Ankara Üniversitesi Ayaş Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Evin MİSER
CAM TAVAN VE CAM UÇURUM!
Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum – WEF), toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine iyi araştırmalar yapan ve araştırmacılara veri sunan önemli kurumlardan birisidir. Geçtiğimiz günlerde DEF’in yayınladığı bir rapora göre kadın ve erkeklerin çalışma yaşamında ücret eşitliğini yakalaması 257 yılı alacaktır. Yine belirledikleri bazı kriterler üzerinden yaptıkları değerlendirmeye göre Türkiye, çalışma yaşamında kadın erkek eşitliğini sağlamada 153 ülke arasında 130. Sırada yer almaktadır. Bu tablo, çalışma koşullarında eşit seviyeleri yakalamadaki seviyemizin yetersizliğine işaret etmektedir.
UN Women Türkiye ve Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organisation – ILO) Türkiye Ofisi de sıklıkla kadınların çalışma yaşamında en başta ücret olmak üzere pek çok koşulda eşit olmadıklarını vurgulamaktadır. Ücret eşitsizliğine karşı mücadele alanındaki en önemli adımlardan biri, Uluslararası Çalışma Örgütünün 100 sayılı Eşit Ücret Sözleşmesi’nin, 1951 yılında Uluslararası Çalışma Konferansı’nda üye devletler, işçi ve işveren temsilcileri tarafından kabul edilmesi olmuştur. Yine 18 Eylül günü, 2020’de “Eşit Ücret Günü” ilan edilerek çalışma yaşamında “eşit işe eşit ücret” ilkesi farkındalığı oluşturulmak istenmektedir.
Diğer taraftan aradan geçen onlarca yıla rağmen, küresel ölçekte hala eşitlik seviyeleri yakalanamamıştır. Eşitsizlik eğilimi zaten mevcutken, üzerine Covid 19 pandemisinin çalışma yaşamına vurduğu darbeden en fazla etkilenenler de kadınlar gibi gözükmektedir. UN Women Türkiye’nin “Türkiye’de Covid 19 Etkilerinin Toplumsal Cinsiyet Açısından Değerlendirilmesi Raporu” göre işini kaybeden kadın oranı erkeklerden daha yüksektir. Ev işi ve ev içi bakım emeği yükü ise erkeklere kıyasla artmış durumda. İşgücü piyasalarında eşitsizliğin boyutları yalnızca ücret eşitsizliği ile sınırlı olamıyor. Eşitsizlik, çalışma koşulları ve terfilerde de sıklıkla görülen bir durum. Bu ayki yazımız, toplumsal cinsiyet eşitsizliği araştırmalarının vazgeçilmez iki kavramı üzerine… Cam Tavan ve Cam Uçurum.
CAM TAVAN
Cam tavan terimi, çalışma yaşamında insanların öğrenilmiş çaresizliğini ifade etmek için kullanılmaktadır. Sıklıkla karşılaştığımız, hemen hepimizin bildiği bir kavramdır. Ancak çoğunlukla unutulan veya göz ardı edilen durum, cam tavanın toplumsal cinsiyet eşitsizliği alanından doğmuş olduğudur. Diğer bir deyişle, cam tavan, kadınların erkekler karşısında kişilikleri, örgütsel veya toplumsal nedenlerden ötürü ücret ve diğer çalışma koşullarında eşitliği yakalayamamasını anlatır. İlk kez 1986 yılında C. Hymowitz ve T. D. Schellhardt tarafından çalışma yaşamında kadınların gelenek ve önyargılar sebebiyle engellenmelerini ifade etmekte kullanılmıştır. Cam tavan için metafor ise, bir kavanoz içindeki pirelerdir. Söylendiğine göre, bir kavanoza konan pirelerin üzerine belli bir yükseklikteki kapak kapatılır. Pireler o seviyeye kadar zıplayabildiklerini öğrenir. Sonrasında kavanozun kapağı kaldırılır ve gözlemlenir ki pireler kapak olmadığı halde, dışarıya çıkmayacak seviyeye kadar zıplamaktadır. Bu anlatının başka versiyonlarına da sayın okuyucular mutlaka rastlamıştır. Buradaki anlatılmak istenen öğrenilmiş çaresizliktir.
