Kocaeli-Gebze VI. (İMES) Makina İhtisas Organize Sanayi Bölgesi Bölge Müdürü Onur Kesici, “Üretimi, ülkenin birincil gündemi haline getirmemiz lazım. Bundan büyük derdimiz ve savaşımız yok. Bu yüzden kalelerimizi güçlendirmeye devam ediyoruz. Üreteceğiz, gayret edeceğiz, ülkemizin kalkınmasında ve istihdamda payımızı büyütmek ve ekonomik bağımsızlık için çalışacağız. Bu organizasyonların ilerleme yolunda engellerin kaldırılması gerek ki üretimle birlikte büyümemiz artsın” dedi.
Dilovası’nda 377 hektarlık alanda 2010’dan bu yana üreten ve ekosisteme değer katan İMES OSB, yerli ve yabancı sermayeli 343 paydaşı ve doluluk oranıyla Türkiye’nin en büyük Makina İhtisas Organize Sanayi Bölgesi konumuna geldi. Küme makine, makine yan sanayi, otomotiv yan sanayi, cam sanayi, demir-çelik, plastik enjeksiyon, ısıl işlem alanlarında faaliyetlere sahip. Cirosunun yaklaşık yüzde 40’ı ihracattan gelen yapının bazı firmalarında oran yüzde 70’in de üzerinde.
Ülkenin ekonomik dönüşüm yolculuğunun parçası olan İMES OSB’nin ithalat ve ihracat rakamı ise 3 milyar doları aştı. İthalatı, ihracatının altında, cari fazlası veren organizasyonun yüzde 50’den fazla firmasından elde ettiği verilere göre; ithalatının ciro içindeki payı yüzde 30 iken, ihracatının payı yüzde 40’larda. Ortalamada 1 milyar 480 milyon dolarlık ihracatı var. Ham maddeden uluslararası fiyatlamalara tabi demir, paslanmaz çelik, plastik türevlerinin atıklarını dahi değerlendiren bölgenin ülke kalkınmasında rolünün yanı sıra istihdama katkısı da yadsınamaz. Mevcutta 17090 çalışanı bulunan yapının devam eden 27 inşaatının tamamlanmasının ardından 2024 personel hedefi 25000 ve 700 dönüm bölge genişlemesi sonrası 40 bin kişi.
Türkiye’nin önemli sanayi bölgesi İMES OSB’yi ziyaretimizle birlikte ülke ve insan misyonu her cümlesine yansıyan Bölge Müdürü Sayın Onur Kesici ile üretimi, ihracatı, beklentileri ve gündemi konuştuk.
“TÜRK İMALAT SEKTÖRÜ UCUZ, DÜŞÜK KALİTELİ ÜRÜNLERİN İSTİLASI ALTINDA”
İMES OSB’deki firmalar hangi ülkelere ihracat yapıyor?
Makine sektöründe faaliyet gösteren yapı olarak, aslında dünyanın her yerine ürün gönderiyoruz. Avrupa ülkelerine ihracatımız ise yüzde 48 oranında. Rusya ve İngiltere’de en önemli pazarlarımız. Ortadoğu’ya ihracatımız var. İhraç kalemlerimiz ana sektörlere ve firmalara olduğundan teknolojisi ve alt yapısı güçlü ülkelere gidiyor. Dolayısıyla istesek de bazı ülkelerle ticaret hacmimizi geliştiremiyoruz.
