Siyaset, toplumun temel yapı taşlarından biridir. İyi yönetildiğinde, demokratik süreçlerle toplumun refahını ve ilerlemesini sağlar. Ancak, kirlenmiş siyasetin varlığı, bu ideal ve toplumun genel konforundan çok daha farklı çelişkiler yaratabilir.
Kirlenmiş siyaset; yozlaşmış politikacılar, yolsuzluklar, rüşvet ve çıkar çatışmaları gibi unsurlarla karakterize edilir. Bu durum, topluma büyük zararlar verebilir ve telafisi zor, kapsamlı sonuçlara yol açabilir.
İlk olarak, kirlenmiş siyaset, toplumun güvenini sarsar. Bir ülkenin politikacılarına ve kurumlarına olan güven, demokrasinin sağlam temellerinden biridir. Ancak, politikacıların çıkarları için hareket ettiği veya yolsuzluklarla ilişkilendirildiği durumlarda, halkın güveni ciddi şekilde sarsılır. Hukuk ve adalete olan inanç sarsıldığı ve ekonominin mutfakta yangın havası estirdiği durumlarda; algılarla toplumu dizginlemek mümkün olmayabiliyor.
Toplumsal olayların ve reflekslerin temel dayanağı adaletsizlik ve eşitsizliktir. Istakoz yiyerek caka atmak, içinde bulunduğumuz ekonomik sıkıntılara aldırış etmemektir. Yalan, iftira, hırs ve ihtiras gibi alt kültür sarmalında algı yaratanlar ve vesayetin esiri olanlar halktan uzaklaşırlar. Uzaklaştıkça hata yapma oranları yükselir. Bu çıkara dayalı bencil yaklaşımlar; halkın içinde bulunduğu ağır koşulların ve yoksulluğun farkında olmamaktır. “Saadet zinciri” algısının göz ardı edilmesidir.
Ya da halkın parasıyla halkın yaşam konforunu yükseltmesi gereken yerel ve merkezi yönetimlerin savurganlığı ve ihtişam hırsı, toplumda güvensizliği daha çok arttırır.
Bu da siyasi süreçlere duyulan inancın azalmasına ve toplumun bölünmesine, sandıklarda gerekli cevabın verilmesine yol açabiliyor.
İkinci olarak, kirlenmiş siyaset, adaletsizliği ve eşitsizliği körükleyebilir. Yolsuzluk ve çıkar çatışmaları, kaynakların haksız dağılımına ve zengin ile yoksul arasındaki uçurumun derinleşmesine neden olabilir. Bu durum, toplumun adalet duygusunu zedeler ve sosyal huzursuzluğa yol açabilir.
Siyasetin kirletilmesi; demokrasinin temel ilkelerine zarar vererek, herkesin eşit fırsatlara sahip olması gerektiği ilkesini de zayıflatır.
Üçüncü olarak, kirlenmiş siyaset, kamu kaynaklarının kötüye kullanılmasına neden olabilir. Politikacılar, kişisel çıkarları için kamu kaynaklarını kötüye kullanabilirler. Bu durum, kamu hizmetlerinin kalitesinin düşmesine, altyapı eksikliklerine ve toplumun genel refahının azalmasına yol açabilir.
Yine toplumun ihtiyaç duyduğu sağlık, eğitim ve güvenlik gibi temel hizmetlerin yetersiz kalması, kirlenmiş siyasetin sonuçlarından biri olduğu görülmektedir.
Kirlenmiş siyaset; gençlerde umutsuzluk ve kayıtsızlık duygularını artırabilir.
Gençler, gelecekteki liderler olarak siyasete güven duymalıdır. Ancak, sürekli olarak skandallarla ve yolsuzluklarla karşılaşılan bir ortamda, gençler siyasete olan inançlarını kaybedebilirler. Bu da demokratik süreçlere katılımın azalmasına ve toplumun geleceği için potansiyel bir tehdit oluşturabilir.
Günümüzde her eğitimli gencin ve işsiz kalan her yurttaşın gözü yurt dışında. Yeni arayışlara yelken açmak üzere ülkelerini terk etmek zorunda kalıyorlar.
31 Mart seçimlerinde sandığa gitme oranının ilk kez bu kadar düşük olması, umutsuzluk içinde olan gençlerin ve emeklilerin tepkisel durumlarıdır. Yönetenler bundan ders çıkarmalıdır.
Sonuç olarak, kirlenmiş siyasetin topluma verebileceği hiçbir şey yoktur.
Güvenin sarsılması, adaletsizliğin artması, kamu kaynaklarının kötüye kullanılması, emeklilerin yoksulluk sınırının çok altında olması ve gençlerde umutsuzluk duygularının artması gibi sonuçlar; toplumun genel refahını ve demokratik değerlerini ciddi şekilde tehlikeye atar.
Bu nedenle siyasetin; temiz ve şeffaf bir şekilde yürütülmesi, toplumun sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için hayati öneme sahiptir.
Bugün 31 Mart seçim sonuçlarının 22 yıllık hükümeti sarsacak şekilde sonuçlanması, muhalefetin büyük başarı sağlaması, toplumda büyük bir umut ve heyecan yarattığı görülmektedir.
Her kesimde bir rahatlama ve geleceğe olan umutları artmış durumda.
Toplum; adalet, hukuk, eşitlik ilkelerinin hayat bulmasını istiyor. Toplumsal refahın sağlanması, güven ortamını yaratılmasını istiyor.
Ayrımcılık, ilkel milliyetçilik, ideolojik saplantılar, içi boş Atatürkçülük, teokratik özlemler; toplumun büyük çoğunluğu tarafından benimsenmiyor artık.
Toplum, geçim ve gelecek nesillerin umutsuz oluşunun derdinde. Vatandaş kendini güvende hissetmek istiyor.
Sonuç olarak; Siyaset ve toplum bilinci, birbirini etkileyen ve şekillendiren önemli kavramlardır.
Siyaset; bir toplumun yönetimi ve kaynakların dağıtımıyla ilgili karar alma sürecidir. Bu süreç, devletin ve diğer toplumsal kurumların faaliyetlerini düzenler.
Toplum bilinci ise, bireylerin ve grupların toplumda birlikte yaşama, birlikte üretme, birlikte kalkınma ve ortak değerlerin farkında olma yeteneğidir. Bu bilinç, bireylerin toplumun sorunlarını anlama, eleştirme ve çözme kabiliyetlerini içerir. Yurttaşlık kimliği bilinciyle, duyarlılık gösterme ve sürece dâhil olmaktır.
Siyaset ve toplum bilinci, demokratik süreçlerin işleyişinde ve toplumsal değişimde önemli roller oynarlar. Toplum bilinci, siyasetin şekillendirilmesinde önemli bir faktör olabilir; çünkü bireylerin bilinçli tercihleri ve katılımı, politikaların oluşturulmasında ve uygulanmasında etkili olabilir.
Ayrıca toplum bilinci; sosyal adalet, eşitlik ve insan hakları gibi temel değerlerin korunması ve geliştirilmesi için önemli bir araçtır.
Bu nedenle, sağlıklı bir toplum bilinci ve etkili bir siyasi katılım, demokratik bir toplumun sürdürülebilirliği için hayati öneme sahiptir.
İyiler ve iyi olmayanların iç içe geçtiği bu dünyada; toplum bilincine sahip bireylerin çoğalması, iyiliği güçlendirir. Bu iyiliklerin etkisi; yaşamı doğru yorumlayıp daha insanca yaşam koşullarını yaratmamızı sağlar.