Şu an Türkiye’de 450 bin tabanca, 5 bin makineli tüfek ve 250 uzaktan kumandalı kule hacmine ulaştıklarını söyleyen CANİK Genel Müdürü Utku Aral, “Bir ürün yapacaksınız, kaliteli olacak, ama adeti de yakalayacaksınız ki, fiyatı yakalayabilesiniz. Bizim için en önemlisi, yüksek adetli malı kaliteli üretmek” dedi.
Doğu Karadeniz Silah Projesi’nin Samsun ayağı olarak 1998 yılında kurularak, 500 metrekarelik küçük bir atölyede hafif silah üretimine başlayan CANİK, bugün Samsun OSB’deki toplam 45 bin metrekare kapalı alandaki tesisinde yıllık 450 bin silah üretim kapasitesine sahip. Silah, silah aksesuarları, silah sistem tasarımı ve üretimi konusunda Türk savunma sanayinin önemli firmalarından CANİK, üretiminin yüzde 95’ini tam 69 ülkeye ihraç ediyor. Türkiye’nin tabanca ihracatının ise yüzde 75’ini gerçekleştiriyor.
Üretimi ve satışı ile alanında dünyada ilk 5’de yer alan CANİK, 950 personeliyle istihdama önemli katkı sağlıyor. Türkiye’deki üretimi Amerika ve İngiltere’ye de taşıyan firmanın beş sene içerisindeki hedefi ise tüm grup şirketlerinde toplam 400 milyon dolarlık satış ile alanında dünyada ilk 5 firma arasına girmek. Savunma sanayisindeki vizyonu, yenilikçi ve sürekli gelişen yapısı ile hızla büyüyerek dikkatleri üzerine çeken firmanın dününü, bugününü ve gelecek hedeflerini CANİK Genel Müdürü Utku Aral ile konuştuk.
Bünyenize kattığınız AEI Systems ile global piyasalardaki varlığınızın geleceğiyle ilgili neler söylemek istersiniz?
AEI Systems; Birleşik Krallık’ta test, tasarım ve imalat konusunda orta kalibreli silahlarda uzman. Bizde CANİK olarak, savunma sanayisinde global bir firmayız. Küresel piyasadaki varlığımızı perçinlemek adına, daha önce mümessilliğini yaptığımız AEI Systems firmasını bünyemize katmanın önemli olacağını öngörerek bu satın almayı gerçekleştirdik. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa bir Türk savunma sanayi şirketi İngiltere’de savunma sanayisinde yatırım yapıyor. Kısa zamanda, özellikle 2024’ten itibaren bu birlikteliğin somut meyveleri daha iyi görülecek. Burada hem Türkiye’nin hem de İngiltere’nin büyük kazançları olacaktır.
AEI Systems, orta kalibre silahlarda bir marka olmayı sürdürecek. AEI Systems’ın Birleşik Krallık’taki tesislerinde geliştirme, üretim ve montaj faaliyetleri artarak devam edecek. Üretim faaliyetleri ise özellikle ‘Made in UK’ ibaresinin kullanılmasını sağlayacak ölçüde, AEI Systems ve Birleşik Krallık’taki ekosistem bünyesinde gerçekleştirilecek. 5 sene sonunda orta kalibre top satış cirosunun yıllık 100 milyon doların üzerine çıkmasını hedefliyoruz. AEI Systems operasyonuna şirket iştiraklerimizden UNIROBOTICS’de destek verecek.
Utku Aral, UNIROBOTICS ‘in orta kalibre topların ihtiyacı olan yüksek teknoloji, yenilikçi ve rekabetçi silah kulesi entegrasyonu çözümleri sunduğunu kaydederek, şu bilgileri verdi…
“Bu çözümlerin ilk meyvesi ise UNIROBOTICS ‘in 30×113 mm topla donatılan TRAKON 30 kulesidir. 30x113mm top; çok çeşitli mühimmatı atma özelliği ve düşük geri tepmesi sayesinde 4×4 kara araçları ve ufak botlar dahil tüm platformlara ister uzaktan kumandalı ister operatör kumandalı mesnetler ile entegre edilebilmektedir. 30x113mm topların kara ve deniz araçlarında kullanımı son yıllarda giderek artsa da bu silahlar uzun süredir döner ve sabit kanatlı hava araçlarının temel silahını teşkil etmekte olup özellikle yüksek infilaklı mühimmat atma kabiliyeti ile önemli bir güç çarpanı haline gelmektedir.”