Öte yandan Amerika pazarında eksik olduğumuzu düşünüyorum. Bu konuda bazı gümrük vergileri ve kotaları önümüzde engel. Avrupa Birliği’nin güncellenemeyen Gümrük Birliği de bizim için dezavantaj. Bu noktada sivil toplum kuruluşları, Odalar ve Borsalar Birliği, sanayi odaları ve sanayi organizasyonlarına da görev düşüyor. Lobicilik yalnızca devletlerin işi değil. Fakat devletten bekleme kolaycılığı var. Gümrük Birliği’nin acilen yumuşatılması lazım. Çünkü Türkiye kaçınılmaz şekilde Avrupa Birliği’nin devamı. Akıl, fikir, düşünce, siyasi yönden nerede olursa olsun; ekonomik ve iktisadi olarak batı bloğunda. Bu kapsamda Çin değil, Hindistan, Tayvan ve Malezya da inanılmaz derecede tehdit. Türkiye Makine Federasyonu (MAKFED) ve Makine İhracatçıları Birliği başkanlarımızın da konuda demeçleri var. Cari açık rakamları da bu sorunu destekliyor; neredeyse 10 milyar dolar aylık cari açığın yıllık rakamı 100 milyar doların üçte biri tek ülkeye ait. Bu petrol, doğalgaz ve zorunlu ihtiyaçların alındığı bir ülke bile değil.
Kısaca Türk imalat sektörü ucuz, düşük kaliteli ürünlerin istilası altında ve makine ile otomotiv sektörümüze etkisi büyük.
Bu durum talep kaynaklı mı?
Dünyanın her yerinde de durum bu… Enflasyonla birlikte insanların alım gücünün düşmesi, ekonomik kaygıları ve firmaların rekabette öne geçme çabası; rakam mukayesesi noktasında düşük kaliteli, makul fiyatlı ürünlere yönelmelere sebep. Çin ve Uzakdoğu’da ekonomik dönüşümle inanılmaz ölçek ekonomisine karşı rekabet etme şansımız yok. Avrupalı muhataplarımız ve Amerikan pazarı da bundan muzdarip. Merkantilist politikalarından dolayı Çin’e ihracat zor. Ülke, tek taraflı ticari forma dönmüş durumda. Bu ürünlerin çoğu ülkemizde üretilebilir, hatta daha iyileri üretiliyor, ama karşımızdaki firmalarla baş edemiyoruz. Mesela otomotiv sektörümüzün çağrı merkezi ve servis açma hamlesini çok doğru buluyorum, destekliyorum.
İhracatta ne tür zorluklar yaşanıyor?
Bugün Avrupa’ya ihracatta kaç zorunlu belge veriyoruz. Birçoğu engelleyici tedbir ve her ülkenin standardı var. Türkiye Cumhuriyeti, ciddi devlet gücü ve altyapısı olan büyük bir organizasyonu ifade eder. Ekonomide 20’inci sırada görünüyoruz, ama dünyanın sayılı devletleri arasındayız. Dünyada benzersiz ekonomik çeşitliliğe ve ciddi üretim havzasına sahibiz. Sayısı 400’lere ulaşmış organize sanayi bölgelerimiz ve farklı disiplinlerde farklı ürünlerde üretim kabiliyetimiz var. Biz nitelikli iş ve ürün yapıyoruz. Ülkemizin daha çok gelişebilmesi için organizasyonlarımızı önce ayağa dikip, sonra yürütüp, akabinde koşturmaya çalışıyoruz. Ancak denetimsiz hamlelerle piyasa talana çevrilirse ve ülkemiz yabancı ülkelere kontrolsüz açılırsa ayağa kalkmadan düşeriz.
Sanayiciler finansmana erişim konusunda ciddi zorluklar yaşadıklarını söylüyorlar. Konuyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Maalesef finansmana erişim sorunlarımız var. Şu anda sıkı para politikası var. Ancak üretim ve sürdürülebilirlik adına sektörlerimizin finansmana kolay ve hızlı ulaşmasında seçeneklerin artırılması lazım.
Firmalarımız, üretim altyapısını güçlendiriyor, yeni makine alıyor, masraf ediyor ve dolayısıyla birikim yapamıyorlar. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde sermaye birikiminden söz edemeyiz maalesef. Bizler gelişmeye çalışıyoruz; yeni alanlar, OSB’ler, fabrikalar kuruyoruz, inşaatlar yapıyoruz, ülkemize yatırım yapıyoruz.
Sürdürülebilir ekonomi modeline neden geçemiyoruz sizce?
