Yaklaşık 100 ülkeye ihracat yapan Tat Bakliyat’ın Türkiye’nin en büyük ihracatçı firmaları arasında yer aldığına dikkat çeken Tat Bakliyat Genel Müdürü Tuba Memiş, enflasyon etkisi olsa da gerek ciro gerekse ihracat rakamlarına bakıldığında başarılı bir sene geçirdiklerini söyledi.
Bakliyat ve hububat sektörünün lider firmalarından birisi olan Tat Bakliyat sektördeki üretim, ihracat ve ciro büyüklükleriyle dikkat çekiyor. Sektörde ilklere de imza atan firmanın hedeflerini Genel Müdür Tuba Memiş ile konuştuk.
Firmanızın gelişimini kuruluşundan bugüne kısaca anlatabilir misiniz?
Firmamız Memişoğlu Tarım Ürünleri’nin temelleri Muş’ta 1977 yılında atıldı. Ana iş alanımız bakliyat ve hububat ürünleri ticareti. Ana markamız Tat Bakliyat. Babam ve amcalarım şirketi 1989 yılında bakliyat sektörünün kalbi Mersin’e taşıdılar. O yıldan bugünlere kadar yapılan ciddi yatırımlarla şu an Türkiye’nin ve aynı zamanda dünyanın en büyük kapasiteli bakliyat ve hububat firmalarından biriyiz. Yaklaşık 4 bin ton günlük üretim kapasitemiz var. Edirne, Mersin, İstanbul, İzmir ve Kırgızistan’da dokuz fabrikada üretim yapıyoruz. Bunların ikisi çeltik fabrikası, ikisi mercime fabrikası, ikisi bulgur fabrikası, biri bezelye kırma fabrikası, biri eleme biri de paketleme fabrikasıdır. Ayrıca, hazır çorba tesisimizde var. Kapasitemizin Yüzde 50’si yurt içi pazara, yüzde 50’si de ihracata gidiyor. Yaklaşık 100 ülkeye ihracat yapıyoruz. Türkiye’nin en büyük ihracatçı firmaları arasında yer alıyoruz. Yine uzun yıllardır İstanbul Sanayi Odası’nın İSO 500 sıralamasında yer alıyoruz.
İstihdam politikanız nedir?
Bizim şu an 800’e yakın kendi çalışanımız var. Merkezimiz Mersin’de, üretim tesislerimizin çoğu Mersin’de. Yönetim burada, ihracatı da buradan yapıyoruz. Edirne Uzunköprü’de bir çeltik fabrikamız var. İstanbul’da bölge müdürlüğümüz var. İzmir’de Çiğli Organize Sanayi Bölgesinde bölge müdürlüğümüz var. Türkiye’nin her yerine bayilerimiz aracılığıyla ulaşıyoruz.
Peki, siz ikinci jenerasyon olarak ne zaman devreye girdiniz?
Ben 2006’dan beri işin başındayım. Babam Şerafettin Memiş de Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO olarak halen işin başında. Bizim hala onun tecrübesine çok ihtiyacımız var. Babamın kardeşleri de hala işlerinin başındalar. Biz 5 kardeşiz; dördümüz şirkette aktif olarak görev yapıyor. Onun dışında kuzenlerim de var şirkette. Bazılarımız mezuniyetlerinden sonra kendi işlerini yapmak istediler. Bu konuda ailede bir zorlama olmadı hiçbir zaman. Şirkette kalmak isteyenler de görevlerinin başında. Ben Ege Üniversitesi mezunuyum. Mezun olduktan sonra New York Üniversitesi’nde işletme eğitimi aldım. Türkiye’ye döndükten sonra da direkt iş hayatına başladım. Bütün departmanlarda kısa süreli çalıştım. Daha sonra dış ticarete odaklandım. Bunun dışında kurumsal iletişimden de sorumluyum.
Rusya-Ukrayna savaşı tarımda ülkelerin kendine yetebilmesinin önemini bir kez daha ortaya çıkardı. Türkiye olarak bu konuda maalesef biraz geriledik. Bazı tarım ürünlerinde net ithalatçı konumundayız artık. Siz sektörünüzü de içine alacak biçimde bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Açıkçası bakliyat konusunda biz ülke olarak kendimize yetiyoruz. Bizim ürün ithal etmemizin nedeni ihracat yapabilmektir. Mesela kırmızı mercimeği dahilde işleme rejimi kapsamında ithal edip, işleyip Afrika’ya, Orta Doğu’ya, Avrupa’ya ihraç ediyoruz. Biz 100 ülkeye yaptığımız ihracatı bu şekilde gerçekleştiriyoruz. En önemli ihraç kalemlerimizden biri kırmızı mercimek. Kanada mercimeği işleyecek fabrikası az sayıda olduğundan ürünü hammadde olarak satıyor. Biz de bu ürünü ithal edip, işliyoruz ve lojistik avantajımızı da kullanarak yakın bölgelerdeki ülkelere satıyoruz.
