2022’nin bu ilk yazısında gelin pandemi ve iklim krizinin etkisiyle önemini giderek artıran dünyanın sürdürülebilir geleceğini ele alalım. Dergimizin 2019 yılının ekim sayısında yer alan yazımda yakın gelecekte “Yararlılık İlkesi”ni ürün ya da hizmetlerinin varoluş nedeni olarak benimseyen markaların ve girişimlerin kendi ekosistemlerini yaratacaklarını ifade etmiştim. Dünyanın sürdürülebilir geleceğini tehlikeye atan sorunları görmezden gelmeyip çare arayan, çözüme katkı sağlayan markaların sayısı giderek artıyor. Toplumsal fayda gözeten eğitime ve kişisel gelişime yönelik projeler de dünyanın sürdürülebilir geleceğine insan odaklı farklı bir başlık açıyor. Henüz bu konuda harekete geçmeyen markalar da dünyaya ve topluma karşı duyarlı yaklaşımlarla yüzünü geleceğe çevirmek zorunda. Markalar faaliyetlerini ticari faydanın ötesinde “Yararlılık İlkesi” ile bütüncül bir yaklaşımla sürdürürken, sosyal sorumluluk projeleri bir araç değil amaç işlevi görmeye başladı.
Pandeminin yarattığı yeni dünya düzeninde markalar statik konumdan dinamik pozisyona geçerek üretim ve gelişim süreçlerine sürdürülebilirlik kazandırmanın izini sürüyor. Giderek hızlanan dijitalleşmenin bir getirisi olan bu yeni düzen, ürün ya da hizmet üreten markaların faaliyetlerinin merkezine, sürdürülebilirliğe katkı sağlayan projeleri getirdi. Bugünkü faaliyetlerinde çevre ve toplum odaklı fayda amacı güden markalar, sadece dünyanın geleceğine hizmet etmiyor aynı zamanda toplumun her kesiminde sempati yaratarak yeni hedef kitlelere ulaşabiliyor. Bu perspektifle sürdürülebilir dünya için geleceğe kalıcı notlar düşen markalar, bu sayede gelecek hedeflerine ulaşma noktasında da hız ve zaman avantajı elde edebiliyor.
Modadan gıdaya, enerjiden sağlığa hemen hemen tüm sektörlerde faaliyet gösteren şirketler ve markalar sürdürülebilir geleceğe yönelik adımlarla geleceğe kalıcı izler bırakırken işlerine de verimlilik kazandırabiliyor. Öte yandan “Yararlılık İlkesi” kapsamında ileri teknolojiler kullanarak dünya standartlarında ürün ve hizmet geliştirebilen markalar, öngörülü hareket ederek anlamlı içgörüler elde edebiliyor. Dijitalleşmenin hız kazanmasıyla verilerin dünyasını en iyi şekilde kullanarak yeni ürün ve hizmet geliştiren markalar, yeni yetkinlikler de kazanabiliyor. Bütün bunları yaparken sürdürülebilir çevreyi, eğitim ve gelişime yönelik adımları CitiPR ve PR profesyonelleri gibi merkezine yerleştirenler rekabette öne çıkarak yarınların dünyasında baş aktör olmaya hazırlanıyor. Bugün toplum ve dünya için üretirken, dünyanın öz kaynaklarını korumaya odaklananlar yarın dünyanın yılmaz bekçileri olacak.
Bundan 2 yıl önce dünyanın merkezine oturan pandemi ve yakın zamanda tüm dünyayı saran doğal afetlerle etkisini artıran iklim krizi, geleceğe ilişkin kaygıları artırdı. Bu konuda yazılıp çizilen senaryoları bir kenara bırakalım, gelin birlikte bu kaygılarla hareket ederek insana, doğaya, evrene, tüm yaşamsal döngüye katkı sağlamaya çalışan markaları, CitiPR ve PR sektörüne ele alalım. 2021’in son çeyreğinde hayata geçirilen sosyal sorumluluk projeleri ne tür mesajlar veriyor, hangi amaca hizmet ediyor, tümünü ortak noktada buluşturan gerekçeler neler? Yılın henüz başındayken 2022’ye dair umut olabileceğine inandığım, taktir ettiğim projeleri sizlerle paylaşmak istedim. “Marifet iltifata tabidir” diyerek, bu yönde projelere imza atan tüm markaları ve projelerde emeği geçen herkesi gönülden kutluyorum.
Bu çok değerli projeleri takip etmeyi sürdürerek yaşanan yeni gelişmeleri ve alkışa şayan yeni sosyal sorumluluk projelerini CitiPR ve PR profesyoneli olarak sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim.