Psikiyatri tanı ve tedavi yöntemlerinde, özellikle tanıda, daha önce klasik tanı yöntemleri kullanıldı. Bu yöntemlerde kişi muayene edip belirti ve kontrol listelerine göre tanı konuldu. Psikiyatrik hastalıklara genellikle “bozukluk” denilmesinin nedeni ise biyolojik kanıtların ve beyindeki karşılıkların tam olarak doğrulanamamış olması.
Beyinde bir patoloji olsa da bu patoloji tam olarak hastalık olarak tanımlanamıyor ve bu nedenle “bozukluk” terimi kullanılıyor. Örneğin, depresif bozukluk, şizofrenik bozukluk ve bipolar bozukluk gibi terimler bu şekilde kullanılır. Bir durumu hastalık olarak tanımlamak için nöropatolojik kanıtların bulunması gerekiyordu. Ancak son yıllarda laboratuvar kanıtları artmıştır. Nöro görüntüleme, nörobiyolojik ve nörofizyolojik çalışmalar sayesinde beyin fonksiyonları ölçülerek hastalıklar arasındaki nedensellik bağı ortaya konmuştur. Bağımlılığa “ödül yetmezliği sendromu” denmektedir, bu beynin ödül alanının yetersiz çalışmasından kaynaklanıyor. Depresyon ise beynin ön bölgesinin asimetrik çalışması, haz ve çökkünlük alanlarının uyumsuz çalışması olarak tanımlanabilir. Gelecekte, belirli beyin bölgelerinin bağlantı bozukluklarına dayalı tanılar konulabilecektir. Ancak şu anda, altın standart tanı yöntemi klinik muayenedir ve bu muayene laboratuvar testleri ve beyin görüntülemeleriyle destekleniyor.
Tedavi planında, psikiyatrik rahatsızlıkların başlangıç aşamasında genellikle ilaç ve psikoterapinin birlikte kullanılır. Psikiyatrik rahatsızlıklar nevrotik grup ve psikotik grup olarak iki ana gruba ayrılır. Nevrotik gruptaki hastalar, hastalığının farkında olan, kendi isteğiyle tedaviye gelen kişiler. Genellikle intihar düşüncesi gibi ciddi riskler taşımadıkları sürece ayaktan tedavi ile iyileştirilebilir. İlaç ve psikoterapi bu hastalar için temel tedavi yöntemi.
Psikotik gruptaki hastalar, hastalığını kabul etmeyen ve hasta olduklarının farkında olmayan kişiler. Psikoz olarak adlandırılan bu durumdaki hastaların tedavi planı farklı. Tedavide, beynin rolü kritik öneme sahip. Psikiyatrik hastalıklar, beynin elektriksel ve kimyasal iletişiminde bozukluklar meydana getirdiği için ilaç tedavisi altın standarttır. Psikiyatrik rahatsızlıklarda, beynin belirli bölgeleri arasındaki enerji akışında bozulmalar meydana gelir. Bu bozulmaların tespit edilmesi ve buna göre tedavi planı yapılması önemlidir. İlaç tedavisi, bu sinyal ve enerji akışını düzenlemeyi hedefler. Psikoterapinin de beyinde biyokimyasal bir karşılığı vardır ve bu nedenle ilaç tedavisi ile birlikte etkili bir tedavi yöntemi olarak kullanılır.
Hastalıklarda artış var!
Beyindeki serotonin seviyelerinin düşüklüğü depresyon ve intihar gibi psikiyatrik rahatsızlıklarla ilişkili. Günümüzde, serotonini artıran ilaçlar, depresyon ve diğer psikiyatrik hastalıkların tedavisinde yaygın olarak kullanılıyor.
Teşhisler de tedavi de kolaylaştı ama hastalıklarda da artış var. Daha önce bir sene iki sene uğraştığımız hastalık tedavisinde şimdi bir birkaç ayda sonuç alıyoruz.
