2010 yılında TOMA üretimine başlamalarının kendileri için savunma sanayisine girişin ilk basamağı olduğunu söyleyen Katmerciler İcra Kurulu Başkan Vekili Furkan Katmerci, son birkaç yıldır süren çalışmaların yakında meyvesini vermeye başlayacağını, Katmerciler’in Türk savunma sanayinin yeni gücü olarak zırhlı personel taşıyıcı üretiminde de hak ettiği yeri alacağını vurguladı.
Ülkemizde son yirmi yılda önemli gelişmeler gösteren sektörlerden birisi de savunma sektörü oldu. Özellikle son on yılda yerli kaynaklarla ihtiyaçların giderilmesi hedefi yerli üreticilerin de sektöre ilgisini artırdı. Bu süreçte araç üstü ekipman üretimiyle dikkat çeken Katmerciler, son yıllarda savunma sektörünü de odağına almış firmalardan birisi. MÜSİAD’ın 9-12 Kasım tarihlerinde düzenleyeceği High-Tech Port fuarında iki yeni zırhlı personel taşıyıcıyı tanıtacak olan Katmerciler İcra Kurulu Başkan Vekili Furkan Katmerci ile firmanın savunma sanayi vizyonunu ve güncel projelerini konuştuk.
Sizinle 2014 yılındaki görüşmemizden bu yana Katmerciler’de neler değişti? Katmerciler, bugün neler yapıyor ve geleceğe nasıl bakıyor?
Evet, 2014 yılından bu yana Türkiye’de çok şey yaşandı. Ama bu yaşananlar bizi yolumuzdan hiç yıldırmadı açıkçası, tersine daha fazla güçlendirdi, daha fazla inanç ve istek aşıladı. Biz bu bağlamda Katmerciler olarak kendine görev çıkartan firma olduk. Taşın altına elimizi değil, gövdemizi koymamız gerekiyor. O yüzden ne yatırımlarımızı kestik ne büyümemizi durdurduk ne de hayallerimizi, projelerimizi durdurduk. 2014 yılından bu yana özellikle savunma sanayine girişle ilgili çalışmalarımız oldu. Bunun arka planında başta Ar-Ge merkezi başvurumuzu yapmıştık. Sanayi Bakanlığı’ndan onaylı Ar-Ge Merkezi haline geldik ki gelecekte üreteceğimiz, geliştireceğimiz araçların Ar-Ge kapsamında şirkete ve ülkeye katkısı olsun. Ar-Ge Merkezi sertifikamızı aldık. Ondan sonra araçlarımızı yavaş yavaş tasarlayıp belirli bir plan çerçevesinde ortaya koymaya başladık. Şu anda 9 Kasım’da başlayacak olan MÜSİAD’ın düzenlediği 3. High-Tech Port fuarında iki yeni zırhlı personel taşıyıcımızı sergilemeye hazırlanıyoruz. Bir tanesi şu anda segmentindeki rakiplerinden daha yüksek korumaya sahip olan bir araç. Adı Hızır. Dokuz personel kapasiteli, balistik olarak güçlendirilmiş, manevra kabiliyeti yüksek gerçek bir muhabere aracı.