Kanaatimce temel sebebi popülizm. Türkiye’de organizasyonlarda, şirketlerde ve STK’larda da ciddi popülizm var. Dolayısıyla rasyonel politikaları izlemek zorlaşıyor. Türkiye orta ölçekli yarı merkez; uluslararası değil, bölgesel bir güç ve gelişmekte olan bir ülke. Ekonomimizin dünya ekonomisindeki payı yüzde 1, bunu yüzde 2 nasıl yaparız, demek gerek. Bugünümüz kıymetli, doğru tahlillerle oluşturulacak doğru yol haritaları izlenmeli. Bu yönde ciddi devlet planlama organizasyonuna ihtiyaç var. Bunun elitist organizasyon olması, vasatlık kabul etmemesi lazım. Teknokratların ve bürokratların çok seçkinci olması gerek. Dünyayı dönüştürenler, bu ideolojilere sahip. Belki en büyük problemimiz sürdürülebilirlik. Nerede olduğumuz ve nerede durmamız gerektiğini oturttuğumuzda sürdürülebilir ülke konumuna gelebileceğiz.
Aslında kötü bir yerde değiliz, ama daha iyi yerlerde olabiliriz. Sadece mukayese ettiklerimizden gerideyiz. Kendimizi iyi tanırsak, hamlelerimizi ona göre seçebiliriz. Reelpolitik gerçekler, ülke sermaye gruplarında olumsuz etki yaratır. Gümrük Birliği’nin geciktirilmesi ve vize alımındaki sıkıntı çok acı mesela. Almanya’ya makine satıyorsunuz, servis sağlayacaksınız, vize alamazsanız personeli nasıl yollayacaksınız.
Halk dilinde ifade edeceğim; Türkiye, tüccar bir ülke, üretme kapasitesi know how’ına sahip sanayi ülkesi değil. Davranış biçimine baktığımızda; tüccar herkesle iyi anlaşır, esnaftır, esnaf “müşteri velinimettir” diyerek hareket eder. Ticari gerçeği tüccar olan ülkemiz, büyük hizmet sektörümüz, markalarımız, beş yıldızlı komplekslerimiz var. Hatta Akdeniz coğrafyasında Türk turizminin rakibi yok. Elli milyar dolarlık turizm geliri hedefimiz var. Turizm kapasitesine sahip olmak ve planlanan rakam, enerji cari açığımızı karşılar, bu da müthiş bir dinamizm katar. Türkiye’nin yer altı kaynakları zengin olmayabilir, ama çok zengin yer üstü kaynakları var. Türk toplumu, tarih boyunca mücadeleden sakınmamış ve boyunduruk altında yaşamayacak kadar asil, bunu genetik kabul etmez. Lakin Mustafa Kemal Atatürk’ün güzel sözü ile ifade etmek isterim; “Bağımsızlık, ekonomik bir bağımsızlıkla taçlandırılmadıkça esarettir”.
“BİZ KADERİMİZİ, BU ÜLKENİN KADERİNE BAĞLADIK. BU ÜLKE VAR OLDUKÇA, BİZ DE OLACAĞIZ”
Hükümetin açıklamış olduğu orta vadeli programı nasıl yorumluyorsunuz?
