
Doğru yöntemlerle hesaplanmayan reel faiz, ülkelerin ekonomik dengelerini bozuyor. Bugün bile kendini uzman olarak tanımlayan birçok kişi, güncel nominal faizden güncel enflasyonu çıkartarak reel faiz hesaplıyor.
Bu oldukça yanıltıcı bir yaklaşım. Reel faiz, ekonomik büyüme ve mali disiplin ile uyumlu seviyelerde tutulmalı.
Reel faiz, sadece yatırımcıların enflasyona karşı korunmasını değil, aynı zamanda ülkelerin borçlanma sürdürülebilirliğini de doğrudan etkiliyor.
Reel faiz oranı, büyüme hızı ve faiz dışı fazlanın millî gelire oranıyla dengede olmalı. Bu dengenin bozulması “borcu borçla çeviren” tehlikeli bir kısır döngüye kapı aralalar.
Hükûmetler büyüme dönemlerinde faiz dışı fazladan feragat etmemeli. Reel faizin yüksekliği çoğu zaman kötü yönetilen iyi günlerin sonucudur. Faiz dışı fazla veremeyen ülkeler, büyümesi düşük kaldığında borç sarmalına mahkûm olur.
Özellikle dolarize olmuş ekonomilerde yatırımcılar; reel faiz hesabını enflasyon değil, döviz kuru üzerinden yapıyor. Resmî enflasyon verilerine güven azaldıkça, yatırımcılar için kazancın ölçüsü ‘vade sonunda kaç dolar kazanırım’ haline geliyor.
Yüksek faiz ve baskılanmış döviz kuruyla denge sağlanmaya çalışılması ekonomiye uzun vadede zarar verir. Ekonomi yönetimleri bu kırılgan zemini göz ardı etmemeli. Bu değerlendirmeleri, aynı hataları defalarca yaşamış bir ülkenin vatandaşı olarak, başka ülkelerin tekrar etmemesi adına tarihe not düşmek için yapıyorum.
Bazen işlerin rayında gitmesi sebebiyle reel faiz düşük, büyüme hızı ise yüksek olabilir. Örnek vermek gerekirse, %5 civarında büyüme yaşayan bir ülkede reel faiz 4 puan civarında olduğunda hükûmetler “faiz dışı fazla vermeye gerek yok” diye düşünebilirler. Bu büyük bir gaflettir.
Faiz dışı açık, kronik hâle gelirse gelecekte çok yüksek reel faiz teklif etmek zorunda kalınan bir borç sarmalına girilebilir. Bunun da sebebi, kamu harcamalarındaki disiplinsizlik olur. İşin özeti, reel faizin yüksekliğinin ve borç sarmalının esas sebebi “iyi günleri kötü yönetmektir”.
Dolarize olmuş ülkelerde reel faiz hesabı genellikle enflasyona değil, döviz kurlarına göre yapılmakta olduğu için, yatırımcılar vade sonunda kazanacakları dolar miktarına bakarlar, çünkü dolar bozup ulusal para cinsinden faiz kazancı elde edip, nihayetinde bu kazancı dolara çevirmek isteyecekler. Ülkelerin resmî enflasyon rakamlarına artık kimse inanmadığı için yatırımcıların bu yaklaşımlarını makul bulduğumu söylemeliyim. Makul bulmadığım ise, hükûmetlerin yüksek faiz ve kontrol edilerek düşük tutulan dolar üzerinden denge sağlamaya çalışırken ekonomiye verdikleri muazzam zararı görmezden gelmeleri.
Yatırımcılar “Boş ver enflasyonu, dolar cinsinden ne kadar kazanacağız?” diyerek ekonomi yönetimlerini sıkıştırıyor. Memnun kalmadıkları gün basıp gidecekler. Ekonomi yönetimleri, çok ince bir buz tabakası üzerinden ciddi ağırlıkları yürütmeye çalışan kaşifler gibi oldu. Daha önce hiç tecrübe etmedikleri bir rotada ilerlerken, ekonomiler her an dibi boylama tehlikesi altında.