Kadınların iş dünyasına ve girişimciliğe katılımı, büyüme ve küreselleşen dünyanın sorunlarına yeni çözümler üretme konusunda muazzam bir potansiyele sahip bir girişimcilik ekosistemi yaratıyor.
Son yıllarda kadın girişimcilerin sayısı artmış olsa da, erkekler tarafından tasarlanan girişimler ile kadınlar tarafından idealize edilen girişimler arasında eşitlik sağlamak için hala başarılması gereken çok şey var. Hiç kuşkusuz ki cinsiyetler arası farkların azaltılmasıyla fikirler, işletmeler ve fırsatlar açısından daha eşitlikçi ve çoğulcu bir toplum ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet eşitliği kavramı üzerinde durmak istiyorum.
Toplumsal cinsiyet eşitliliği cinsiyetten bağımsız olarak tüm bireylerin haklar, sorumluluklar, kaynaklarlar, yaşam kalitesi ve fırsatlardan, eşit aynı zamanda adil olacak biçimde faydalanmasını gözeten bir yaklaşımı ifade eder. Bu hali ile toplumsal cinsiyet eşitliği en temel insan hakkı olarak da tanımlanabilir.
Dünya ekonomik forumu cinsiyet eşitsizliği endeksine göre Türkiye, 156 ülke arasında 133. Sırada yer alıyor. Seçim verilerine göre, Türkiye’de milletvekillerinin yalnızca %17’si kadınlardan oluşuyor. Hayatın diğer birçok alanında olduğu gibi, toplumsal cinsiyet eşitsizliği işgücü piyasasında da kendini gösteriyor. Kadınların işgücüne katılma oranı %32 iken bu oran erkekler için %68. Erkeklerde %13 olan işsizlik oranı ise kadınlarda %14.5.
Cinsiyet eşitsizliği ile ortaya çıkan bir kavram olan kadına yönelik şiddet, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de halen çok yaygın. Her 10 kadından 3’ü yaşamları boyunca en az bir kez fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalıyor Unfpa’in “aile içi şiddete karşı iş dünyası” araştırması, beyaz yakalı çalışan kadınlar arasında da cinsel ve fiziksel şiddetin yaygın olduğunu ve özel sektörün gerekli müdahale mekanizmalarına sahip olmadığını ortaya koyuyor.
Türkiye’de her yıl yaklaşık 300 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybediyor. 2002-2017 yılları arasında Tüik’in derlediği verilere göre ayda 3.705, haftada 855, günde 121 ve saatte 5 kız çocuğu evlendirilmiş. Bu rakamlar sorunun boyutunu ve acil aksiyon alma ihtiyacını da gözler önüne seriyor.
Kadın ve erkek arasında cinsiyetten kaynaklanan farklar ve kalıplaşmış yargılar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasını engellemektedir. Kadınların ekonomik hayata katılmak istediğinde veya ekonomik hayata katıldıktan sonra birtakım engellerle karşılaşmasına sebep olur.
Ayrıca işverenlerin de kadın işgücünün beceri ve potansiyelinden tam olarak yararlanamamasına neden olmaktadır. Eşitlik arayışı ve toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları, cinsiyetleri aynılaştırma hedefi taşımaz. Bunun tam tersi olarak farklı olduğumuz bilinciyle fırsat, hak ve kaynaklara erişimde eşitliği sağlamanın yollarını aramaktadır.
Eğitim ve istihdama erişim kalkınmanın ön koşulu!
Yapılan çalışmalar göstermiştir ki toplumsal cinsiyet eşitliği, iş ve sosyal hayatta kadın erkek fırsat eşitliği konusundaki duyarlılığın geliştirilmesi ve sürdürülebilir ekonomik büyüme ve dengeli bir sosyal kalkınma için en gerekli unsurlardan birisidir. Bu konuya duyarlı ülke ve şirketlerin toplumsal cinsiyet eşitliği konusundaki yapmış olduğu çalışmalar neticesinde kaydettikleri ekonomik büyüme ve kârlılık artışları da bunun en iyi örneğidir.
Dünya bankası, istihdam ve girişimcilikte cinsiyet eşitsizliğinin giderilmesinin küresel gayri safi yurtiçi hasılayı yüzde 20’den fazla artırabileceğini ve gelecek 10 yılda cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılmasının mevcut küresel büyüme oranının iki katına çıkmasını sağlayacağını bildirdi. Bu bağlamda toplumsal cinsiyet eşitliği, insan hakları ve sürdürülebilir insan merkezli kalkınma için hem ülkeler ve hem de şirketler için ön koşuldur.
Sağlıklı ve güçlü bir toplum için yetki ve karar alma süreçlerine eşit katılımın sağlanmasından hayata dair sorumlulukların adil bir şekilde dağıtımına kadar kadınlar ve erkekler arasında mutlaka denge kurulmalıdır. Ebetteki toplumsal sorunların bugünden yarına çözüme kavuşması mümkün değil. Tabloyu tersine çevirmek için herkesi bu sorunun çözümünün bir parçası olmaya davet ediyorum.
Güçlü kadın, güçlü Türkiye demektir. Bu bağlamda güçlü Türkiye olma adına kadınların siyasi, ekonomi, sosyal ve kültürel hayata katılımlarının en üst seviyede sağlanması önem arz etmektedir. Bu da ancak ve ancak eğitimle, farkındalık oluşturmakla, rol model olacak başarılı kadınlarımızın ön plana çıkarılmasıyla mümkündür.