Diğer aracımız ise nano teknolojinin sunduğu imkanlardan yararlanarak geliştirdiğimiz, kompozit seramikten bir zırha sahip, mayına karşı yüksek dayanıklılığa sahip bir araç. Biz bu araçla zırh konseptini değiştiriyoruz. Normalde zırh dediğinizde çelik sac akla gelir, ama dünyaya baktığınızda zırh dediğinizde kompozit seramik akla geliyor. Çelik ile seramik kombinasyonunda zırh üretiliyor. Onunla ilgili zırhlı koruma formülü oluşturuluyor. Biz şu anda bu zırh kaplamasını Rubicon aracı üzerinde yaptık. Bu zırhın avantajını basit bir karşılaştırmayla ifade etmek istersek; şu anda ülkemizde kullanılan muadil mahiyetli araçların ağırlığı 16 ile 19 ton arasındayken kompozit seramik zırhlı Rubicon’un ağırlığı beş ton civarında. Böyle olunca aracın ebadı büyümüyor, manevra kabiliyeti daha yüksek ve daha hızlı oluyor. Piyasada ilk olan bir araç. Rakiplerimizde böyle bir araç yok. Dünyada bunun örnekleri var. Biz tüm araçlarımızı tasarlarken emniyet güçlerimizle temas kuruyor, onların ihtiyaçlarına göre tasarlıyoruz. Hem araç üstü ekipmanda hem savunma sanayinde bizi rakiplerimizden ayıran belki de en önemli özellik, bizim de manevra kabiliyetimizin yüksek olması ve güçlü Ar-Ge Merkezimiz sayesinde ihtiyaca göre tasarlayıp kısa sürede üretime geçebilmemizdir.
Testlerden geçer not alan aracınız herhalde…
Evet, etap etap testlerden geçiyor. Şu anda bir sıkıntımız yok. Ama süreçte seçim oldu, terörle ilgili olaylar oldu, 15 Temmuz darbe girişimi oldu… Bu nedenle alımlarda ertelemeler yaşandı. Ama şimdi alım kararları peyder pey çıkmaya başladı. Şimdi biz de masadayız. Türkiye’de bu ihalelere katılan firmalar üretim müsaadesi belgesine sahip olmak zorundalar, yoksa katılamıyorlar. Bu üretim müsaade belgesine sahip bulunan firma sayısı dörttü. 80 milyonluk bir ülkede, 700 bin kişilik orduya ve emniyete sahip bir ülkede savunma sektörüne yönelik üretim yapan sadece dört firma olması bize göre çok az. Biz de katılan beşinci firmayız. 31 yıllık bir firma olarak 1,5 yıl önce bu belgeyi aldık. Baktığınızda; sektöre girmek ve standartları yakalamanız çok zor. O masaya oturduktan sonra ise o firmalardan bir farkımız yok. Biz artık bunun bilincindeyiz ve buna göre adımlarımızı atıyoruz.
Yani savunma sanayisinde önemli oyuncular arasına girmiş bulunuyorsunuz…
Girmek üzereyiz diyelim. Bunu nasıl taçlandırmamız lazım? Bir ihalede bir sipariş alıp, bunu kendi kuvvetlerimize kazandırıp sahada görmek istiyoruz. Bizim en büyük önceliğimiz bu. Bu hikaye nasıl başladı? Biz 2010 yılına kadar TOMA üretmiyorduk. 2010 yılında TOMA üretimine başladık. Bu üretim savunma sanayisine geçişin ilk safhasıydı. TOMA üretiminde yüzde 70-75 pazar payına eriştik. Bu ciddi bir pazar payı. Dünyanın her yerinde “yüzde 75 pazar payımız var” dediğimizde bütün kapılar açılıyor. Her yere satabiliyoruz. Şimdi aynı senaryoyu zırhlı personel taşıyıcı üretiminde gerçekleştirmek istiyoruz. İstenen kalitede ürünü, rekabetçi fiyattan vererek pazardan pay almak istiyoruz. Bunu da başarabileceğimize inanıyoruz. Üstelik bizim bu sektördeki varlığımızla artan rekabet ortamında kamuya maliyetin azalacak olması, kamu kaynaklarının daha efektif kullanılmasını da sağlamış olacak.
