
Aroma’nın kuruluş felsefesinin doğanın sunduğu kaynaklara sürdürülebilirlik ilkeleriyle değer katarak güvenle tüketilebilecek, kaliteli ve lezzetli ürünlere dönüştürmek olduğunu dile getiren Aroma Genel Müdürü Sefer Kılınç, kuruluş tarihinden bugüne sektöre öncü olmaya devam ederek, perakende pazarında da yeniden liderliği hedeflediklerini vurguladı.
Meyve suyu sektörünün önde gelen markası Aroma, kuruluş yıllarındaki liderliğe tekrar yerleşmenin planlarını yapıyor. Pandemi öncesi dönemin rakamlarını aşmayı hedeflediklerine dikkat çeken Aroma Genel Müdürü Sefer Kılınç ile tarımda yaşanan sorunları ve Aroma’nın hedeflerini konuştuk.
Meyve ve sebzelerin eski tatlarının olmadığından şikayet ediyoruz uzun zamandır. Neden o eski güzel tatları bulamıyoruz artık?
Bunda öncelikle toprağın yapısı ve yağış rejimi etkili oluyor. Meyvelerin tadını belirleyen topraktan aldığı minerallerin bileşimidir. Biz eski tatları bulamıyorsak topraktaki minerallerin türü ve bileşimi değişmiş demektir. İkincisi, eskiden bu kadar tarım ilacı kullanılmıyordu. Kullanılmadığı zaman bu kadar hastalık da olmuyordu. Demek ki doğa da değişiyor ve değişen doğa bize böyle cevap veriyor. Biz de o cevabı ortadan kaldırabilmek adına tekrar ilaçlarla karşılık veriyoruz ve böylece bir kısır döngüye giriyoruz.
Gelişmiş ülkelerde bu iş nasıl yürüyor?
Gelişmiş ülkelerde de gidişat bu şekliyle devam ediyor. Biz geç de olsa o ülkelerden kopyalıyoruz. Ancak şu an güzel bir şey oluyor Türkiye’de. Milli tohum, ata tohumu anlayışı güçleniyor, farkındalık artıyor. Bu eğilimin daha da güçlenmesi lazım. Bugün tarım, en az savunma sektörü kadar stratejik hale geldi. Ben tarımın savunma sektöründen daha önde hareket ettiğini görüyorum. Bundan dolayı da bir şeyi yaparken neleri bozduğumuzu şimdiden analiz ediyor olmamız lazım.
Biz bugüne kadar günü kurtarmak adına mı politikalar geliştirdik?
Üretici geleceği ile ilgili stratejik kararları vermekte sorun yaşayabilir. Otorite uzun vadeli stratejilerle ortaya çıkıp o üreticileri yönlendirmelidir. Ben inanıyorum ki bizim üreticilerimiz bu tarzda doğru stratejiler önlerine konulursa hayır demeyeceklerdir. Diğer taraftan dünyada kartlar yeniden dağıtılıyor. Bu konjonktürde bu stratejilerin devlet tarafından yaratılıp devreye sokulması en az 10 sene alır. Ama biz kriz dönemlerinde dahi stratejik kararları verebilen bir milletiz. Ülkenin ne kadar problemi olsa da biz özel sektör olarak devlete yardımcı olmalıyız. Biz de Aroma olarak aslında tarımda çok önemli bir yerdeyiz. Katma değer yaratan meyveleri topluyoruz ve ihraç ediyoruz. Veya üreticinin elinden alarak bir değer yaratıyoruz. Bu değer zincirinin içerisinde bizim gibi firmaların da katkısı olabilirse çok mutlu oluruz. Gençleri tarıma yönlendirmek, bilinçli ve modern tarım ile hem topraklarımıza sürdürülebilir şekilde sahip çıkmak hem de genç istihdamı bu tarafa yönlendirmek için Tarım Okulu, Meslek Liselerinde Tarım Bölümü açma ve destek olma projelerini başlattık. Ülkemizin verimli ve bereketli topraklarını korumak bilinçli tarımla üretimi desteklemek ve gençlerimize üretimde istihdam oluşturmaları için Akseki Şahinler Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde başlattığımız bu hareketin yayılarak çoğalmasını hedefliyoruz. Biz zaten kendi başımıza bunları yapmaya çalışıyoruz. Ama dediğim gibi devlet bunun başında olmalı ve bizlerden aldığı fikirlerle hareket etmeli ve 10 senelik, 20 senelik stratejileri yaratıyor olmalıdır.
