Denizli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Selim Kasapoğlu, “Sanayicinin motive olması, ekonomiye ve ekonomi yönetimine inancı çok önemli. Bugün özellikle finansal piyasalarda yaşanan çalkantılarla sanayici bir ay sonrasını bile göremiyor, kestiremiyor. Biz sanayiciler, sürdürülebilir ve öngörülebilir ekonomik ortam istiyoruz” dedi.
Tarihi mirasları, antik kentleri, üniversitesi, sanayisi ve üretimi ile Türkiye’nin en gelişmiş ilk 10 ili arasındaki Denizli’nin sanayisine ve sanayicisine 1973’den bu yana kılavuzluk eden Denizli Sanayi Odası, kadim kentin değerlerine değer katmaya devam ediyor. Dünya vizyonuna sahip DSO, tekstil, mermer ve makina sanayisi ile güçlü Denizli iş dünyası için çözüm odaklı çalışmalarını azimle sürdürürken; ihracat, istihdam ve sektörleri canlandırmak adına yeni projelerde bulunup, ciddi katkı sağlıyor.
Denizli’de bilişim endüstrisi için önemli hale gelen Teknokent, yaptığı yatırımla, inşasına başladıkları binada yerli ve büyük firmalara ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. Denizli Sanayi Odası da diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Teknokent’in paydaşı olarak yer alıyor. Diğer taraftan makine sektöründeki firmalarına özel makine ihtisas OSB projesi de yakın zamanda tamamlanıyor. Denizli Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Selim Kasapoğlu ile Denizli sanayisi ve sanayicilerinin finansman, ulaşım, maliyet, üretim, ihratcattaki sıkıntılarını, beklentilerini, fikirlerini ve ekonomi gündemini konuştuk.
Ekonomi kabinesinin aldığı kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yeni hükümetteki en önemli figür, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek oldu. Göreve geldiği gün yaptığı konuşma, iş dünyasında büyük heyecan uyandırdı. Çünkü kuru gereğinden fazla baskılayan, enflasyon ile faiz arasındaki dengeyi bozan geçmiş dönemde üretim ve iş camiası çıkmaza girmişti. Sayın Mehmet Şimşek’in rasyonaliteye dönüş söylemi, yani piyasa gerçekleriyle hareket etmek ve piyasa gerçeklerine uyum sağlamak adına ekonomi politikalarını geliştirme söylemi önemliydi. Bu konuda yavaş, ama etkili adımlar da atılıyor, diye düşünüyoruz. Geldiğimiz süreçte ihtiyatta da olsa bir irade oluştu, kararlar almaya başladı. Yeni hükümet kurulduktan sonra kur politikasında da biraz gevşeme sağlandı. Faizde ilk defa artışa gidildi, her ne kadar piyasanın beklentisi altında kalsa da bu yolda ilerleneceği mesajını aldık sonuçta…
Geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir araya geldiğimiz bakanlarımıza ve yine katıldığımız TOBB Ekonomi Şurası’nda Cumhurbaşkanı Yardımcımız Cevdet Yılmaz ile diğer bakanlarımıza hem Denizli kapsamında, hem de genel ekonomi ve üretime yönelik sıkıntılarımızı aktarma fırsatı yakaladık. Yaklaşımları olumlu ve çözüm odaklıydı. Dolayısıyla ortada bir irade olduğunu gördük. Biz, iş dünyası, öngörülebilir ve sürdürülebilir ekonomi, yani sürdürülebilir bir üretim ortamı istiyoruz. Çünkü önümüzü pek göremiyoruz, öngörülebilir bir yatırım ortamı, iş ortamı yok. Kredi sorunumuz, finansmana erişim sorunumuz hala devam ediyor. TOBB Ekonomi Zirvesi’nde de ana gündem finansmana erişimdi. Burada söz alarak, konuyu biraz da ete kemiğe büründürerek, değindiğim gibi; sanayici finansmana erişemeyince, piyasa birbirini fonlamaya başladı. Böyle olunca ödemelerin gecikmesi, nakit akışlarının bozulması ve ilk defa karşılıksız çek miktarında büyük artış sonucuyla karşı karşıya kalındı. Raporu da geçtiğimiz haftalarda yayınlanmıştı. Sanayi kenti benzeri iller dahil Denizli’de de artış oldukça yüksek… Bu da piyasanın artık kendini fonlayamadığını, nakit akışlarının çok bozulduğunu ve gerekli önlemlerin hızlı alınmadığı takdirde de problemin büyüyerek devam edeceğini anlatıyor.