Sayın Cumhurbaşkanımız savunma sanayisinde yerli üretim oranının artması gerektiğine vurgu yaptı. Bu önemli şüphesiz…
Biz bu ürünleri ilk önce kendi kuvvetlerimize üretip, ondan sonra yurt dışına satmak istiyoruz. Çünkü ihracat kabiliyeti yüksek olan bir firmayız ve öncelikli hedefimiz her ürünümüzün ihracatını yapıp ülkemize katkı yapabilmek. Üstelik Türkiye, hem bir NATO ülkesi hem uzun yıllardır terörle mücadelede son derece deneyimli bir ülke. Türk Silahlı Kuvvetlerinin tercihi olan bir araç uluslararası ölçekte de güvenilir bir araç olarak kabul edilir. O yüzden bu ürünü kendi kuvvetlerimize sattıktan sonra kolaylıkla dünyanın her yerine satabiliriz.
Sizin söylemlerinize göre o zaman savunma sanayinde önemli hedefler koymuş durumdasınız anlaşılan…
Biz nasıl ekipman ürün gamında yaklaşık 30 farklı ürünü sunuyorsak, aynı şeyi savunma sanayisi için de yapmak istiyoruz. 4×4, 6×6, 8×8, orta zırhlı, hafif zırhlı, yüksek zırhlı, mayına dayanıklı araç vb. hepsini yapıp pazara sunmak istiyoruz. Tabii bu etap etap olacak. Heyecanlıyız ama telaşlı değiliz; biz sağlam adımlarla ilerlemek istiyoruz.
Sektörde 5 büyük oyuncu olarak bilgi paylaşımı noktasında herkesin kapısı birbirine açık mı?
Diğer oyuncular adına yorum yapmam doğru olmaz. Ama biz kendimizi kurumların Ar-Ge Merkezi olarak görüyoruz. Diğer firmalarla çalışmak için bizim kapımız her zaman açık. Devletin kurumlarıyla işbirliğimizi gerçekleştiriyoruz. Diğer özel firmalarla da bunu gerçekleştirmek isteriz. Biz sektörde yeniyiz ve büyük işler yapmak istiyoruz. Aynı geminin içindeyiz. Bu ülkeye biz de hizmet etmek istiyoruz, onlar da hizmet ediyor. Bu sektörde başka firmalara da yer var, olmalı.
Ankara’daki tesis yatırımınızı da konuşalım. Oradaki kabiliyetler neler? Devamında neler yapılacak?
Ankara’da üç fabrikamız olacak etap etap. Tamamını savunma sanayine entegre etmek istiyoruz. Ankara Başkent Organize Sanayi Bölgesinde ilk etapta 5 bin metrekare bir yer satın almıştık. Daha sonra 10 bin 800’er metrekare alanı olan iki parselde toplam 21 bin 600 metrekare yer daha satın aldık. 5 bin metrekarede ilk tesisimizin inşaatını gerçekleştirdik. Her şey bitti; şu anda ufak tefek rötuşları var. Orada zırhlı personel taşıma araçlarının üretimini gerçekleştirmek istiyoruz. Tabii ki İzmir tesisimizle entegre çalışacak. Ankara tesisinde belirli zırhlar ve kitler hazırlanacak, burada motor montajları yapılıp kaynak için oraya gönderilecek. Böylece nihai ürün bitirilip müşteriye teslim edilecek. İkinci faz olan 10 bin 800 metrekare parseldeki inşaata yakında başlıyoruz. O da 11 ay içerisinde bitecek inşallah. Ondan sonra diğer 10 bin 800 metrekare parselde inşaata başlayacağız. O da sonraki 11 ay içerisinde bitecek. İkinci ve üçüncü faz devreye girdiğinde ilk tesisimizi tamamen Ar-Ge Merkezi haline dönüştüreceğiz. Ondan sonra 21 bin 600 metrekarede üretime devam edeceğiz. Ankara yatırımını; kurumlara yakın olmak ve bu kurumların Ar-Ge Merkezimizi kullanmalarını istediğimiz için yaptık. Ayrıca Ankara’ya çok sayıda yabancı delegasyon gelmesi de önemli bir nedendi. Başkent Ankara, savunma sanayinin de başkenti durumunda.