Daha önceki yıllarda organik tarım, ekolojik tarım konularını konuşuyorduk. Gelinen noktada bu konularda bir ilerleme sağlandı mı, yoksa sadece söylemde mi kaldı?
Bunlar güzel kavramlar. Ancak bunları yönetebilecek miyiz, bunları kontrol edebilecek miyiz? Örneğin; organik tarım yapılabilmesi için birçok ölçütün, koşulun yerine getirilmesi gerekiyor. Tamam, bunları yapalım ama bunun kontrolünü kim yapacak? Bizim bu kavramların altını doldurup doğru yönetebiliyor olmamız lazım. Organik tarım ve benzeri kavramlar sadece pazarlama kavramı gibi kullanılmamalı, tüketiciler de aldatılmamalıdır. Öte yandan genel olarak tarım ve hayvancılıkta gelişim gösterebilmemiz için devletin her köye bir ziraat mühendisi ve veteriner ataması uygulaması yeniden hayata geçirilmelidir. Ben bunun çok faydalı olacağına inanıyorum. Ayrıca çiftçinin hem verimli üretim yapabilmesi hem de gelirini artırabilmesi için kooperatiflerin oluşturulması lazım.
Kooperatifler faydalı yapılar ama kooperatiflerin yıllar içinde işlevini yitirdiğini ve farklı misyonlara hizmet ettiğini görüyoruz. Biz kooperatifleri doğru yönetemiyoruz…
Kesinlikle katılıyorum. Nasıl savunma sanayi siyasetten ayrı tutulması gereken bir sektörse, tarım sektörü de aynı şekilde siyaset üstü bakılması gereken bir sektördür. Biz işlere iyi niyetle başlıyoruz ama doğru yönetemediğimizden dolayı sıkıntılı sürece giriyoruz. Çiftçimiz devlet iradesiyle birlikte kooperatifler şeklinde örgütlenmeli üretim gücünü satış gücüne çevirmelidir. Eskiden imece denen bir kavram vardı; çalışırken, üretirken imece yapabiliyorsak satarken de yapabilmeliyiz. Geçmişte hatalar yapıldı. Ama bu hatalardan ders çıkarıp artık doğruları yapalım.
Siz Aroma olarak Türkiye’ye mal olmuş bir markasınız. Her markanın bir hikayesi var, her markanın buna göre bir yol haritası ve hedefleri var. Siz sürdürülebilirlik ilkesini Aroma özelinde nasıl değerlendirirsiniz?
Aroma bir aile şirketi ama Duruk Ailesi yönetimi tamamen profesyonel yöneticilere devretmiş durumda. Firma 1968 yılında kuruldu. Gerçekten çok başarılı bir marka yaratıldı. Kuruluş amacı üreticilerin meyvelerini değerlendirmek ve katma değer yaratarak, üreticilere, firmaya ve ülkeye katkı sağlamaktı. İkincisi; toprağın meyvelerini kaliteli ve lezzetli ürünleri çocuklarımıza ve insanlığa sunmak için kullanıyoruz. Sonrasında da çevreye duyarlı, sürdürülebilirliği temel alarak üretim yapıp, atıklarımızı da değerlendirmek üzerine kurgumuz var. Şu anda ana hedefimiz kuruluş dönemindeki hem kalitede hem de çevreye duyarlı üretimdeki birincilik konumuna yeniden yerleşmektir. Şimdi de 1 numaralı firma olmak adına tüm planlarımızı yaptık. Atık oranımızı çok azalttık. Kalite ve Güvence standartlarımız yüksek ve bu standartları istikrarlı şekilde sürdürüyoruz. Çiftçilerle empati kurarak onların daha verimli üretim yapmaları adına çalışıyoruz.
Bu yıl ürün gamınıza neleri kattınız?
Bu sene aslında güzel bir yıl oldu. Farklı meyveleri bir araya getirerek, lezzeti ön planda tutan keyifli karışık meyveli içeceklerimizi portföye kattık. Farklı tüketici segmentlerinin beklentilerini karşılayan Vitaminli Fonksiyonel içeceklerimizle yeni kategorilere giriş yaptık. İlk defa limonatayı 330 ml çevreci ve pratik karton ambalajda sunduk, çok güzel bir lezzet yakaladık. Bir ay içerisinde dört-beş ürünü tekrar farklı tatlarla sisteme vereceğiz. Çok ilginç bir ürün daha yapıyoruz. Çok güzel bir acısı olan sebze suyu karışımı üreteceğiz. Görüntüsü şalgam suyuna benzeyecek. İçinde siyah havuç, kırmızı pancar ve birkaç sebze suyu daha olacak. Bunun yanı sıra sürdürülebilir bir dünya misyonu ile pH 8,15 değerindeki doğal kaynak suyumuzu doğada yenilenebilir kaynaklardan sorumlu şekilde üretilen ve geri dönüşümü kolay karton ambalajda sunan ilk firma olduk.
