İPKB ve İSMEP’in yurt dışında da uygulanan bir model haline geldiğini dile getiren İPKB Direktörü Kazım Gökhan Elgin, yaptıkları güçlendirme projeleriyle adeta model ihraç ettiklerini vurguladı.
Başta okul ve hastane binaları olmak üzere yürüttüğü güçlendirme ve yeniden yapım projeleriyle İPKB (İstanbul Proje Koordinasyon Birimi) kamu binalarının güçlendirilmesinde model kurum haline geldi. İPKB, sadece İstanbul’da projeler üretse de yaptıklarıyla hem Türkiye’ye hem de diğer ülkelere esin kaynağı oluyor. İPKB Direktörü Kazım Gökhan Elgin ile bu konudaki uzmanlıklarını, projeleri ve hedeflerini konuştuk.
Türkiye’de insanlar depremi özellikle son yıllarda sıklıkla yaşamaya başladılar. Siz her ne kadar İstanbul Valiliği’ne bağlı bir kurum olarak İstanbul özelinde projeler geliştiriyor olsanız da ortaya koyduğunuz deneyimin ve bilgi birikiminin ülke geneline yayılmasının deprem risklerini azaltmada önemli olduğunu görüyoruz. Bu konudaki görüşlerinizi alarak söyleşiye başlayalım isterseniz…
Deprem bu ülkenin gerçeği. Ülkemizin topraklarının yaklaşık 75’inden fazlası deprem riskli bölgeler. Nüfusumuzun yaklaşık yüzde 85’i 1. ve 2. derece deprem riskli olan bölgelerde yaşıyor. Son 50 yıldır yoğun bir şehirleşme sürecindeyiz. Tabii, şehirleşmeye olan baskı da gerek kaçak yapılaşmayı, ruhsatsız, denetimsiz yapılaşmayı getirdiği gibi, altyapı yetersizliğine ve en önemlisi de depreme dayanıksız yapı stokunun oluşmasına yol açtı. Bu sadece özel binalarda değil, yapı denetiminin yetersizliği ve yapı elemanlarının ve kullanılan malzemelerin yine o gün için standardize olmamasından dolayı kamu binalarında da bu riski büyük ölçüde ortaya çıkardı. İşte bu nedenledir ki Türkiye’nin hem ekonomik açıdan hem de nüfus açısından kalbi olan İstanbul’da oluşabilecek bir deprem sadece İstanbul’u değil, bütün Türkiye’yi etkileyecek. Dolayısıyla İstanbul Proje Koordinasyon Birimi de buna münhasıran özel bir birim olarak İstanbul Valisine bağlı bir birim olarak 2006 yılında kuruldu. Ben de buranın kurucu direktörü olarak görev aldım. 16 yıldır da görevimin başındayım. Bu 16 yılda ben hiçbir zaman motivasyonumu, heyecanımı kaybetmedim. Çünkü ben biliyorum ki bir okulu güçlendirdiğimiz zaman, yıkıp yaptırdığımız zaman en az 1.000 öğrenciyi depreme güvenli hale getiriyoruz. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimize yönelik yaptığımız çalışmalar bizi mutlu kılıyor, motive ediyor ve heyecanlandırıyor. Bu heyecanla arkadaşlarımla beraber kamu binalarını güçlendirmeye, güvenli hale getirmeye devam ediyoruz. Bugüne kadar çok yol aldık. Özellikle biz 1999 öncesi yapılan kamu binaları üzerine yoğunlaştık. Bunun nedeni de yapısal olarak kullanılan malzemelerin standardize olmamasıydı. Bundan dolayı nervürlü demir, hazır beton gibi, perde beton, kolon ebatlarının büyümesi vb. konularda 1998 yılında yeni bir deprem yönetmeliği yürürlüğe girmişti. Dolayısıyla göreceli olarak 1999’dan sonra yapılan binaların daha güvenli olacağı da aşikâr. Biz de bu yönetmelikten önceki binalara yoğunlaştık. Bunların fizibilite analizi dediğimiz sağlamlığını ölçen teknik çalışmalara başladık. Bu teknik çalışmaları da önceliklerini belirlediğimiz binalardan başlattık. Fay hattına yakın daha büyük riskli okullardan başlayarak bu riski bertaraf ettik. Geldiğimiz noktada sayıları belirtecek olursak; 1999’dan önce yapılmış okulların 762’sini güçlendirdik. 360 tanesini de yıkıp yeniden yaptık. Kalan riskli yapılarımızın oranı da yüzde 10. Geri kalan yüzde 10’u önümüzdeki 2 yılda bitirme hedefimiz var. İPKB yaptıklarıyla, başardıklarıyla artık bir marka. Arkadaşlarımızla birlikte bu marka değerini ortaya çıkardığımız için bu kurumun yöneticisi olarak çok mutluyum.