Utku Aral, Türkiye ve dünyadaki savunma ve havacılık sanayisinin üzerinde çalıştığı ve 30×113 mm topun kullanım alanlarını ve projelerini ise şöyle sıraladı…
“Bu sistem, Türkiye’deki projeler için de entegre ediliyor. 4×4 taktik araçlarda Nurol Makina’nın Ejder Yalçın aracına TRAKON 30 kulesi entegre edildi. İnsansız kara araçları alanında HAVELSAN’ın KAPGAN aracına TRAKON 30 kulesi entegrasyonu da devam eden projeler arasında yer alıyor. Buna ilave olarak tüm 6×6 ve 8×8 taktik tekerlekli zırhlı araçlar üzerinde kolaylıkla entegre edilebiliyor. Ana muharebe tanklarında ise Birleşik Devletler ‘de Abraham-X, Avrupa’da E-MBT ile ilk örnekleri görülen yeni nesil tank konseptinde tankın yakın mesafe koruma silahı olarak 12,7 mm ağır makinalı tüfek yerine 30×113 mm topun tercih edilmesi silahın günümüz muharebe şartlarında platforma kazandırdığı yeteneklerin önemini ortaya koyuyor. Bu topun ve UNIROBOTICS ‘in TRAKON 30 kulesi entegrasyonunun tamamlanması sonrası halihazırda çalışmakta olduğumuz bütün büyük platform üreticileri ile bu alanda iş birliğine başlayacağız. AEI Systems’ın satın alımıyla birlikte önümüzdeki 5 yıllık dönemi kapsayan yatırım planlamamızın tamamını gerçekleştirdik. Bundan sonra şirket satın almak için değil, ürün geliştirmek ve üretmek için yatırımlar yapacağız. Bu sayede ihracat faaliyetleri yeni bir ivme kazanacak.”
Peki, İngiltere’de üretilecek ürünlerin Türkiye’de satışı olacak mı?
Türkiye’nin ihtiyacını yine Türkiye’de üreteceğiz. Fakat ileride İngiltere’nin ihtiyacı halinde teknoloji sağlayarak, burada mevcut ürünlerimizden orada da üreteceğiz. Biz Türkiye, Amerika ve İngiltere’de de varlığı kuvvetli bir şirketiz.
Büyüme stratejinizde nasıl bir dağılım planı yaptınız?
Bunu rakamlarla konuşmamız lazım, beş sene sonunda hedefimiz; Amerika’da en az 60 milyon dolar, İngiltere’de 70 ila 100 milyon dolar arası, Türkiye’de ise 200 bin dolarlık satışı görmek. Sonuç olarak ekosistemimizin en az 400 milyon dolarlık satış hacmine ulaşmış olmak. Sektörde bu çıtayı yakaladığımız ve bazı kalifikasyonları tamamlandığımızda beş sene sonra konumlamada dünyada beş firma içine girmek amacımız…
Ağır savunma sanayisine yönelik girişimleriniz olacak mı?
Bugün son on senelik stratejimizin hamlelerini büyük ölçüde tamamladık ve şimdi bu bağlamda büyümemizi sürdürme zamanıdır. Önceliğimiz; UNIROBOTICS, CANİK USA, AEI Systems, CANİK Türkiye ile MECANİK ve CANİK Academy dahil tüm kollarımızı en kuvvetli haline getirmek. Bununla birlikte ileride önümüze gelen fırsatları oluşturmuş olduğumuz bu yapının yörüngesinde konumlanacak şekilde değerlendireceğiz.