Bir eyleme geçememe halini ifade eden öğrenilmiş çaresizlik kendini, değişmezlik inancı, yetersizlik duygusu, etkisizlik, yararsızlık veya başarısızlık hissi, erteleme davranışı ve mükemmeliyetçilik ile gösterebilir. Kısaca, çalışan bireylerin kendi kendine koyduğu sınırları anlatır cam tavan kavramı. İnanç, yetersizlik duygusu ve bireyin kendi kendine koyduğu sınır. Daha önce de belirtildiği üzere, cam tavan kavramı, çalışma yaşamında kadınların eşitsizliğini ifade etmek üzere doğmuştur. Sonrasında bireyin kendi kendini sınırlaması etrafında dönmeye başlamıştır. Kadınların belli bir seviyeye kadar çıkabilmesi ve “o” seviyeden sonrasının imkansızlaşması sıklıkla karşılaşılan önemli bir sorundur. 2014 yılında S. Yıldız’ın** bir araştırmasına göre, milletvekili, dekan, banka genel müdürü gibi üst düzey yönetimlerdeki kadın oranı %10’ları ancak bulmaktadır. Dünya Ekonomik Forumu’nun Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre, Türkiye’de yönetim kurulu üyesi kadınların oranı %13,4 ‘tür. Tüm bu araştırmalar göstermektedir ki, ülkemizde kadınların çalışma yaşamına katılımları az; çalışma yaşamında olan kadınların karar mekanizması içinde yönetici pozisyonlarına gelebilmesi ise parmakla gösterilecek kadar az seviyelerdedir. Bu durumun pek çok nedeni bulunmaktadır. Nedenler belli başlıklara toplandığında, çalışma yaşamında kadınlar için cam tavan sendromunun nedenlerini 3 ana başlıkta inceleyebiliriz.
Bireysel Nedenler: Kadınlarda özgüven eksikliği, kararsızlık, iletişim becerilerindeki eksiklikler, öğrenilmiş çaresizlik, çoklu rol üstlenme,
Örgütsel Nedenler: Örgüt kültürü, formel ve enformel destekler, örgüt iklimi, kurumsal eğitimde geri planda kalmak, enformel iletişim ağlarının dışına itilmek,
Toplumsal Nedenler: Ailede kadınlardan beklenen roller, kız çocuklarının eğitimine olan bakış, kadınların çalışma yaşamına ilişkin değer yargıları,
CAM UÇURUM
Cam tavan, kadınların üst düzey yöneticilik pozisyonlarına geçişinin önündeki engelleri ifade ederken, cam uçurum, olumsuz çalışma koşullarında kadınların yönetici pozisyonuna sürüklenmesi için kullanılmaktadır. 2003 yılında Birleşik Krallık’ta yapılan bir araştırmada 100 şirketin durumu ve yönetim kurulu üyeleri incelenmiştir. Buna göre şirket performansları ile, yönetim kurulu üyelerinin atamaları ve cinsiyetlerinde bir farklılaşma tespit edilmiştir. Performansı düşmeye başlayan veya mali açıdan riskli posziyonda olan şirketlerde kadınların yönetici pozisyona atanmaları hızlanmaktadır. Bu araştırma ile cam uçurum, riskli pozisyonlara kadınların atanmasını ifade etmekte kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Diğer bir deyişle kadınların şirketlerde başarısızlık riskinin yüksek olduğu, tehlikeli ve güvencesiz liderlik pozisyonlarına erkeklerden daha fazla getirilmesidir.***
Cam tavan ile kadınlara eşit terfi imkanlarının sağlanmaması ifade edilirken, cam uçurum ile sağlanan terfilerin çok da iyi niyetle olmayabileceğinin altını çizer. Riskli görülen, güvencesiz işler için başarısızlığın rahatlıkla fatura kesilebileceği pozisyonlara kadınların atanması eşitsizliği başka bir boyuta taşımaktadır. Cam uçurumun bedeli ağır olabilir. Nitekim, başarısızlık ile tanınan bir yöneticinin, itibarı zedelenir ve kariyeri mahvolma eşiğine gelecektir. Bir anlamda başarısızlığın “garanti” olduğu durumlarda gerekli destek ve kaynak olmaksızın, kadınlar “günah keçisi” ilan edilebilir.
Özetle, çalışma yaşamında cinsiyetler arası eşit koşulları sağlamak, sağlıklı bir çalışma ortamı için elzemdir. En göze çarpan eşitsizlik alanı ücretlerdir. Maalesef eşit işe eşit ücret ilkesi hala hayata geçirilememiştir. Bu durum sadece ülkemizde kalmamakla birlikte, Dünya’nın hemen her yerinde böyledir.
Çalışma yaşamında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin bir başka tezahürü ise, kariyer basamaklarını tırmanmada kadınların önüne konan görünmez engeller, yani cam tavan sendromu dur. Eşitlik beklentisi yalnızca eşdeğer işlerde eşit ücretler almakta değil, hakkedilen pozisyonlara engellere takılmadan yükselebilmekte de mevcuttur. Cam tavanı tamamlayan bir başka eşitsizlik ise, tam tersi gibi görünen riskli ve başarısızlığın garantili olduğu pozisyonlara kadınların getirilmesidir.