Bütün bu üretim çalışmaları emek yoğun işler. Bu işler için insan kaynağı çok önemli…
Bizim en büyük yatırımlarımızdan biri insana yatırım. Özellikle Ar-Ge Merkezimizi kurduktan sonra Ar-Ge Merkezinde çalışan üniversite mezunlarımıza ayrı bir teşvik sunduk. Lisansüstü öğrenim yapmak isteyenlerin eğitim harcamalarını kendimiz karşılıyoruz, geri almıyoruz.
Kurum içinde akademiniz var mı?
Şu an yok ama önümüzdeki 5 yıl içerisinde meslek lisesi yaptırmak istiyoruz. Onun da teşvikleri var ve bizim de ihtiyacımız var. Çünkü bizim gibi sanayi firmalarında en büyük eksik ara elemandır. Biz otomotiv mühendisinden kaynakçıya, montajcıdan boyacıya kadar tüm personelimizi burada yetiştirmek istiyoruz aslında. Böyle bir yapıyı da 5-6 sene içerisinde hem kendimize hem de sektöre kazandıralım istiyoruz.
Bu konuya değinmişken üniversite-sanayi işbirliği konusunu da konuşalım. Ülkemizde hep üniversite-sanayi işbirliği konuşuluyor ama bu tam anlamıyla hayat bulmuş değil. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?
Biz zaten TÜBİTAK projeleri kapsamında üniversitelerle çalışmaya özen gösteriyoruz. Aynı zamanda yüksek lisans yapan çalışanlarımız aracılığıyla üniversitelerle bilimsel çalışmalar yapıyoruz. Çalışanlarımızla birlikte seminerlere katılıyoruz. Oralarda bilgi paylaşımları yapıyoruz. Diğer yandan teknoparklarda da olmak istiyoruz. Ama bizce asıl yapılması gereken; öğrencilerin üniversiteye girdiklerinde mezuniyetten sonra nerede çalışacaklarını bilmeleri ve ona göre hayatlarına yön vermeleridir. Bunun da çözümü bize göre; firmaların insan kaynağı ihtiyacı dikkate alınarak bir planlama yapılmasıdır?
Bir de teşvikler konusu var. Sizce arka arkaya, çok sayıda teşviklerin verilmesi doğru mu?
Bitmeyen teşvikler var, firmalar da istemekten bıkmıyor. Şöyle söyleyeyim; teşviklerin farklı kapsamları var. Herkesi memnun etmek diye bir şey yok. Ama bize göre özellikle yatırıma yönelik, ihracata yönelik çalışan, istidam yaratan firmaların uzun vadeli düşük maliyetli krediye ihtiyacı var. Bir de istihdam yaratmayı özendirici teşvikler gündeme gelmeli. En büyük teşvik budur. Onun dışındaki bütün her şey benim için detay.
Katmerciler açısından 2016 nasıl bir yıl oldu? 2017 yılından beklentiniz nedir?
Maalesef, 2016 çok çalkantılı bir yıl oldu; yaşanmasını istemediğimiz olaylar oldu. Çok şükür hem ülke hem de firma olarak bundan güçlü çıktık. Ama genele bakıldığında firmalarda cirosal gerileme görülüyor. Bizde de bir miktar yaşanacak ama karlılık düzeyimizi koruyacağız. Biz buna özen gösteriyoruz ve ona göre yol almaya çalışıyoruz. Bu yılki gerileme alımların ötelenmesinden kaynaklanmıştır ve 2017’de daha fazla sipariş olacak demektir. Özellikle savunma alımlarında bir kısıtlama olmaz, aksine artarak devam eder. Ayrıca, özellikle savunma sanayine yönelik yatırımlarımızın meyvelerini önümüzdeki yıldan itibaren toplamaya başlayacağımıza ve bunun süreklilik sağlayan bir gelir ve karlılığı beraberinde getireceğine inanıyoruz.