Kamu binalarının deprem risklerinin giderilmesi konusunda ağırlığınızın eğitim ve sağlık kuruluşlarında olduğunu görüyoruz. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?
Aslında biz 2006 yılında kurulduğumuzda, eğitim binaları, sağlık yapıları, yurtlar, sosyal hizmet binaları ve idari binalar olmak üzere beş başlığa odaklanmıştık. Ancak okul binalarının sayıca çokluğu ve öğrenci sayısı dikkate alındığında okullarımız öncelikli hale geldi. Diğer yandan hastaneler yapı itibariyle karar verilmesi zor, işleyen yapılar. Bir hastaneyi kapatamıyorsunuz. Dolayısıyla hastanelerin karar verme süreçleri okullar gibi değil. Biz okulları daha basit yapılar olarak görüyoruz. Okulların bir yere taşınması, tekrar yerine gelmesi, eğitime açılması hastanelere göre çok kolay. Hastanelerin kapanması, başka bir yere gitmesi mümkün değil. Hele de Okmeydanı, Kartal gibi devasa hastanelerin. Onların hizmette kalması lazım. Bu yüzden hastanelerin projesi bile 3 yıl sürdü. Ulaşım planları, taşıma planları, inşaat süresince alınacak önlemler, kapasiteler, geleceğin vizyon hastaneleri olacak olmaları nedeniyle hastanelerin projelendirme aşamasında da çok vakit harcadık ve çalıştık. Çünkü biliyoruz ki bir hastaneyi yaptıktan sonra artık onu değiştiremezsiniz. Ve çok maliyetli olur. Önümüzde 100 yıl yaşayacak hastaneler bunlar. Dolayısıyla projelendirme aşamasında birçok kesimden görüş almak lazımdı. Biz de hemşirelerden klinik şeflerine, hastane yönetiminden doktorlara, il yöneticilerinden bakanlığa kadar görüş alarak hastanelerimizi projelendirdik. O nedenledir ki hastanelerimiz şu an çok beğeniliyor, çok başarılı bulunuyor. Hastanelerimizi depreme karşı güvenli yaparken sismik izolatör teknolojisini kullandık. Böylece hastanelerimiz deprem anı ve sonrasında ayakta kalacak ve hizmet vermeye devam edecek. Aynı zamanda Leed Gold sertifikası alarak çevreci, sürdürülebilir yeşil hastaneler yapma hedefimizi de gerçekleştirdik. Bunun yanı sıra çevresine de değer katan estetik yapılar olmasına dikkat ettik. Bu üçü olmadan olmaz. Bunlar üç sacayağı. Artık bir şehrin kamu binalarını değiştiriyorsunuz. Bu değişim de aslında şehirdeki diğer konutlara örnek olacak. Çünkü insanlar devleti takip ediyor; ne yapıyor diye. Dolayısıyla buradaki memnuniyet de bizim yorgunluğumuza, gayretlerimize değdi diye düşünüyoruz. Yurtlarda da çok hızlı çalıştık. Sağ olsun Kredi Yurtlar Kurumu ile çok hızlı aksiyon almıştık. Yurtların yüze 100’ünü tamamladık. Yine sosyal hizmet binalarının yüzde 70’ine ulaştık. Hastanelerde yüzde 75’i yakaladık. Bunların içinde perifer dediğimiz daha küçük hastanelerden 12 tanesini güçlendirdik. Yine 5 hastanemizi de yıkarak yeniden yaptık.
Güçlendirme yaparken stratejiniz nedir, kıstaslarınız nelerdir?