Üretim maliyetlerindeki artış ve etkileriyle ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye’deki sanayici için üretim maliyetlerindeki hızlı yükseliş zaten en temel problemimiz… Bu konuda rekabet ettiğimiz ülkelerdeki şartlardan kopuk biçimde ilerliyor, negatif yönde ayrılıyoruz. Ülke olarak Avrupa, Amerika ya da Uzak Doğu, hedef pazar neresi olursa olsun, rakip ülkelerden son dönemde hızlı şekilde ayrıştık. Üretim maliyetlerimiz inanılmaz pahalı hale geldi.
En büyük etken ise kur baskısı ve enflasyonun üzerinde yapılan işçilik ücretleri zammı. Bu sanayiciyi ve üreticiyi zora sokarak, maliyetlerini yükseltmiş durumda… Sonucunda ciddi oranda işten çıkarmalar söz konusu. Denizli’de istihdam kaybı, en son gelen rakamlarla iki ayda yüzde 10… İstihdam sorunu ülke olarak problemdi, yanında Emeklilikte Yaşa Takılanlar (EYT) yasasının etkisiyle sorun daha da arttı. Çünkü EYT’li çalışanların büyük bir kısmı iş hayatından ayrıldı, yerlerini de kolay dolduramıyoruz. Bir yandan küçülmeye çalışırken, bir yandan da nitelikli iş gücünü bulmakta zorlanıyoruz. Türk sanayicisi, ve üreticisi, gerçekten zor bir pozisyona girdi, resmen kıskacın içine girdi, diyebiliriz.
Zaten yolun bu tarafa doğru gittiği belliydi, bugün bu konuları problem olarak gören bir ekonomi yönetimi var. Yalnız problemlerin çözülmesi adına adımların biraz yavaş olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla belki daha sert önlemlerin alınması, daha kararlı adımların atılması gerekiyor, çünkü finansmana erişim meselesi hala çözülmedi.
Özel bankaların sanayici işbirliği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Özel bankalarda hükümetin koyduğu bazı tedbirler, bazı müeyyideler var. Bunlar kaldırılmadığı sürece özel bankaların oyuna girmesi zor görünüyor. Özel bankaların piyasadaki kredi hacmi zaten azalmış durumda ve bunu da anlayışla karşılamak lazım. Çünkü mevduatın yüzde 30 ila 35’le toplatılıp, yüzde 18’le verilmesi söylenirken, bu çok akla yatan bir durum değil. Bu noktada fikrimize göre; enflasyon, faiz ve kur artışının birbiriyle paralel olması gerekiyor. Yani bu ülkede yüzde 50 enflasyonu yaşıyorsak, yüzde 50 faiz olmalı ve kuru da yüzde 50’de bırakmalıyız. Kur, çok baskılandığında ise sanayici kur ve üretim maliyetleri arasında sıkışıyor. Bu defa da o yüzde 50 maliyetli kredi sanayiciye pahalı geliyor. Halbuki bu üç denge birbiriyle hareket etse ortada büyük sıkıntı kalmaz. Deriz ki, tek derdimiz; enflasyon ve enflasyonu düşürelim, ama daha bunu görmeden ciddi sıkışıklığın içine giriyoruz. Türk sanayisi, ihracatçı bir sanayi ve ihracat yapmasa da sanayide birçok nokta kurla, dolarla dönüyor, kısaca dövize endeksli… Çünkü global piyasalara bağlı ve bugün pamuk, bakır, demir, çelik ve birçok ürünün fiyatı dolarla belirleniyor. Kurun artışı yavaşlatıldığı zaman enflasyonda sıkışan sanayici oluyor. Çalışanlarımızın refah seviyesi de elbette önemli, onları enflasyondan korumamız lazım. Ancak enflasyonun üzerinde zam yaparken, gelirlerimizi artıramıyoruz. Önce bu dengesizlikten kurtulmalı, baskıyı açmalı…
“POPÜLİST ADIMLARDAN KAÇINILMALI”
Dile getirdiğiniz konularda muhataplarınızdan nasıl bir karşılık almaktasınız?