Türk savunma sanayisinin gelişimi konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Türk savunma sanayisi ciddi anlamda büyüyor. Bu alanda Türkiye adeta koşuyor, hatta sprint atıyor. Son zamanlarda bunun örneklerini çok net görüyoruz. TCG Anadolu’dan yerli ve milli ilk insanlı süpersonik jet uçağı Hürjet’e ve ilk insansız savaş uçağı Kızılelma’ya kadar Türkiye’nin başarıları ve bu konudaki ilerlemesini dünya görüyor. Net bir vizyon, liderlik ve başarılı işler ortaya konuluyor. Türkiye’nin yaklaşımından birçok ülkenin öğreneceği şeyler var.
Savunma sanayi ve ekonomi birbiri ile ilişkili… Bir ülkede ekonomi sağlam olmadığında savunma sanayisinin gelişmesi, savunma sanayisi sağlam olmadığında ise ekonominin gelişmesi mümkün değil… Projeler, uzun soluklu projeler, çok ciddi kaynak ve irade gerektiriyor. Şu an gerçekleşen projelerle belli noktaya gelinmiş durumda… Ancak birincisi, hükümette kim olursa olsun, zaafa düştüğü anda savunma sanayisi etkileniyor. İkincisi, artık tüm savunma sanayi oyuncularının gözlerini açmaları ve Türkiye’de karın doyurabilecekleri bir pazar olmadığını ve küresel dünyayı hedef edinmeleri gerektiğini görmeleri lazım. Bu iki husus çok önemli…
Burada bir vizyon problemi mi var?
Var, evet…Günümüzde savunma sanayi firmaları, firmaların ciroları ile analiz ediliyor. Sonucunda da cirosu yüksek çıkan firmanın Türkiye’nin en büyük savunma şirketi olduğu kanaatine varılıyor. Bizim değerlendirmemiz ise daha farklıdır. Burada esas olan ve ülkemiz için önemli olan rakamlar, o firmanın cirosunun ne kadarının ihracat, ne kadarının ise ithalat olduğudur. Çünkü ülkemizin ihracata ihtiyacı var!
“TEDARİKÇİSİ GÜÇLÜ OLMAYAN FİRMANIN, KENDİSİNİN GÜÇLÜ KALMASI MÜMKÜN DEĞİL”
Tedarikçilerinizle birlikte nasıl bir ekosistem oluşturuyorsunuz?
Gelirlerimizi tedarikçimize yansıtmamız gerek ki, büyümeye devam edebilsinler. Tedarikçisi güçlü olmayan firmanın, kendisinin güçlü kalması mümkün değil. Bunu çok iyi anlamamız gerekiyor. Bu konuda politika olarak, ilgili devlet kurumlarımızın sistem kurucu ve koruyucu kurallar koyması gerekiyor. Çünkü dünya ve şirket vizyonu olmayan birkaç yöneticinin yanlış kararlarıyla koskoca şirketlerin zarar görmesine sebep olabiliyor.
Firma olarak, bizim vizyonumuz da misyonumuzda insana dayalı ve insan yatırımı üzerine… Vizyonumuza ulaşabilmek için insan değerini ve insana yatırımı kendimize misyon edindik. Çünkü robotlarımız, fabrikalarımız olsa da işimiz insanla yapılan bir iş… Dünyada insanın içinde olmadığı bir operasyon yok. Dolayısıyla bütün tedarikçilerimiz ve personelimiz bizim için çok kıymetli…
Savunma sanayisinde kümeleşmenin önemi nedir sizce?
Kümeleşme konusu Ankara ve İzmir’de çok iyi yapıldı, ancak Anadolu’ya da dönmesi ve yayılması lazım. Savunma sanayinin birkaç şehirde toplanması da risk… Mesela bugün Amerika’da Kaliforniya hariç, içerisinde savunma sanayisinin bulunmadığı eyalet yok. Savunma sanayinin ve havacılığın ülkenin geneline yayılmasının yerel kalkınmayı tetikleyeceğinden dolayı çok önemli. Savunma sanayinin güçlü olması, diğer sektörlerin gelişmesine de fayda sağlar.
