Yapay zekanın çalışma yaşamında yarattığı etkinin tartışıldığı bu günlerde, biz de yapay zekanın çalışma yaşamında yaratacağı dönüşüme daha yakından bakmak istedik. Yapay zekâ teknolojisinin bu kadar gündemde olmasının en önemli nedeni yaratacağı işsizlik sorunudur. Bu endişede çok da haksız sayılmayız. Çünkü, günümüzde yer alan mesleklerin önemli bir kısmının gelecekte yer almayacağını bundan 10 yıl önce öngörülmekteydi.
ABD Çalışma İstatistikleri Bürosu’nun 702 meslek grubu için sunduğu istatistikler incelendiğinde bu işlerin %94’ünün yapay zekadan etkileneceği ön görülmüştür. Dahası bu mesleklerin %47’si tamamen otomasyona teslim olacaktır. 1990-2017 arasında yapılan uzun soluklu bir başka araştırmaya göre 1000 işçi yerine geçecek bir robot toplam nüfus içinde istihdam oranını %18 ila %34 oranında düşürebilir ve ücretlerde ise %5 ila %25 arasında bir düşüşe olabilir.
Bu etki en çok fazla kalifikasyon istemeyen bilişsel işlerde görülecektir. Rutin, tekrara dayanan, insanların hata payının yüksek olduğu işler oldukça riskli. Diğer taraftan insan ilişkilerinin ağırlıkta olduğu işler daha az etkilenecek gibi görünmektedir. Öğretmenlik, insan kaynakları profesyonelleri, yöneticilik, hasta ve yaşlı bakımı gibi işler ile el becerisi isteyen işler örneğin diş hekimliği, inşaat ince işçilikler, temizlik işçiliği, özel zanaatlar ve sanat yine yapay zekadan en az etkilenecek gibi görünmektedir. Burada bir konunun altını çizmek gerekir: daha az etkilenecek işlerden söz ederken yapay zekadan tamamen uzak durmak neredeyse imkânsız gibi. Örneğin, öğretmenlik derken, eğitim alanında yapay zekanın kullanılamayacağını söyleyemeyiz. Tam tersine, şimdiden pek çok öğrenci ödevlerini yapay zekaya yaptırmaya başladı bile. Yüksek öğrenimde, öğretim elemanlarına yapay zekanın kullanımında etik sınırlarla ilgili seminerler çoktan başladı. Ancak ne olursa olsun, öğretmen-öğrenci arasındaki iletişim ve etkileşim, ilkokuldan üniversiteye varlığını sürdürecektir. “Çocuklarımıza yapay zekâ mı öğretmenlik yapacak?” sorusunun yanıtı şimdilik “hayır”dır.
Değişen Dünya
Yapay zekanın yapacağı ekonomik, sosyolojik ve kültürel dönüşüm pek çok devletin ve uluslararası kuruluşun ana gündem maddesi olarak tartışılıyor. Dünya Ekonomik Forumu ve ILO gibi kuruluşlarda yapılan tartışmaların tek bir eksende gittiğini söyleyemeyiz. Bazı uzmanlar iyimser bazıları ise kötümser bir bakış açısına sahip. Tarihte daha önce yaşanan teknoloji atakları, iş kayıplarıyla ve sosyo-kültürel bir yıkımla sonuçlanmadı. Hatta bu ataklar ücretli kesim için yeni fırsatlar doğurdu. İyimserler yapay zekanın geleceğe yapacağı katkının altını çiziyor: daha az hata ile üretim, kaynakların daha verimli kullanılması, iklim kriziyle mücadelede önemli bir silah ve daha büyüyen ekonomik refahın her kesime yayılmasıyla zenginleşen nüfus öngörüleri var.
Ancak bu seferki durumun, önceki yüzyıllarda yaşananlardan daha farklı olduğu görüşü biraz daha ağırlıkta. Kötümser bir teoriye göre, yüksek teknoloji bazı işleri yok edecek, mevcut işlerdeki ücret seviyelerini düşürecek. Belli bir azınlığı ise daha da zenginleştirecek. Bu tablo bize toplumsal sınıflar arasında eşitsizliğin daha da artacağını anlatıyor.
Çalışanların hangi beceriler kazanması gerektiği sorusu da önemlidir. İşletmelerin yetenek yönetimlerine burada önemli görevler düşmektedir. Yetenek geliştirmeyi üniversiteler kadar artık işletmelerin kendisi de üstlenmiştir. Çoklu-görev yeteneğine sahip çalışanlara ihtiyacımız var. Çalışanların insan ilişkilerinde başarılı, duygusal zekalarını geliştirmeye yönelik yetenek yönetimi programlarına ihtiyaç duyulacaktır. Yetkinlikler ya da bağlamsal performans kriterleri dediğimiz, insan ilişkilerine dayalı, takım çalışması, işyerinde doğru iletişim gibi çalışanların birbirlerini destekleyici tutum ve davranışları aranan önemli becerilerdir. Günümüzde bir çalışanın teknik yetenekleri kadar, bu tip yetkinlikleri de önemlidir. Bu beceriler yapay zekâ ile birlikte daha çok gündeme gelecektir. Çünkü inovasyon ve yaratıcılık, ne olursa olsun insanın elinde kalacaktır.
Yapay zekayı insan kaynakları yönetimi süreçlerinin içinde doğru kullanmak gerekir. Kişiselleştirilmiş öğrenme, eğitim kurumlarıyla daha sıkı işbirlikleri, e-öğrenme platformlarının yaygınlaşması, oyunlaştırma ve interaktif öğrenme gibi uygulamalar, İK profesyonellerinin yetenek yönetiminde önemli araçlar olacaktır. Sürekli öğrenme ve öğrenmenin bir kurum kültürü haline gelmesi işletmelerin yapay zekâ entegrasyonunda önemli görevlerinden biridir.
Etik Sınırlar
Yapay zekanın çalışma yaşamına girmesindeki en önemli tartışma konusu etik sınırlardır. Yapay zekâ nereye kadar yaşamımız içine girmelidir? Nerede durmalıdır? Bu sorulara vereceğimiz yanıtlar bizim tercihlerimizi belirleyecektir. Yapay zeka ile birlikte, bireylerin özel yaşamına ilişkin veriyi doğru şekilde korumamız gerekiyor. Ayrıca siber-güvenlik meselesinde nasıl bir duruş sergilemeliyiz? Devletlerin ve ulusların milli çıkarları yapay zeka karşısında nasıl korunacak? Bu sorular bizim uzmanlık alanımız aşan ve hukuktan teknolojiye, pek çok farklı uzmanın bir araya gelerek tartışması gereken önemli sorulardır.
Çalışma yaşamı özelinde konuşacak olursak yapay zekâ çalışanların iyi-oluş halini ve iş-yaşam dengesini etkileyecektir. Çalışma verimliliği, rekabet gücü gibi avantajları düşünürken, çalışanların iş-yaşam dengesini kaybetmemelerine özen göstermeliyiz. Çalışma güvencesizliği, çalışanlarda görülen depresyon, tükenmişlik veya örgüt karşıtı davranışlar gibi olumsuz durumların tetikleyicisidir. Yapay zekanın entegrasyonunu yaparken, çalışanların beden ve ruh sağlığını etkileyecek bu risklerden kaçınmak gerekir. Yapay zekanın yaratabileceği önemli olumsuzluklar, aşırı çalışma, tükenmişlik, iş rolleri arasındaki hızlı geçişlere uyum güçlüğü, iş süreçlerine katılımın zayıflaması, çalışma barışının erozyonu ilk sırada gelir.