
Pankobirlik Genel Başkanı ve Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Erkoyuncu, “Şu anda su kaynaklarımız hızla tükeniyor, dolayısıyla boşa akan suları ihtiyaç duyulan bölgelere transfer etmek zorundayız. Akdeniz’e akan suların %90’ı tarımda kullanılmıyor, oysa İç Anadolu’nun su ihtiyacı çok yüksek. Gerçekçi rakamlarla, devlet öncülüğünde su transferi projeleri hayata geçirilmeli. Bu, tarımın geleceği için hayati önem taşıyor” dedi.
Türkiye’nin tarım ve gıda sektöründe köklü bir yere sahip olan Pankobirlik, Pancar Ekicileri Kooperatifleri’nin çatı kuruluşu olarak 1972 yılından bu yana faaliyetlerini sürdürüyor. Merkezi Ankara’da bulunan ve 31 kooperatifi bünyesinde barındıran birlik, Konya Şeker gibi iştirakleriyle şeker, bisküvi, çikolata, et, süt ürünleri ve daha birçok alanda üretim yaparak sektörde öncü bir rol üstleniyor.
Yurt içinde geniş bir dağıtım ağına sahip olan Pankobirlik, aynı zamanda ihracatta da büyümeyi hedefliyor. Genel Başkan Ramazan Erkoyuncu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda; sektörün mevcut durumunu, iklim değişikliğinin etkilerini, genç çiftçilerin tarıma kazandırılmasını ve Pankobirlik’in çiftçilere sunduğu destekleri ele aldık.
Pankobirlik’in kuruluş hikayesini ve tarıma katkısını anlatır mısınız?
Pankobirlik, 1972 yılında Türkiye’de Pancar Ekicileri Kooperatifleri’nin bir araya gelmesiyle kurulmuş bir üst birliktir. Merkezi Ankara’da bulunan bu oluşum, bölgesel kooperatiflerin çatı kuruluşu olarak faaliyet gösteriyor. Kuruluş amacı, pancar üreticilerini bir araya getirerek tarımsal üretimde ihtiyaç duyulan gübre, ilaç, tohum ve sulama sistemleri gibi temel girdileri uygun fiyatlarla ve avantajlı koşullarda çiftçilere sunmaktır. O dönemde devlet, Pancar Ekicileri Kooperatifleri’nin kurulmasına yasal destek sağlayarak bu girişimi teşvik etti. Başlangıçta beş kooperatifin birleşmesiyle yola çıkan Pankobirlik, zamanla büyüyerek bugün 31 kooperatife ulaştı. Bu kooperatifler, Türkiye’nin pancar üretimi yapılan tüm bölgelerindeki çiftçileri temsil ediyor.
Pankobirlik’in tarıma katkısı, kooperatifçilik modelinin sunduğu ekonomik ve teknik desteklerde yatıyor. Kooperatifler, kâr amacı gütmeyen yapıları sayesinde vergi muafiyetlerinden faydalanıyor, bu da tarım girdilerinin çiftçilere piyasa fiyatlarının altında sunulmasını sağlıyor. Ayrıca, Pankobirlik, çiftçilere finansal destek sağlamak için avans ödemeler gibi mekanizmalar kullanıyor. Bu ödemeler, özellikle ekonomik zorlukların yoğun olduğu dönemlerde çiftçilerin üretim süreçlerini sürdürebilmeleri için hayati önem taşıyor. Pankobirlik, Türkiye tarım sektöründe kooperatifçiliğin en başarılı örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Çiftçilerin bir araya gelerek kolektif bir güç oluşturması hem üretim maliyetlerini düşürüyor hem de tarımsal üretimin sürdürülebilirliğini artırıyor.
Konya Şeker’in Pankobirlik içindeki yeri nedir?
