Geçtiğimiz ay ABD’de Silicon Valley Bank’ın iflasıyla başlayıp Credit Suisse’nin iflasın eşiğinden dönmesiyle durulan küresel bankacılık krizi sonrası gözlerin çevrildiği Fed Başkanı Jerome Powell, enflasyonda düşme sinyali görene kadar faiz artışlarının devam edeceği mesajını vermişti. Tabi bu gelişmelerin ardından Fed’in faizi hangi seviyeye kadar yükselteceği, o seviyede ne kadar süre tutacağı ve bankacılık kriziyle birlikte bu sürecin şirketleri ve yatırımcıları nasıl etkileyeceği sorularının ön plana çıktığını görüyoruz.
Fed’in 3 Mayıs tarihinde gerçekleştireceği faiz kararı toplantısı öncesi son enflasyon verisi olan Mart ayı TÜFE verisinin piyasa beklentisi olan %0,2’nin ve bir önceki verinin altında %0,1 olarak açıklanması Fed’in daha güvercin bir politika izleyebileceği beklentisinin artmasına neden oldu. Bu konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Chicago Fed Başkanı Austan Goolsbee ve ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, ABD bankalarında yaşanan son iflaslardan sonra bankaların daha ihtiyatlı davranabileceğini bununda Fed’in daha fazla faiz artırımına olan ihtiyacı ortadan kaldırabileceğini söyledi. Buna karşın Fed içerisinden enflasyonun inatçı şekilde yüksek seyretmeye devam ettiği ve bu nedenle de faiz artırımlarının devam etmesi gerektiği yönündeki açıklamalar da sürüyor. St. Louis Fed Başkanı James Bullard ve Atlanta Fed Başkanı Raphael Bostic, sessiz döneme girmeden önce şahin tonda konuşan Fed yetkilileri oldu. Bu gelişmeler çerçevesinde piyasalar ise Fed’in %85,5 ihtimalle 25 baz puanlık bir faiz artışı yapacağını, %14,5 ihtimalle ise faizlerde bir değişiklik yapmayacağını fiyatlıyor.
Fed’in faizleri artıracağı yönündeki beklentiler resesyon ihtimalinin de artmasına neden oluyor. Her ne kadar Powell, yumuşak iniş için bir yolun olduğuna ve o yolu bulmaya çalıştıklarına dair açıklamalar yapsa da açıklanan Fed tutanaklarında da görüyoruz ki bankacılık kriziyle birlikte resesyon riski halen masada duruyor. Önümüzdeki dönemde piyasalardaki resesyon ihtimalinin artması küresel büyümeye yönelik tahminleri ve risk iştahını aşağı çekebilir. Bunun sonucunda da yumuşak iniş beklentisi içinde olan Fed’in ikinci hatası olarak yorumlanmasına ve en önde gelen majör merkez bankası olan Fed’in güvenilirliğini bir kez daha sarsılmasına neden olabilir.
3 Mayıs tarihinde gerçekleşecek FOMC toplantısında Fed’in faiz kararı kadar Powell’ın konuşması da takip ediliyor olacak. Powell’dan gelebilecek şahin tondaki açıklamalar, halihazırda 2023 yılı sonu için %4,50 – %5,00 aralığında olması beklenen Fed faiz oranı tahminini yukarı revize edilmesine ve ABD 10 yıllık tahvil faizlerinde yükselişe neden olabilir. ABD tahvili gibi sabit getirili ve riski çok az görülen enstrümanlardaki getiri artışı, son zamanlarda önemli ölçüde değer kazanan değerli metallerde ve ABD borsalarında satış baskısına neden olabilir. Burada Fed’in önceliğinin, ABD’de en büyük sorunlardan biri olarak gösterilen ve yüksek seyretmeye devam eden enflasyonu %2 seviyesine düşürmek olduğunu da unutmamak gerekir. Enflasyonun düşüş trendinde olduğuna dair net işaretler oluşmadan Fed’den gelebilecek güvercin açıklamaları oldukça düşük bir ihtimal olarak görüyoruz. Buna karşın piyasaları destekleyebilecek söylemler dolar endeksinde geri çekilmeye buna karşın küresel piyasalarda risk iştahının artmasına neden olabilir.