Güçlendirilen binaların sadece Türkiye’de değil, Amerika’da, Japonya’da, Asya’da da deprem sonrasında ayakta kaldığını görüyoruz. Mesela 1999 Sakarya depreminde, 1964 depreminde hasar gören ve güçlendirilen vilayet konağı binası 1999 depreminde hiçbir zarar almıyor. Bu tür örnekler çok. Tabii, 1999 depremi sonrası yürürlükte bir güçlendirme yönetmeliği olmaması bir kafa karışıklığına ve belki de ehil olmayan ellerce güçlendirme yapılmasına yol açtı. Ama bizim açımızdan yani bu işin ilmini tahsil etmiş mühendisler tarafından yapılan güçlendirmede hiçbir sıkıntı yok. Zaten bunun yönetmeliği 2007’de çıktı. 2018 yönetmeliğinde de bir revizyon oldu. Orada da güçlendirme yönetmeliği genişletildi. Biz de o yönetmeliğe uygun olarak ve dünyada kullanılan yöntemleri kullanarak güçlendirme yapıyoruz. Ve biz tabiri caizse model ihraç ediyoruz. Yani bizden örnek alıp aynı şekilde uygulayan ülkeler var. Hatta önümüzdeki günlerde Hırvatistan’dan bir heyet gelip bizim yaptıklarımızı inceleyecek. Aynı şekilde daha önce de Bangladeş, Filipinler, Pakistan, Hindistan ve diğer ülkeler için de ilham kaynağı olduk. Özetle İPKB ve İSMEP modeli hakikaten incelenmeye değer ve yurt dışında da uygulanan bir model haline geldi.
Ülkemizde bu işi ne aşamaya getirdiniz?
İPKB’nin ülke sathında yaptığı çok önemli işler var. Biz kamu binalarını güçlendirmeye başladığımızda yönetmeliğimiz yoktu. Bu konuda İPKB olarak çok büyük gayretler sarf ettik ve 2007 Deprem Yönetmeliği içerisinde güçlendirmeye ilişkin maddeler de yürürlüğe girmiş oldu. Daha sonra İPKB onun doğru uygulamalarını yaparak ülke sathında güvenilir bir örnek oldu. Ayrıca; eğer güçlendirme maliyeti yapım maliyetinin yüzde 40’ını aşıyorsa, güçlendirme değil yeniden yapım metodunu geliştirdik. Bu dünya literatüründe de yoktu. Artık biz yaptıktan sonra hem ülke genelinde hem yurt dışında bu yüzde 40 oranı kullanılıyor. Dolayısıyla İPKB olarak burada yaptığımız uygulamalar hem yurt içinde hem yurt dışında sıkı takip ediliyor. Hem akademisyenler hem uzmanlar hem de ilgili kuruluşlar tarafından. Ve onlara çok büyük bir know how, tecrübe ve bilgi transferi yapıyoruz.
Şu anda diğer illerde İPKB benzeri bir kurum var mı?
Diğer illerde yok. Bu görüşülüyor. Bir süre önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan deprem komisyonunda yaptığım sunumda İPKB benzeri kurumların kurulması gerektiğini söyledik ama henüz bir gelişme yok. Proje yönetimi yapan, depreme karşı güvenliği önceleyen yereldeki bu tür kurumlar çok önemli. Yerelde kalkınma ajanslarıyla bağlantılı yapılar da olabilir. O modelle beraber hızlı bir şekilde dönüşüm gerçekleştirilebilir. Biz kanunen sadece İstanbul ilinde, İstanbul Valiliğine bağlı olarak çalışıyoruz. Dolayısıyla bizim diğer illerde fiziki olarak iş yapmamız mümkün değil. Ama bilgi paylaşımı, şartname paylaşımı, tecrübe paylaşımı, çalıştaylar ve kılavuzlar hazırlama, yapılan teknik çalışmalara destek olma gibi konularda sürekli istişare ve destekleyici faaliyetlerde bulunuyoruz.
Peki, İPKB bağımsız bir kurum haline gelebilir mi?
Zaten İPKB özel kurulmuş bir birimdir. Birlikte çalıştığımız valilerimize çok teşekkür ediyorum. Şu andaki Valimiz Sayın Ali Yerlikaya’nın vizyonu da bizim önümüzü çok açıyor. Çözüm odaklı olması, vizyoner yaklaşımı, bizi desteklemesi İstanbul’da rahat çalışmamızı sağlıyor ve elimizi kuvvetlendiriyor. Ülke genelinde İPKB benzeri kurumlar için modeller geliştirilebilir. Ama buna devletimiz, hükümetimiz karar verir. Sonuçta nasıl bir model olursa olsun bu tecrübenin ve bilgi birikiminin transferinin ve diğer illere yaygınlaştırılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Geçtiğimiz aylarda Yıldız Teknik Üniversitesi’nin sürdürülebilirlik programı Greenstars kapsamında ödül aldınız. Biraz aldığınız ödüllerden bahseder misiniz?