Kalkınma planlarına baktığımda olması gereken kıymetli ifadeleri gördüm. Ancak planlamakla uygulamak arasında fark var. Uygulama, bedel, gayret, yapı ve organizasyon kabiliyeti gerektirir. Dönüşümün siyasi, ekonomik ve toplumsal bedeli var. Göze alınmayansa bedel ödemek. Zorluklara rağmen tüm siyasi yapıcılarla STK’ların uygulamada cüret göstermeleri, gerekli tavizi vermeleri lazım. 2024’ün ilk yarısında bedel ödeyecek olsak da ikinci yarısında meyvelerin alınacağına inanıyorum. Sayın Şimşek’in organizasyon kabiliyetine güveniyorum, olumsuz değiliz. Bu ülkede umutsuzluğa yer yok. Dünyayı görüyorum, Türkiye gibi beni heyecanlandıran başka ülke yok. Turizm, sanayi, eğitim altyapısı, dinamik yapısı, jeopolitiği, demografisi ve genç nüfusu ile çekim gücüne sahip bir ülkeyiz. Sanayicimiz çok yetenekli, eğitimlilerimiz çok kıymetli, dünyanın en büyük şirketlerinde Türk CEO’ları var. Stres yönetme kabiliyetimiz de coğrafyamızın sağladığı kültürel bir güç. Böylesine kıymetli coğrafyanın insanları olarak karamsarlıkla bekleme lüksümüz yok. Etki ne olursa olsun; sanayi altyapısının geliştirilmesine gayret etmeye ve yatırımlara devam edeceğiz. Biz kaderimizi, bu ülkenin kaderine bağladık. Bu ülke var oldukça, biz de olacağız.
Bugün, organize sanayi bölgelerinin gelişmesinde ne tür zorluklar yaşanıyor?
Ciddi sanayileşme talebine karşılık Türkiye’deki sanayi havzalarının kurulabilmesi için yürütülecek bürokratik sürecin ağır işlemesi sıkıntı. Çok şanslıyız ki her zaman yanımızda bakanlığımız var. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı başta olmak üzere tüm Bakanlıklarımıza teşekkür ederim. Lakin ülkemiz için karar alıcıların doğru kararları alması ve konunun muhataplarının sürece aynı hassasiyetle dahil olması gerektiğini düşünüyorum. Son 60 yılda orta gelir tuzağını kişi başına 10 bin doları aşmış iki ülke Tayvan ve Kore’nin ivme temelinde makine ve otomotiv sektörü ile yazılımı var. Türkiye’nin en büyük makine kümesiyiz ve bu küme Türkiye’nin kurtuluşu. Rolümüzün farkındayız. Piyasa yapıcılardan ve devletimizden süreçlerin hızlandırılması konusunda destek bekliyoruz. Bunu anlatabilmek adına program ve yayın yapıyoruz, rapor hazırlıyoruz, nezaketimizle konuyu muhataplarına iletiyoruz. Aksi yanlış bilinse de doğru fikir, ülkemizde kıymet görüyor.
Sanayi havzaları konusunda en temel problem ne peki?
Türkiye’de ciddi mülkiyet sorunu var. Ülkemizde kurumların belli alanların üzerinde tasarruf hakkı mevcut. Havzaları kurabilmek için minimum bin dönüm arazi lazım. Ancak öncelik konusunda karar vermekte zorlanma söz konusu. Orman vasfını kaybetmesine rağmen 1950 haritasında orman işaretli arazi için uygunluk verilmemesi doğru değil. Ne yazık ki, “Zamanında bu şekilde işaretledik” denilen tarım havzasında dikili tek fidan dahi yok. Oysa sanayi yatırımı ülkemiz için çok önemli. Belli şehirlerin belli bölgelerinin sanayi organizasyonuna ayrılması gerek.
1999 yılında Türkiye’nin 66’ıncı OSB’si olarak tescil edilen İMES’in ilk fabrikası 2010’da kuruldu. Aradaki 11 yıl belirttiğim mahkeme süreçleri ve altyapı çalışmalarıyla geçti. 2010’dan 2023’e dek bölgemizde 343 firma oluştu. Zamanında teslim alınsa bugün elde edilen 1.4 milyar dolara on sene önce erişilebilirdi. Yılda 1 buçuk milyar dolar ihracat yapan ve 5 milyar dolar katma değer üreten bir organizasyonun daha kontrollü ve rasyonel politikalarla takip edilmesi lazım. Ülke kalkınmasında önemli rolü ve payı olan organizasyonların ilerleme yolunda engellerin kaldırılması gerek ki üretimle birlikte büyümemiz artsın.
Bölge Kalkınma Ajansı ile geliştirdiğiniz projeleri de konuşacak olursak neler söylemek istersiniz?