Konya Şeker, Pankobirlik’e bağlı Konya Pancar Ekicileri Kooperatifi’nin en önemli iştiraklerinden biri ve Türkiye’nin şeker üretiminde %16-17’lik bir paya sahip. Konya, pancar üretim miktarı ve ciro açısından diğer kooperatifler arasında lider konumda. 1992 yılında devlet, çiftçileri doğrudan desteklemek amacıyla Amasya, Kayseri ve Konya’daki şeker fabrikalarını sembolik bedellerle kooperatiflere devretti. Bu karar, pancar üreticilerinin üretim zincirinde daha aktif rol almasını sağladı ve kooperatiflerin ekonomik gücünü artırdı. Konya’da şu anda iki şeker fabrikası faaliyet gösteriyor: Konya Şeker Fabrikası ve Çumra Şeker Fabrikası. Çumra, Türkiye’nin en büyük kapasiteli şeker fabrikalarından biri olup, bu yıl günlük üretim kapasitesini 16 bin 500 tondan 21 bin tona çıkarmayı hedefliyor.
Konya Şeker, sadece şeker üretimiyle sınırlı kalmadı ve Torku markasıyla geniş bir ürün yelpazesine ulaştı. Bisküvi, çikolata, et ve süt ürünleri, dondurulmuş patates, meyve suyu, bulgur, un, yem ve biyoetanol gibi ürünler, Konya Şeker’in iştirakleri aracılığıyla üretiliyor. Panplast ile tarımsal sulama sistemleri, Beta Tohumculuk ile tohum üretimi, Panagro ile et-süt entegre tesisleri ve ayçiçek yağı fabrikası gibi yatırımlar, Konya Şeker’in faaliyet alanını genişletti. Torku, Türkiye’de yüksek güvenilirlik ve kalite algısıyla biliniyor ve Konya Şeker’in %54’üne sahip olduğu bu marka, gıda sektöründe güçlü bir konuma sahip.
Ancak, Konya Şeker’in geçmişte enerji sektörüne yaptığı yatırımlar ciddi mali sorunlara yol açtı. Enerji, bizim uzmanlık alanımız değil; biz Anadolu’da çiftçi bir kuruluşuz ve tarım ile gıda sektöründe başarılıyız. Şu anda enerji sektöründen çıkmaya çalışıyoruz, ancak bu karmaşık ve uzun vadeli bir süreç.
“PANKOBİRLİK ÇİFTÇİNİN KARA GÜN DOSTU”
Ekonomik zorluklar Pankobirlik ve Konya Şeker’i nasıl etkiliyor? Çiftçilere nasıl destekler sağlanıyor?
Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik çalkantılar, tarım sektörü dahil tüm sektörleri etkiliyor. Nakit akışı ve likidite sorunları, bizim de karşılaştığımız temel zorluklardan. Ancak, Pankobirlik olarak çiftçilere sunduğumuz desteklerle bu zorlukların etkisini azaltmaya çalışıyoruz. Kooperatiflerimiz aracılığıyla çiftçilere gübre, ilaç, tohum ve sulama sistemleri gibi tarım girdilerini uygun vadelerle ve düşük maliyetle sağlıyoruz. Vergi muafiyetleri, bu girdilerin maliyetini düşürüyor ve çiftçilere piyasaya göre daha avantajlı koşullar sunuyor. Örneğin, pancar için avans ödemeler sunarak çiftçilerin finansal yükünü hafifletiyoruz. Bu özellikle ekonomik belirsizliklerin yoğun olduğu 2024 ve 2025 yıllarında çiftçiler için büyük bir destek oluyor.
Ayrıca, çiftçilerimizi yüksek faizli banka borçlarından koruyor, ödeme zorluklarında esneklik sunuyoruz. Pankobirlik, “kara gün dostu” anlayışıyla hareket ediyor. Örneğin, piyasada gübre temini zorlaşsa bile, yüksek hacimli alımlarımız sayesinde bu ürünleri çiftçilere uygun koşullarda ulaştırabiliyoruz. Konya Şeker olarak, hammadde temininde ve tedarikçi ödemelerinde sorun yaşamıyoruz; ödemelerimizi düzenli bir şekilde gerçekleştiriyoruz. Ekonomik zorluklara rağmen, gıda sektöründe büyümeye odaklanıyoruz. Şeker, bisküvi, çikolata, patates, et ve süt ürünleri gibi amiral gemisi ürünlerimizde üretimimizi artırıyoruz. Kapasite artırımlarıyla kampanya sürelerini kısaltarak pancar stoklama kaynaklı kayıpları en aza indirmeyi hedefliyoruz. İhracat payımız şu anda nispeten düşük, ancak bu alanda büyümeyi planlıyoruz.
