
Geleneksel sermaye tanımları artık yetersiz kalıyor. Yatırımlar bilanço tablolarında görünürken, günümüzde kurumların gerçek gücü, görünmeyen değerlerinde şekilleniyor. Bu görünmeyen ama etkisi yüksek değerlerin başında ise kurumsal itibar yer alıyor.
Eskiden sadece iletişim ya da halkla ilişkiler alanının konusu olarak değerlendirilen itibar, artık doğrudan piyasa değeri, yatırımcı algısı, çalışan bağlılığı ve müşteri sadakatiyle ilişkilendirilen stratejik bir unsur haline geldi. Öyle ki, günümüz dünyasında itibar; bir markanın en güçlü ve en sessiz sermayesi olarak konumlanıyor.
Küresel krizler, jeopolitik belirsizlikler, teknolojik devrimler ve toplumun markalardan beklediği sosyal sorumluluklar artık iş dünyasında; sadece operasyonel başarıyı elde etmek değil, değer temelli liderliği de zorunlu kılıyor.
CEO’lar için yeni dönem, şirketi yönetmek olmamalı, onu temsil eden, anlam yükleyen ve toplumla ilişki kurabilen bir liderlik anlayışını mecbur kılmalı.
Bu dönüşüm, liderin iç dünyasında çıkıp, dış dünyaya da ses verebilmesini gerektiriyor. Çünkü artık bir liderlerin sessizliği, iletişimsizliğin dışında; belirsizlik olarak da algılanabiliyor.
Bu noktada CEO’ların yeni rol tanımı netleşiyor: strateji belirlemek kadar, o stratejiyi duygusal zekâyla anlatmak da liderin sorumluluğundadır.
Kurumsal duruşun sürdürülebilirliği, rakamsal başarıların dışında, temeli sağlam bir liderlik diliyle yürütülmelidir. Bugünün lideri; sadece sayıları bilen değil, o sayıların ardındaki insan hikâyesini okuyabilen kişiliklerdir. CEO’nun ve liderin sesi, kurumsal güvenin ve dayanıklılığın bir göstergesidir.
Kurumsal sessizlik, algısal bir boşluk yaratır. Başarı kadar krizler de, vizyon kadar belirsizlikler de anlatılmalıdır. Şirketin değerleri liderin söyleminde, kararlarında ve davranışlarında karşılık bulur. İtibar yönetimi artık ölçülemez bir soyutluk değil; yönlendirilebilir, stratejik bir liderlik alanıdır. Bu doğrultuda CEO’lar için üç temel yetkinlik öne çıkıyor: değer temelli karar alma, şeffaf iletişim ve samimi topluluk bağları kurma becerisi. Bu üç temel yaklaşım yeni liderlik paradigması ve sessiz sermaye adı altında hızla büyüyor.
Unutulmamalıdır ki, bir kurumun finansal sermayesi geçici dalgalanmalara maruz kalabilir; ancak itibarı sarsıldığında, güven yeniden inşa edilmesi en zor olan varlıktır. İtibar; yatırımcının, müşterinin, yetenekli profesyonellerin ve toplumun kolektif güvenidir. CEO olarak bu güveni yönetmek, artık bir seçenek değil; sürdürülebilir büyümenin ön koşuludur. Önümüzdeki on yılda şirketler arasında fark yaratanlar; yalnızca teknolojiye yatırım yapanlar değil, bu teknolojiyi anlamla buluşturan, insanla iletişim kurabilen ve görünmeyeni yöneten liderler olacak.
Sonuç olarak; görünmeyen sermayeleri görebilen, sessiz değerleri yönetebilen ve hikâyesini kendi sesiyle anlatabilen liderler, iş dünyasının geleceğini inşa edecek, güvenli ve emin adımlar ile yol alacak. İtibarın değeri, neye sahip olduğumuzda değil, nasıl bir liderlik duruşu sergilediğimiz ile ilgilidir. Bu çağda liderlik; anlam üretmek, sessiz kalabalıklar içinde duyulabilir bir iz bırakmak demek.
Belki de bugün kendinize sormanız gereken en güçlü soru şudur: “Benim liderliğim neye ses veriyor?” Çünkü yarının dünyasında hatırlanacak olanlar, sadece başarılı olanlar değil; değerleriyle iz bırakanlar olacak.
Değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür eder, güzel günlerin sizlerle olmasını dilerim.

 
             
         
        