Kıbrıs meselesinin Türklük meselesi olduğunu vurgulayan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, bundan sonra iki devletli çözüm temelinde Türkiye ile beraber hareket etmeyi sürdüreceklerini ifade etti.
Kökleri yüzyıllar öncesine giden Kıbrıs sorunu yaklaşım yarım asırdır çözüm bekliyor. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in ABD’de yaptığı açıklamayla yeniden gündeme taşınan konuyu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ile konuştuk.
Dilerseniz öncelikle Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Amerika’daki son konuşmasıyla ilgili başlayalım söyleşiye… Bu konuşmayı nasıl yorumlarsınız?
Kendisi Yunanistan Başbakanı olarak Amerika’ya gitmiş. Amerika’da hepimizin bildiği gibi güçlü bir Yunan lobisi var. Orada uzun bir konuşma yapıyor. O konuşmanın içerisinde 2-3 cümle Kıbrıs’la ilgili. “Türkiye 48 yıldır Kıbrıs’ta işgalcidir ve iki devletli çözüm asla kabul edilemez.” şeklinde konuşuyor. Bu benim için bir sürpriz değil; her zaman her yerde böyle söylüyorlar. Amerika’da konuşmuş, bir kısım kongre üyesinden destek almış olabilir ama bunlar gerçekleri değiştirmez. Kıbrıs’ın gerçeklerini buraya gelen, burayı bilen bilir. Dolayısıyla onlar Amerika’yı da, dünyanın çeşitli ülkelerini de kandırmaya devam ediyorlar. Eğer bir sorun varsa sorunun iki tarafına bakmak lazım. Türkiye Cumhuriyeti bu sorunu zaten çok iyi bilmektedir ve zaten garantör ülkedir. Sayın Mevlüt Çavuşoğlu da dün Amerika Birleşik Devletleri’nde Dışişleri Bakanı ile görüştü. Orada Blinken’e Kıbrıs ile ilgili neyin ne olduğunu bilmeleri gerektiğini anlattı. Hatta Amerika Birleşik Devletleri’nin tarafsız tutumundan şu anda taraflı bir tutuma döndüğünü ifade etti. Neticede bir gerçek var, 60 yıldır Kıbrıs’ta iki devlet zaten var. Fark nedir? Biri tanınır, biri tanınmaz. Burada sorunun özüne bakmak lazım. Tanınmış bir devlet olmanın avantajlarını kullanıp bir çözüm dayatarak Kıbrıs’a asla barış getiremezsiniz. Hatta var olan barışı da götürürsünüz. Bildiğiniz gibi Kıbrıs’ta 1974’ten önce birçok çatışma yaşandı. Birçok insan öldü, çok kayıplar oldu. Bu çatışma ve istikrarsızlık içinde Kıbrıs Adası’nda ekonomi de pek gelişemedi. Rumlar da bundan nasibini aldılar. Hatta onların iç savaşları da oldu. İç savaşlarında kendi kendilerini öldürdüler. Bunu herkes biliyor. Dolayısıyla esas dönüm noktası Kıbrıs Barış Harekatı oldu. Kıbrıs Barış Harekatı ile adaya barış geldi. O günden bugüne kimsenin burnu kanamadı ve barış 20 Temmuz 1974’ten bu yana 48 yıldır devam etmektedir. İki yıl sonra bu yarım asır olacak.
Kıbrıs’taki mesele İngiliz sömürge yönetimiyle başlar, yani biraz eskiye gidecek olursak. Kıbrıs 350 yıla yakın bir dönem Osmanlı idaresindeydi. Bu çok uzun bir dönemdir. Rumların belli bir nüfusları vardı ama Türklerin de hak ve hukukları vardı. Ama yönetim Osmanlılara aitti. Dolayısıyla, bizim zahmetimiz İngiliz sömürge yönetimiyle başlar. Çünkü adanın İngiltere’ye kiralanmasıyla, daha sonra burayı ilhak etmesiyle nüfus dengesi aleyhimize gelişti. Yunanistan’dan buraya nüfus aktarıldı. Rakamlara bakacak olursak 1878’de 100 bin olan nüfus 1960 Kıbrıs anlaşmalarına kadar geçen 80 yıllık dönemde 400 bin arttı. Şimdi Türkiye’yi buraya nüfus aktarmakla suçluyorlar. 1974’ten bu yana hayatın doğal akışı içinde çok sayıda kişi Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden gelip buraya yerleşti. Burada çocukları doğdu. Buradaki ekonomik mücadeleye katıldılar. Tabii, çocukları da doğal olarak vatandaş olmuşlar. Ama bizim kaç kişiyi vatandaş ettiğimiz belli. Bu nüfus olayına bizim cevabımız Kıbrıs’ta her zaman iki ayrı halk olduğudur. Kıbrıs’ın esas sahibi bizleriz, çünkü bedel ödedik. Nedir o bedel? 70 bin şehit vererek aldık Venediklilerden. Neticede Lozan Antlaşması ve 1960 Antlaşmasıyla burada bir Türk-Yunan dengesi kuruldu. Siz tamamıyla bu adayı Yunanistan’a terk edemezsiniz. Türkiye’nin bir numaralı güvenlik sorunu Kıbrıs meselesidir. Ve tarihimize baktığımızda Türkiye 1571’den bu yana hep söz sahibi olmuştur. Biz bugün yaşadığımız adaletsizliği Amerika’ya ve Avrupa Birliği’ne yeterince anlatamadık. Ama biz bu gerçekleri onlara söylemeye devam edeceğiz.