Üniversite-sanayi iş birliği konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Sektör açısından bakarsak, bence bu işi iyi beceriyor sektörümüz. Savunma sanayisindeki bütün genel müdürler, yönetim kurulu başkanları, üniversite hocaları… Sektördeki ana oyuncuların üniversiteler içerisinde kontak büroları ve Ar-Ge merkezleri mevcut.
Üniversiteler eğitim kapısı, ancak gelir yaratan bir yapı da olmaları lazım. Üniversitelerin çocukları eğitmesi aslında yan iş… Özellikle mühendislik tabanlı üniversitelerde esas olan proje ve teknolojik ürün geliştirmek, bunu sanayiye kazandırıp, bundan gelir elde etmektir. Üniversiteler, kendini finanse edecekleri yapı planlarlarsa ülkemiz gençlerine bedelsiz eğitim sunabilirler… Amerika’da sistem bu ve en zengin kurumlarsa üniversiteler…
AR-GE faaliyetlerinizden de kısaca bahsedebilir misiniz?
Ar-Ge konusunda geçen sene organize sanayilerde ilk 20 firma arasına girmiştik. Bizim işimiz, Ar-Ge… Savunma sanayisinde bir proje başladığı zaman en iyi ihtimal 4 ila 8 sene sürebiliyor. Bu nedenle Ar-GE yatırımına çok doğru karar verilmeli. Yanlış bir kararda sene ve tüm çalışma kayboluyor. Yatırımların da iradeli şekilde arkasında durup, finansal açıdan desteklenmesi gerekir. Bizdeki en komplike alanlardan biridir Ar-Ge… Samsun’da yer alan Ar-Ge merkezimiz, her geçen gün gelişiyor. İstanbul içinde başvurularımızı yaptık, sertifikasyonları tamamladık, ekibimizi kurmuş bulunuyoruz.
Seri üretim hacimleriniz kalite sistemlerinizde fark yaratıyor mu?
Tabii bizim en büyük başarımız endüstriyel aşamamız. Bir ürün yapacaksınız, kaliteli olacak, ama adeti de yakalayacaksınız ki fiyatı yakalayabilesiniz. Hepsi bir denge… Bizim de hamurumuzda yüksek üretim var. CANİK olarak sadece tabancalarımızın, toplarımızın adetinin yüksek olması değil, diğer sektördeki firmalarımızın vizyonunu da bu şekilde kuruyoruz. Şu an Türkiye’de yaklaşık 450 bin tabanca, 5 bin makineli tüfek, 250 kule hacmine ulaştık. Ayrıca AEI Systems ile beraber gelecek sene başı itibariyle yaklaşık 250 silahlık kapasite oluşturmuş olacağız. Amerika devreye girince yıllık sadece 150 bin tabanca desek, her iki firmanın sadece tabancada üretim hacmi 600 bin seviyesine gelecek. Kısaca bizim için en önemli şey, yüksek adetlerle kaliteli üretim yapmaktır.
Son olarak, firmanızın Türkiye’de istihdama ve ekonomiye olan katkılarına da değinelim isterseniz…
Türkiye’de ekosistemimizde toplam 950 kişi mevcut. Amerika ve İngiltere tam olarak devreye girdiğindeyse genel toplamda personel sayısı yaklaşık 1400’leri bulacak. Ancak önemli olan insan sayısı değil, biz iyi ve katma değer yaratabilen insan çalıştırıyoruz. Kişi başı ciroya, karlılığa bakıyoruz. Bizim açımızdan malımızı gönderirken, kilogram değerine de dikkat ediyoruz. Eğer Türkiye’de alt yapı varsa ona tekrar yatırım yapmanın bir manası yok, o altyapıyı kullanmak lazım. İçeride olabildiği kadar çok kritik, dışarıya veremediğimiz alanlarda, yani daha kompleks proseslerde yatırım yapmak gerekiyor. O yüzden vizyonumuz bu şekilde… Önümüzdeki dönemde şartlar neyi gösterir bilemiyoruz ama muhtemelen Türkiye’den daha çok yurt dışında istihdamımızı artıracağız gibi…