Bu fikirler Ar-Ge’den mi, yoksa müşteri geri beslemelerinden mi geldi?
Çok güzel bir soru. Aslında bu iki biçimde de olabiliyor. Pazarlama ve AR-GE ekiplerimiz uluslararası fuarlara gidiyor. Dünya trendlerine bakıyor. O trendleri Türkiye pazarıyla kıyaslıyor, tüketici araştırmaları yaparak beklentiyi anlıyor ve diyor ki: Gelecek bu ürünlerde. İkinci aşamada birçok iş ortağımız, bayilerimiz, tüketicilerimizden gelen geri dönüşler oluyor. Ar-Ge ve satış departmanları kendi aralarında konuşarak bu bilgilere göre yeni tatlara sahip yeni ürünler hazırlayıp tüketiciye sunuyorlar. Bana göre iki tarafın buluşması ve aynı anda hareket ediyor olması lazım. Birbirilerini bekledikleri anda iş çıkmıyor. Son dönemde sağlık ürünleri ön plana çıktı. İnsanlar sağlık ürünlerine çok önem veriyor.
Diğer taraftan ambalajlar plastik mi, cam mı, karton mu olsun diye tartışmalar var. Sağlıklı ambalaj derken hangi ambalajlar tercih edilmeli ürünler için?
Önce çevreye ve insan sağlığına karşı duyarlı olmak gerekiyor. Bu açıdan tartışmasız en doğru ambalaj cam. Ama camın da öncelikle yüksek bir maliyeti var. Bu maliyete karşı biz tüm ürünlerimizi cam ambalaja koyabiliriz ama her tüketici bu maliyetleri ödeyemeyebilir. Bu yüzden alternatif geliştiriyor olmamız lazım. İkincisi; camın kırılganlığı taşınırlığını olumsuz etkiliyor. O yüzden kullanım kolaylığı ile tüketiciye başka bir alternatif gösterebiliriz. Şu anda meyve suyu sektöründe özellikle karton ve cam ön planda. Meyve sularının yüzde 80-85’i karton kutulara, kalanı da cam şişelere doluyor.
Peki, bu yılı nasıl geçiriyorsunuz?
Bu yıl hedefler dahilinde bitecek gibi görünüyor. Çok zorlu bir yıl ama marka gücümüz, satış ve pazarlama teşkilatımız ve üretim gücümüzle hedeflerimizi tutturacağız. Bu yılın hedefleri 2019 yılının üzerinde sonuçlar elde etmektir.
Son dönemde sanayiciler finansmana erişimde sıkıntılar yaşıyor. Siz bu dönemde neler yaşıyorsunuz?
Bu, tedarik probleminden sonra en büyük problemlerimizden bir tanesi. Gerçekten bizim gibi firmaların çoğu çalışmalarını işletme kredileriyle sürdürmek zorundadır. Var olan durumda özel bankalardan açık olan kredi limitlerimizi dahi kullanamayacak duruma geldik. Devlet bankalarında da ne kadar iyi niyetli olsalar da paranın olmayışı sebebiyle krediye ulaşmamız mümkün olmuyor. Bunun acilen çözüm bulması lazım. Faiz oranlarından bahsetmiyorum bile. Krediye ulaşmak önemli. Buna ulaşmanın maliyeti çok önemli olmuyor. Tüm sanayiciler bu durumda. Ekonomiyi rahatlatmak için bankaları da sanayi firmalarına kredi vermeleri için zorlamak lazım. Zorluklara rağmen bizler dirayetli olarak bu sistemi en yukarıya doğru taşımak durumdayız. Aroma olarak da bizim gayemiz sağlıklı ürünleri tüketiciye en düşük maliyetle ulaştırmak. Bunun için de elimizden geleni yapıyoruz. Bu ülkeyi ayakta tutacak insanlar da bizleriz. Bu zor durumları hep beraber aşacağımızı düşünüyoruz.