Hem üretici hem sanayi tarafında söz sahibi bir yapıyı yönetiyorsunuz. Bugünün koşullarında çiftçi, sanayi ve piyasa dengelerini nasıl yönetiyorsunuz?
Şeker fiyatlarındaki düşüş, sektörümüzü ciddi şekilde etkiliyor. Türkiye’de şeker piyasasının %65’i özel sektör, %35’i ise Türk Şeker tarafından karşılanıyor. Türk Şeker’in fiyat politikaları, piyasayı doğrudan belirliyor. Son iki yıldır şeker fiyatları enflasyonun çok altında seyrediyor. Örneğin, geçen yıl 29 TL’ye sattığımız şekerin maliyeti şu anda 40 TL civarında. Türk Şeker’in maliyetinin bile bu seviyelerde olduğu söyleniyor, ancak piyasa fiyatları maliyetin altında belirleniyor. Bu durum, şeker fabrikalarını mali açıdan zorluyor ve sürdürülebilirliği tehdit ediyor. Eğer bu fiyat politikası devam ederse, birçok fabrika ciddi zorluklarla karşılaşabilir, hatta bazıları kapanma riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Hem pancar üreticisi hem de sanayici olarak iki farklı sorumluluğum var. Çiftçi temsilcisi olarak pancar fiyatlarının yüksek olmasını savunuyorum, çünkü çiftçilerimizin emeğinin karşılığını alması gerekiyor. Ancak, sanayici olarak düşük şeker fiyatları nedeniyle üretim maliyetlerini karşılamakta zorlanıyoruz. Bu dengeyi sağlamak için Tarım ve Orman Bakanlığı koordinasyonunda yapılan toplantılarda gerçekçi ve gerekçeli öneriler sunuyorum. Örneğin, bu yıl pancar fiyatlarında %40’lık bir artış önerdim, çünkü mazot, gübre ve diğer girdilerdeki artış bu seviyelerde. Ancak, şeker fiyatlarının düşük kalması, sanayi tarafını zorluyor. Daha adil bir fiyatlandırma politikası, bu ikilemi çözebilir. Bakanlıkla görüşmelerimizde, sorunları açıkça dile getiriyor ve çözüm odaklı yaklaşımlar öneriyorum. Tarım ve Orman Bakanımız İbrahim Yumaklı, samimi ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergiliyor, ancak sistemsel sorunlar nedeniyle bazı konular çözümsüz kalıyor.
İklim değişikliği tarımı nasıl etkiliyor ve Konya Su Platformu’nun bu konudaki rolü nedir?
İklim değişikliği, tarım sektörü için adeta bir kâbus. Yağış rejimindeki değişiklikler, pancar stoklamadan tarımsal sulamaya kadar her alanda bizi olumsuz etkiliyor. Eskiden gece sıcaklıklarının eksiye düşmesiyle Kasım ayında pancar stoklamak için ideal koşullar oluşurdu, bu da pancarı doğal bir buzdolabı gibi koruyordu. Şimdi ise sıcaklıklar stoklamayı zorlaştırıyor. Konya Ovası’nda yağışlar dramatik şekilde azaldı, yeraltı suları hızla çekiliyor ve barajlar ile göllerde su seviyeleri kritik düzeyde. Beyşehir ve Suğla göllerinden son iki yıldır tarımsal sulama için su alamadık. Bu, tarımsal üretim için ciddi bir tehdit.
