirmek istiyoruz. Ancak birinci derecede tarım arazisine fabrika yapalım derdimiz de yok. Kenti veya ülkeyi yönetenler, sanayinin büyümesini karşılayacak oranda arter üretmiyor, dolayısıyla ucuz ve üretimi kolay olduğundan ovada kaçak sanayi yapılaşmaları başlıyor. Biz sanayiciler, yaşamsal ihtiyacımızdan ötürü sanayi alanlarımızı genişletmeye çalışıyoruz. Bunları disiplin altına alabilmek için “Islah OSB Yönetmeliği” çıktı. Ancak bu konuda iyi bir plan şart!
Devletimiz, aslında öngörü planları yaparak, ona göre de ihtiyaç fazlası arsaları verse kaçak yapılaşmanın önüne geçilecek, karmaşıklık meydana gelmeyecek, çevre de kirlenmeyecek. Çünkü şehrin içinde birçok organize sanayi bölgesinin varlığı şehircilik anlamında da doğru değil…
Depremle birlikte gözler şehir planlamacılarına döndü. Konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
İkiye ayırabiliriz şehir planlamacılarını… Serbest çalışan şehir planlamacıları var, kim iş verirse kişisel çalışır. Bir de kamuda, yani Çevre Bakanlığı ve belediyelerle iş birliği içinde olanlar. Bunlar, imara açılacak bölgenin şartlara uygun planlaması için belediye yönetiminden aldığı emri uygular.
Bölge ve alan seçimi belediyelerin görevidir aslında… Yerel yönetimler, sanayi alanlarını tespit etmeli ve planlamalarını yaptırmalı. Şehrin dinamiklerinin gelişimini öngörüp, şehir planlamacılarına ona göre çalıştırma yapmaları lazım, ama bizde böyle olmuyor. Mesela halen depremler devam ederken, bölgelerde inşaatların temeli atılmaya başladı bile…
Deprem bölgeleri hızlı göç vermeye başladı. Sizce, bu durum ne tür sorunlar çıkaracak?
Bu noktada irtibat kurduğumuz iş insanları ve OSB yöneticiler bizlerden şu taleplerde bulunuyorlar; “Bölgelerimizden size gelen insanları kalıcı istihdam yapmayın. Aksi takdirde burada geçici veya kalıcı barınma ihtiyaçlarını çözdükten sonra çağırsak da yaşadıkları büyük acıdan dolayı gelmek istemezler.” Alınacak derslerle daha doğru zeminlere, daha doğru yapılaşma ile ülkemizin en güvenli bölgesi olacak. Kamuoyu oluşturup, insanlara iyi anlatmak lazım bu durumu… Öte yandan, bölgedeki sanayicilerin şu an istedikleri konteyner, çünkü iklim koşulları nedeniyle çadırlarda yaşamak teknik olarak mümkün değil.
NOSAB olarak biz, deprem bölgesindeki OSB’lerde çalışan işçilerin barınması için 250 adet konteyner üretimine başladık. 100 adetini tamamladık ve eşleştiğimiz Adıyaman’a yakın zamanda sevk edip, montajını yapacağız. Konteyner’ları OSB’lerin içindeki yeşil alanlara, fabrikaların yanlarına kuracağız. Amacımız fabrikaların faaliyete geçmesini sağlamak. Çünkü iş insanlarımız, işletmelerinde çalıştıracak yeterli sayıda personel kaynağını oluşturamazsa onlarda bölgelerini terk etmek zorunda kalacak. Bu nedenle desteklerimizle meslektaşlarımızın yanında yer almalıyız.
Bu insanlara sadece ev veya geçici konut yaparak, o bölgeleri cazip hale getirmek zor. Ayni yardımla da olmaz. Bölgelerde sürdürülebilir yaşam oluşmasına ve insanları da kalmaya teşvik edecek farklı ve etkili yöntemlerin uygulanması gerek. Bu da başta vergi muafiyetleri ve yeni teşviklerle olmalı.
“DEVLET MÜDAHALECİ DEĞİL, DENETLEYİCİ OLMALI”
Ülke ekonomisine de değinmenizi istiyorum. Sizce, dinamikler ne durumda ve işler nereye doğru evriliyor?
Verilere baktığımızda ihracatımız geçen yıla göre 6.4 oranında küçülmüş durumda. Tabii bunun birçok sebebi var. Birincisi, enerji fiyatlarının Rusya ve Ukrayna savaşından dolayı yükselmesi kaynaklı Avrupa’da bir sıkıntı yaşandı. Ülke olarak ihracat merkezimiz Avrupa. Orada bir resesyon oldu, bu resesyondan ötürü de ihracat düştü. İkinci ve en büyük etken de dövizin baskılanmış olması ve bunun sonucunda da ithalatımızın artıyor olması. Bunu net olarak veriler söylüyor. Biz sanayiciler diyoruz ki; devlet müdahaleci değil, denetleyici olmalı.
Ülkemizde son dönemlerde kapitalizmin doğasına aykırı şekilde ekonomiye müdahale edildiği için bütün dengeler bozuluyor. Bütün dünya merkez bankaları faiz artırırken, bizim tersine hareket etmemiz, tek rakamlara düşürmemiz, sonucu değiştirmiyor. Kendi kaynaklarımızı tüketiyoruz. Ben ekonomist değilim, teknik elemanım; ama sonuçta 20 yıllık iş insanıyım ve doğal olarak ekonomide en azından temel bilgilere sahibim. Ekonomide hiç kimsenin itiraz etmeyeceği doğrular var, ancak şu an yapılan şey doğrularla tezat oluşturuyor maalesef.
NOSAB cephesinde 2022 yılı nasıl geçti, 2023’e nasıl giriş yapıldı?
2022 tüm Türkiye için zor bir yıldı. Çünkü TL olan üretim maliyetlerimiz karşısında kira yüzde 300, işçilik yüzde 150, doğalgaz yüzde 900-950, elektrik yüzde 300-400 arttı. Bu nedenlerle maliyet anlamında ciddi sorunumuz oldu ve ihracatımız da düştü. Bir de Avrupa’da ve ülkemizde resesyon oldu. Dövizin baskılanması şirketleri ciddi ekonomik sıkıntıya soktu. Bölgemiz otomotiv sektörü olduğu için ihracat yapan bir bölge… Fakat dövizin baskılanması sonucunda bir yıl önce 1 Euro’ya satıştan yaklaşık 20 TL para alıyorken biz, yine aynı oranlarda para alınca; bu rekabeti, karı engelledi ve çoğu firma yılı zararla kapattı. Bazıları bazı kalemlerde döviz bazında satışını artıramadığından zarar da etmemek adına ihracattan vazgeçmek zorunda kaldı.
2023 yılı başından bu yana da henüz değişen bir durum yok. Firmaların finansmana erişimi, 2022’de çok zordu, şu an daha da zorlaştı. Bankalar, TL olarak değil, döviz kredisi vermek istiyorlar. Türk lirası olarak almaya da kalksanız da zaten vadeler çok kısa…