Ülkenin önünde bir seçim ekonomisi, seçim bulunuyor. Dolayısıyla seçim ekonomisi oluşmaya başladı. Bir yanda siyaset, bir yanda rasyonalite gerçekler var. Hükümet de gerçekleri görüyor; ama bugün karar verilmesi gereken nokta, siyasi popülist kararlar mı, yoksa gerçekçi kararlar mı alınacağı… Bence bundan sonraki süreçte bu belirlenecek ve ilerleyen günlerde tabloyu göreceğiz. Bizim amacımız, tabii ki piyasa gerçekleriyle uyumlu ekonomik kararların alınması. Popülist adımlardan artık kaçınılmalı, çünkü ülkenin popülizmi kaldıracak gücü kalmadı.
Türkiye’nin daha rekabetçi olabilmesi için nasıl bir yol izlenmeli?
Ekonomi yönetimlerinin birinci önceliği, üretim maliyetlerini düşürmek olmalı. Sanayicinin ve ihracatçının global piyasada arenaya çıkabilmesi ve güçlenmesi için ilk önce üretim maliyetlerinin nasıl aşağıya çekileceği, ne tür önlemlerin alınacağı konuşulmalı. Teşvikler, destekler elbette önemli, ama önce yapısal maliyet düşüşü gerekiyor. Çünkü üreticinin maliyetleri, dünya piyasasına baktığımızda negatif şekilde ayrıştı ve hızla yükseldi. İlk bu konuda çözüm bulunmalı; bu da vergilerde indirim, işçilik üzerindeki vergilerin ve devlet yüklerinin azaltılması, ucuz sanayi alanları yaratmak olabilir, tabii üzerinde çalışmak lazım.
Nasıl bir teşvik modeli ülke ekonomisini şahlandırır sizce?
Bence yeni teşvik modelleri, sürdürülebilir ve yapısal rahatlık getirecek, yani sadece bir bölgeye ya da sektöre değil, ülkedeki tüm sanayici ve üreticilerini rahatlatacak kapsamda olmalı. İhracatı kalıcı artıracak, cari açığı kalıcı düşürecek önlemler geliştirilmeli. Bugün konuttaki enerji fiyatı ile sanayideki enerji fiyatı arasındaki fark inanılmaz fazla… Hatta son baktığımda sanayideki doğalgaz fiyatı, konutun beş katıydı, şimdi burada bir problem var. Yüklenilen doğalgaz fiyatları, sanayicinin üretim maliyetini, rekabet ettiği globaldeki firmalara nazaran pahalı hale getiriyor. Dolayısıyla satış yapması, ihracat yapması zorlaşıyor. Bu noktada bazı sektörler, ikame ürünlerde ithalata sınırlama gelmesini talep ediyor, fakat gümrük duvarlarının arkasına sığınmak da doğru değil. Türk üreticisinin öncelikle mali problemi çözülmeli. Koruyucu politikalardan uzaklaşmalı; çünkü bu yol ekonomi, sanayi ve üretime kalıcı rahatlık getirmiyor; bunu kabul etmek, radikal ve yapısal kararlar almak lazım.
Üniversite-sanayi iş birliği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Üniversitelerimizin kalitesi dünya standartlarında değil, ama bugün Denizli’de Pamukkale Üniversitesi’ne baktığımızda; özveriyle çalışıp, sanayiciye destek oluyor, kamu-üniversite işbirliği kapsamında önemli projelere imza atıyor. Ülke ekonomisine katkı sağlamaya çalışan öğretim görevlilerimiz ve üniversite kurulları var. Bunları da tabii doğru yönlendirmek gerekiyor.
Denizli’de üniversite ve sanayi işbirliği defalarca denendi, şu anda da devam ediyor; ama ben bu konuda çok önemli yol katedildiğini düşünmüyorum. Bu ilişkinin önümüzdeki süreçte daha güçlü hale getirilmesi lazım. Sanayici ve akademisyen bakış açısı, optimum noktada ortak bakış haline getirilmeli. Teknokentte bunu kısmen yapıyoruz, birlikte yönetiyoruz, güzel projeler çıkıyor. Denizli, aslında Teknokent merkezinde özellikle yazılım ve bilişim endüstrisi için önemli bir hale geldi. Teknokentimizin tamamı dolu, firmalarımız iyi işler yapıyorlar. Bu faaliyetleri genişletmeniz gerek, hatta Teknokent’te bir yatırımımız daha olacak. Yeni bir bina yapıyoruz, genelde yerli ve start-up firmalar, daha büyük firmaların bulunacağı yeni yatırımcıları da oraya alacağız. Bu noktada da Denizli, yazılım ve bilişim alanında önümüzdeki süreçte sesini daha çok duyuracak bir kent olacak.