Biz yeşile, sürdürülebilirliğe, enerji verimliliğine çok önem veren bir kurumuz. Biz bu konulara 2010 yılından beri eğiliyoruz. Yaptığımız güçlendirme projeleri kapsamında biz sadece güçlendirme yapmıyoruz. Çok sayıda yenilik ve renovasyon da yapıyoruz. Bunların önemli bir kısmı da dönüştürme. Mesela kömürle yanan kazanları biz hep doğalgaza dönüştürdük. Binaların çatı onarımlarından dışının mantolanmasına ve enerji tasarrufunun artırılmasına kadar akıllı bina ve çevreci bina mahiyetinde çok şey yaptık. Bu da bize sürdürülebilirlikle ilgili belli sertifikalar ve ödüller getirdi. Mesela yeniden yaptığımız Kartal Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi Amerikan Yeşil Bina Konseyi tarafından verilmekte olan ve dünyanın en prestijli ve en çok kabul gören Leed Sertifikası kapsamında su verimliliği, enerji verimliliği, sürdürülebilirlik, iç hava kalitesi, tasarımda yenilik ve bölgesel önlem kriterleri üzerine değerlendirmeler yapılarak yeşil bina sertifikası olan Leed Gold Sertifikasını almaya hak kazandı. Ayrıca Dünya Bankasının alt kuruluşu olan International Finance Corporation (IFC) tarafından verilen EDGE Sertifikası kapsamında enerji, su ve kullanılan malzemelerin verimliliği konusunda yapılan değerlendirmeler sonucunda EDGE Sertifikanın da sahibi oldu. Böylece dünyada hem Leed Gold Setifikası hem de EDGE Sertifikası alan ilk hastane oldu. Aynı şekilde yeniden yaptığımız Kadıköy Atatürk Fen Lisesi de Leed Platinum Sertifikası aldı, ki Avrasya bölgesinde ilk biz almış olduk. Ayrıca geçen yıl ABD Yeşil Bina Konseyi’nin Avrupa Liderlik ödülünü aldık. Aslında Leed sertifikası genelde özel sektörün yaptığı projelere veriliyor. Biz sürdürülebilir, dayanıklı halka açık binalar yaptığımız için liderlik ödülü aldık. Green Stars da Yıldız Üniversitesi’nin geliştirdiği bir program. Biz Yıldız Üniversitesi ile çok yakın ilişkiler içerisindeyiz. Onların sürdürülebilir çevre programına üyeyiz. Destekliyoruz, onlarla birbirimizi besliyoruz. Böyle bir yapıda sürdürülebilir çevreye katkıda bulunmaya devam edeceğiz.
Yakın zamanda Elazığ Dernekler Federasyonu (ELFED) Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçildiniz. ELFED için sizin yol haritanız nedir?
Elazığ Dernekler Federasyonu Elazığ’ın bir marka değeri aslında. ELFED’i 2013’te 7-8 derneğimizin birleşimiyle kurmuştuk. Daha sonra hemen 13-14 derneğe çıktı. Şimdi de 24 derneği temsil eden bir çatı kuruluş durumunda. Ben iki dönem genel sekreterlik, bir dönem başkan vekilliği yaptım. Çok kıymetli onursal başkanımız Faik İçmeli’nin 9 yıllık görev döneminin sona ermesinden sonra delegelerimizin ve derneklerimizin de uygun görmesiyle bu yıl 22 Mayıs’ta genel başkanlığa seçildim. Hızlı bir şekilde güzel bir yönetim kurulu oluşturarak çalışmalara başladık. ELFED, zamanın ruhunu yakalayan bir sivil toplum kuruluşu. Ben sivil toplum kuruluşlarını çok önemsiyorum. ELFED, hemşeri derneklerinin olağan faaliyetleri dışında bir üst organ olarak proje mantığıyla çalışan bir sivil toplum kuruluşu. Bugüne kadar bu proje faaliyetlerimize Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, İçişleri Bakanlığı’ndan aldığımız destekler var. Birçok kültürel ağırlıklı faaliyetimiz oldu. Özellikle 2023 yılı için, Elazığ’ın plaka numarası da 23 olduğundan, 23 nitelikli ve anlamlı proje oluşturmaya çalışıyoruz. Bunların içeriğini doldurdukça kamuoyuyla paylaşacağız. Benim için nicelikten öte nitelik daha önemli. O yüzden ses getirecek, insanları kucaklayacak, etkili olacak projeler yapacağız.