Kalkınma Ajansı’nın desteklediği Kocaeli’nin en büyük projesi olan Mükemmeliyet Merkezimizi yaptık. Ayrıca, SOGEP projeleri de yürütüyoruz. Kalkınma Ajansları, proje odaklı kurumlardır. Bölgenin kabiliyeti proje yapmaya uygun değilse, ajansın da yapacağı bir şey yok.
2023’ü nasıl değerlendirmektesiniz ve 2024 ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Covid dönemi ile başlayan büyüme ivmemiz 2023 yılında da hız kesmedi, iyi bir yıl geçirdik. İMES OSB’deki firmaların genel olarak moralitesi, kabiliyeti, kapasitesi gayet iyi. Sıkı para politikalarıyla 2024’ün ilk yarısında vites düşeceğini, ama ikinci yarısından sonra vites artırarak yola devam edeceğimizi düşünüyorum.
OSB’mizi 700 dönüm genişletiyoruz. Üretim altyapımızı genişletiyoruz. KalDer’le yaptığımız protokole göre kalite süreçlerimizi ele alıyoruz. Dijitalleşme süreçlerini ve hizmet kalitesini artırma; sanayicimize sosyal donatı alanları oluşturma; otel ve ticaret merkezi sağlama projelerimiz var. Personel eğitimleri ve kalite mühendisliği programları yapıyoruz. Devletin limitsiz desteklediği kümelenme programına dahil olduk. Avrupa Külliye Üye Topluluklarına katılacağız. Sanayicimizin personele ulaşabilmesi için İMES Kariyer platformunu kurduk, güçlendiriyoruz. Mükemmeliyet Merkezimizden AR-GE çalışmalarına destek oluyoruz. Üniversite iş birliğine önem veriyoruz ve firmalarımızı sürece dahil ediyoruz. Sürekli İK fuarlarına katılıyoruz ve fuarlara katılım planlamalarımızı sürdürüyoruz. Altı buçuk milyon metrekare sanayileşme talebi mevcut. Kapasite artırımı kapsamında bilişim otomasyon ağırlıklı olmak üzere özellikli sektörlere yönelik organizasyon kabiliyetli yeni makine bölgesi için girişimlerimize başladık. Öte yandan yeni idari binamıza taşındık ve Kocaeli Makine İmalatçıları Derneğimizi kurduk. Gelecek yılda da tüm planlamalarımızı kesintisiz yürüteceğiz.
İMES OSB’de kaç tane yabancı sermayeli firma var?
Bugün 38 yabancı sermayeli firmamız mevcut. Yabancı sermayeli firmaların bölgemize rağbet etmesinin nedeni; organize sanayi bölgelerinin tek durak ofis anlayışıyla hizmet yapısı. Devletin yabancı sermaye çekmesinin temelinde de organizasyon kolaylığı var. Türkiye bu anlamda da avantajlı. Biz de kapılarımızı açıyor, bölgeye gelmelerini önemsiyoruz. Çünkü organizasyon kabiliyetimiz ve personellerimiz üzerinde ciddi gelişim etkisi var, sektöre çok faydalı oluyor.
Son olarak eklemek istedikleriniz…
Üretimi, ülkenin birincil gündemi haline getirmemiz lazım. Bundan büyük derdimiz ve savaşımız yok. Bu yüzden kalelerimizi güçlendirmeye devam ediyoruz. Şu an bölgemizde 27 fabrikamızın yapımı sürüyor. Son ölçümlere göre 17090 çalışanımız var. Fabrikalarımız tamamlandıktan sonra gelecek yıl personel hedefimiz 25000 kişi ve genişlemeyle de birlikte 40 bin kişi. Kısaca üreteceğiz, gayret edeceğiz, ülkemizin kalkınmasında ve istihdamda payımızı büyütmek ve ekonomik bağımsızlık için çok çalışacağız. Son olarak Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle “yatırım, üretim, istihdam ve ihracat” mottomuz olacaktır.