Birazda Denizli’yi konuşalım…
Denizli, kadim bir üretim kenti, diğer yandan da tarihi miras üzerine kurulmuş bir kent… Pamukkale, Tripolis ile Laodikya gibi birçok antik kentleri ve en son Laodikya Tiyatrosu ve kiliselerin ortaya çıkması çok değerli… Denizli’nin güçlü değerleri var; tarihi, turizmi, tekstili, mermeri… Bu noktaları daha fazla ortaya çıkarmak lazım. Bunun yanında Denizli’nin ilçeleri de oldukça güçlü. Mesela, Babadağ, Buldan ve özellikle bağ yolu Çal son zaman çok hareketlendi. Mitolojik hikayeye göre; Zeus, şarap tanrısını Çal’a gönderir, burada şarapçılık kültürü başlar. Denizli Çal, bugün Türkiye’deki şarap üretiminin yüzde 50’sinden fazlasını karşılamakta ve bu kültürümüzle de ilgileniyoruz. Şehrimize faydalı olacak, değerine değer katacak her türlü projede bulunuyor, katkı sağlıyoruz.
Son bir yılda Denizli sanayisi, ülke sanayisinde en olumsuz etkilenen şehirlerden biri oldu. Bazı kalemlerde ihracat rakamlarımız, yüzde 25’ten fazla düştü. Yaşadığımız iç sıkıntılara paralel, tekstilin ana pazarı Avrupa’daki resesyon tekstil, hazır giyim ve konfeksiyonda talepleri aşağıya çekti. Mermer de Çin’deki ve Amerika’daki durgunluktan olumsuz etkileniyor. Keza metal, makine, kablo sektörümüz çok etkileniyor, ki bu alanlarımız bizim en güçlü olduğumuz sektörler… Maalesef, dış pazarlardaki talep yetersizliğinden Denizli üreticileri zor durumda… Dünya gündemini de sürekli takip ediyoruz; resesyonun düzelmesi ve taleplerin tekrar artmasını bekliyoruz, böylece Türkiye’deki üretici ve ihracatçı rahatlayacak.
Denizli iş dünyasının yeni pazarlara bakış açısı nedir?
Yeni pazar arayışlarımız her zaman var. Sanayi odası olarak çeşitli fuarlar düzenliyoruz. Hatta kısa süre önce Özbekistan heyeti buradaydı, görüştük. Tabii ki yeni pazarlara girmemiz lazım, ama yeni pazarlara penetre olmak, hızlı aksiyon alınabilecek iş değil… Sanayici, ihracatçı gözü daima yeni pazarlarda, fakat bugün dünyada üç ana ekonomik merkez var, Amerika, Avrupa ve yeni gelişen Çin… Ancak bu eksende satış ve ihracat yapılabiliyor. İhracatçılar birliğimiz, bu konuda iyi çalışıyor, elbette yeni pazar arayışları da devam ediyor.
Son olarak mesajınız nedir?
Özellikle gündemde olan finansman erişimleri ve üretim maliyetlerindeki artışla ilgili sıkıntıların çözümlenmesi gerek. Sanayicilik uzun bir maraton ve sanayici altı aylık ya da bir yıllık verilerle hareket etmez. Sanayicinin geniş perspektifle ve uzun vadeli planlarla hareket etmesi lazım. Biz, ülkemizi üretimle besleyen ve ülkemize döviz getiren kesimiz. Bu noktada umutlu ve güçlü olmamız lazım. Yeni projeleri ve hedefleri oluşturmalı, şevkimizi kırmamalıyız. Türkiye’nin geldiği noktada derslerin çıkarıldığını düşünüyorum. Üretim ve ihracat odaklı projelerin geliştirileceğine inanıyorum. Yaşanan birçok sıkıntılara rağmen Türkiye’de savunma ve otomotiv alanında çok güzel işler de yapıldı. Bunları diğer sektörlere de yansıtmak zor değil… Sanayici ve yatırımcı zaten hayalinin peşinden gitmek istiyor. Eğer hedef verilirse Türk sanayisi ve iş dünyası hedefe doğru hızla hareket eder, yatırım planlarını buna göre oluşturur. Yeter ki, ekonomik ortam öngörülebilir ve sürdürülebilir hale gelsin.