Konya Su Platformu, bu krizle mücadele etmek için gönüllü bir oluşum olarak kuruldu. Platform, Konya Ovası’nda suyun verimli kullanımını teşvik etmeyi ve yeni su kaynakları yaratmayı hedefliyor. En önemli önerimiz, Akdeniz’e akan suların Konya Havzası’na transfer edilmesi. Örneğin, Manavgat Çayı gibi boşa akan suların özellikle turizm sezonunun olmadığı kış aylarında Konya’ya yönlendirilmesi mümkün. Bu, büyük bir devlet projesi gerektiriyor ve en iyimser tahminle 10-15 yılda tamamlanabilir. Ancak kısa vadede su sorunu için umut yok, sadece yağmur ve kar yağışına bağımlıyız. Platform, bu konuda farkındalık yaratmak, teknik öneriler geliştirmek ve çözüm önerilerini yetkililere ulaştırmak için çalışıyor. Ayrıca, havza bazlı politikaların İç Anadolu gibi su fakiri bölgeleri dezavantajlı hale getirebileceğini düşünüyoruz. Su transferi, uzun vadeli bir çözüm olarak önceliklendirilmeli.
“ÜRÜN TESLİMİNE DAYALI PRİM SİSTEMİ GEREKLİ”
Genç çiftçilerin tarımdan uzaklaşması nasıl önlenebilir?
Gençlerin tarımdan uzaklaşması, sektörümüzün en büyük sorunlarından biri. Modern tarım teknikleri, makineleşme ve sulama sistemleri sayesinde tarım artık fiziksel olarak çok zorlayıcı değil. Ancak, gençler tarımı tercih etmiyor. Bunun nedenlerinden biri, geçmişte çiftçilerin iyi kazançlar elde etmesiyle çalışmaktan kaçınmaları ve tarım işçisi olarak yabancı uyruklu kişilere bel bağlamaları. Bu, yanlış bir yaklaşım. Tarım, ekonomik ve sosyal açıdan hala cazip bir sektör, ancak gençler bunu göremiyor.
Gençleri tarıma çekmek için teşviklerin daha gerçekçi ve kayıt altına alınmış bir şekilde uygulanması gerekiyor. Devlet, Çiftçi Kayıt Sistemi’nde beyana değil ürün teslimine dayalı bir prim sistemi kurarsa bu sorun çözülebilir. Ayrıca, köy yaşamının sosyal ve ekonomik koşullarını iyileştirmek, gençleri tarıma teşvik edebilir. İletişim çağında köylerde eksiklik yok, gençler sosyal medyayı ve teknolojiyi aktif kullanıyor. Sorun, programsızlık ve dikkatsizlik. Sahih bir tarım politikası, gençleri köyde tutabilir ve tarımı cazip hale getirebilir. Örneğin, hayvancılık ve tarımı teşvik eden primlerin gerçek üreticilere ulaşması için daha sıkı denetimler yapılabilir.
Son olarak eklemek istediğiniz bir mesaj var mı?
Tarım, su olmadan sürdürülemez. Şu anda su kaynaklarımız hızla tükeniyor, dolayısıyla boşa akan suları ihtiyaç duyulan bölgelere transfer etmek zorundayız. Akdeniz’e akan suların %90’ı tarımda kullanılmıyor, oysa İç Anadolu’nun su ihtiyacı çok yüksek. Gerçekçi rakamlarla, devlet öncülüğünde su transferi projeleri hayata geçirilmeli. Bu, tarımın geleceği için hayati önem taşıyor. Ayrıca, tarım politikalarında programsızlık ve yanlış beyanlar gibi sorunlar çözülmeli. Ürün teslimine dayalı prim sistemleri, teşviklerin doğru kişilere ulaşmasını sağlayabilir. Tarım, sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel bir mesele. Gençlerimizi tarıma çekmek ve su sorununu çözmek için hep birlikte çalışmalıyız. Su tarımın can damarıdır, bu gerçeği unutmamalıyız.