Beyin görüntüleme teknikleriyle beyin fonksiyonları incelenerek, kişinin beyin aktivitesindeki farklılıklar ve kimyasal ileti bozuklukları belirlenebiliyor. Bu, psikiyatrik hastalıkların biyolojik kökenlerini anlamada büyük bir ilerleme sağlıyor. Bu tür bulgular, hastalığın kişinin iradesi veya kontrolü dışında gerçekleştiğini ve beyinde belirli bölgelerde meydana gelen bozukluklar nedeniyle ortaya çıktığını gösterir.
Bir kişiye depresyon veya diğer psikiyatrik rahatsızlıklarla ilgili olarak ‘canlan’ veya ‘takma kafana’ demek, onun beyin kimyasındaki veya fonksiyonundaki bozuklukları göz ardı etmek olur. Bu tür durumlar, kendi başına irade veya kontrol ile üstesinden gelinemeyecek kadar karmaşık olabilir. Bu nedenle, psikiyatrik rahatsızlıkların tedavisinde, bireyin biyolojik ve kimyasal durumunu anlayarak uygun tedavi planlarının oluşturulması önemli.
Psikiyatrik rahatsızlığı olan kişiler acı çeker. Anlaşılamama da acıyı daha da artırır. Sebebi anlaşıldı diye hüngür hüngür ağlayan hastalar var. Kendini suçluyor. ‘Ben niye böyleyim’ diyor. Halbuki beyinde serotonin depoları boşalmış, kişi bitmiş. Yani istem dışı.
Yeni gelişen teknolojilerle, beyin modülasyon tedavileri gibi yöntemlerle beyindeki bozulmuş ağları onarmak ve düzeltmek mümkün hale geliyor. Örneğin, manyetik uyarı tedavisi, beyindeki belirli bölgelere manyetik uyarılar vererek reseptörleri düzeltebilir ve iyon kanallarını açabilir. Bu da ilaçların beyne daha iyi ulaşmasını sağlayabilir ve tedavi sürecini destekleyebilir.
Farmakogenetik çalışmalarla bireylerin genetik yapısına bakılarak, hangi ilaçların daha etkili olabileceği belirlenmektedir. Genetik bilgiler, tedavi planlarının kişiye özel olarak uyarlanmasına ve daha etkili sonuçların elde edilmesine yardımcı olabilir. Bu şekilde, bireylerin kişisel genetik profillerine dayalı olarak ilaç dozları ve tedavi süreleri belirlenebilir, böylece tedaviye yanıt ve tolerans artırılabilir.
Kişiye özel tedavi daha etkili ve güvenli sonuç veriyor…
Genetik tedaviler kişiye özel tedavi sağlıyor. Özellikle düzelme sağlanamayan durumlarda, genetik değerlendirmelerin yapılması önemli olabilir. Hem yaşlılarda hem de çocuklarda, tedaviye cevap alınamadığında veya ilaçlar işe yaramadığında, genetik faktörlerin değerlendirilmesi yeni tedavi seçeneklerinin belirlenmesine yardımcı olabilir.
Son yıllarda psikiyatri alanında yaşanan gelişmeler ve tedavi seçeneklerindeki artışın, şizofreni gibi uzun süreli rahatsızlıkların düzelme ihtimalini artırdı. O nedenle, hastaların umutlarını kaybetmemesi ve tedaviye devam etmeleri önemli. Ayrıca, psikiyatrik hastalıklar sadece bireyleri değil, aileleri de etkileyen bir durum.
Bazı durumlarda, genetik yatkınlığın incelenmesi ve ailedeki genetik faktörlerin değerlendirilmesi tedavi planını yönlendirebilir ve yeni tedavi seçeneklerinin keşfedilmesine yardımcı olabilir. Psikiyatrik hastalıklarla mücadelede hem bireylerin hem de ailelerin desteği ve umudu önemlidir.