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın katılımıyla Kıbrıs’ta Maraş’ı açtınız. Orada neler yapılacak önümüzdeki dönemde?
O konudaki siyasetimiz belli. Açtığımız bölge, otellerin bulunduğu, turizme yönelik bir yer. Maraş’ın zaten büyük bir bölümü açıktı. Sahil şeridi açıldı ve temizlendi. Şu ana kadar ziyaretçi sayısı 500 bini geçti. Normal şartlarda ziyaretçi sayısı 1 milyonu bulabilir. Bundan sonra da ziyaretçi sayısı her geçen gün artacaktır. Özetle Maraş artık insanların, kamunun kullanımına açılmış oldu.
Peki oradaki binaların kullanımı, ekonomiye kazandırılması nasıl sağlanacak?
Şu ana kadar 400’den fazla Rum, Maraş’taki taşınmazları için Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvuru yaptı. Çok daha fazla da olabilir. Ancak Rum yönetimi başvuru yapanları tehdit ediyor. Rum yönetimi diyor ki; ancak bütünlüklü bir çözüm olduğu zaman Maraş’a gidip orada hakkınızı, hukukunuzu arayabilirsiniz. Aksi durumu egemenliğine bir müdahale olarak görüyor. Ona rağmen 400’den fazla insan hakkını arıyor. Tabii, bu taşınmazlarla ilgili önemli bir hukuki sıkıntı da var. Çünkü bu taşınmazların bulunduğu yerlerin tapuları Kıbrıs Vakıflar İdaresi’ne aittir. Bu durum belgelerle ispatlıdır. Bunun da uluslararası hukuka uygun olarak çözmek gerekiyor. Ama önemli olan bunu siyaseten çözmektir.
Peki, Sayın Başkanım, KKTC’nin ekonomik yol haritası bundan sonra nasıl olacak?
Ben çok umutluyum. Burası dünyanın en güzel yerlerinden bir tanesi. Bu ada cennetten kopan bir parça. Havası, iklimi, doğası, tarihi, kültürü ile… Burada 12 bin senelik bir tarih var. Burası bir turizm cenneti. Öyleydi, öyle kalacak. Yeter ki biz altyapısını, ulaşımını çözelim. Bu konuda turizmcilerimiz, girişimcilerimiz, Türkiye’den bazı girişimciler ulaşım olanaklarını artırmak için uğraşıyorlar. Bu vesileyle Türk Hava Yolları ve Pegasus Hava Yolları’na teşekkür ediyorum. Özetle KKTC turizm ekonomisiyle ilerlemeye, gelişmeye devam edecektir.
Son mesaj olarak neler söylemek istersiniz?
Biz burada asırlardır bir mücadele veriyoruz. Kıbrıs meselesi Türklük meselesidir. İyi günümüzde, kötü günümüzde Türkiye hep yanımızda oldu, hep Türkiye ile beraber hareket ettik. Türkiye Avrupa Birliği üyesi olmadan Kıbrıs Rum Kesimini üye kabul ettiler. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sormaları gerekiyordu; sormadan aldılar. Bu büyük bir haksızlıktır. Biz bunları hep ret ettik. Şu anda yeni yürüttüğümüz siyasette iki ayrı devletin yan yana olabileceği noktasında siyasi duruşumuz var. Bundan sonra da Türkiye ile birlikte hareket etmemiz lazım. Egemen devlet olarak Türkiye ile ilişkiler geliştirebiliriz. Bizim yegane teminatımız Türkiye’nin garantörlüğüdür. Türk askerinin burada caydırıcı gücü devam ediyor. Onun için ben Cumhurbaşkanı olarak Türkiye ile olan ilişkilere çok önem verdim. Önemli olan Doğu Akdeniz’deki varlığımızı, hakimiyetimizi, deniz sahasındaki ve hava sahasındaki varlığımızı sürdürebilmektir.