Peki mercimekte kendimize yetiyorsak, market raflarında yabancı ürünler neden var?
Biz hem yerli hem ithal ürün satıyoruz. Tabii, ikisinin fiyatı farklı. Sonuçta satışta tüketicinin tercihi belirleyici oluyor. Kanada’nın geniş arazileri olduğu için mercimeği daha ucuza mal edebiliyor. Dolayısıyla biz de Kanada mercimeğini ithal ediyoruz. Aynı zamanda yerli mercimeği de ihraç ediyoruz bazen. Onun lezzetini bilenler ekstra para ödüyorlar. Mercimekte böyle bir durum var. Pirinçte de aynı şekilde. Yurt dışından getirdiğimiz pirinçleri daha ekonomik fiyatla sunuyoruz. Yurt içinde ayrıca Osmancık ve baldo pirinçlerimizi satıyoruz. Diğer taraftan son üç yıldır yerli nohut rekoltesi çok yüksek çıktı, biz de nohut ihraç ettik. Biz Memişoğlu Tarım Ürünleri olarak en çok nohut ihraç eden firmayız. Tabii, üretim fazlaysa ihraç ediyoruz. İhracat çiftçilerimiz için de çok önemli aslında. Çünkü çiftçi ihracat garantisi olduğunda daha fazla ürün ekmek istiyor.
Sözleşmeli tarıma nasıl bakıyorsunuz? Sizde var mı böyle uygulama?
Biz ürünü çok sayıda çiftçiden toplayan aracılardan alım yapıyoruz. Bizde sözleşmeli tarım uygulaması yok. Ama sözleşmeli tarıma olumlu bakıyorum. Bunun örneklerini popcorn üreten firmalarda veya çeltik alımı yapan firmalarda görüyoruz. Sözleşmeli tarım hem profesyonellik katıyor hem de çiftçiye alım garantisi veriyor.
Ama son dönemde çiftçilerimiz maliyet artışlarından dolayı çok şikayetçi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, ama bizim üretimden vazgeçmememiz lazım. Çiftçilerimiz çok değerli bizim için. Onlar ne kadar üretirse biz de o kadar varız. Ne kadar çok ürün çıkarsa biz de o kadar çok mal işleriz ve satarız, tüketici de daha ucuza tüketir. Herkes için kazan-kazan olur.
İç piyasada da oldukça yaygın bir satış ağınız var sanırım…
Evet, biz CarrefourSA ve Migros Grubu ile yoğun çalışıyoruz. Bunun dışında BİM, A101, ŞOK gibi firmalara da çalışıyoruz. Kapasitemiz büyük olduğu için bu tür firmalarla çalışıyoruz yoğun bir şekilde. Türkiye’nin tüm bölgelerine de kendi alt bayilerimiz aracılığıyla dağıtım da yapıyoruz.
Peki, pandemiyi de konuşacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
Biz o dönem gıda firması olarak bildiğiniz gibi sofraların vazgeçilmezi hububat ve bakliyat ürünleri olduğu için bizim ürünlerimize çok ciddi talep oldu. Kapanmanın ilk aylarında biz çok yoğun çalıştık.
Fiyatlar sizde de zirve yaptı mı?
O dönemde fiyatlar çok yükselmedi. Fiyat yükselişleri arza da bağlı. Yani dünyada az üretilmişse fiyat yükseliyor. Bizim ürünlerimizde rafta olmama durumu olmadı. Tedarikte Türkiye’de hiçbir sıkıntı yaşanmadı, biz çok yoğun çalıştık o dönemde. Bizimle çalışan marketler zaten memnun kaldılar. Biz yüksek kapasiteli çalıştığımız için o dönemdeki talebi karşılayabildik. Bizim için büyüdüğümüz, satışlarımızın arttığı bir dönem oldu. Tabii ki dünyanın yaşadığı olumsuzlukları daha sonra herkes yaşadı. Ama pandemi dönemi gıdacılar için iyi bir dönemdi açıkçası, özellikle temel gıda ürünleri için.
İhracat pazarlarınıza yeni kattığınız ülkeler var mı?
İhracatta mevcut ülkelerle devam ediyoruz. Yeni ülke hatırladığım kadarıyla olmadı. Ama tabi biz çok geniş bir piyasaya çalışıyoruz. Biz hiçbir zaman tek bir piyasaya odaklanan bir firma olmadık. Bizim sektörümüzde mesela; sadece Orta Doğu ülkelerine çalışan firmalar var. Ama bizim çok geniş bir pazarımız var. Hem yurt içinde hem yurt dışında… Biz bunun dışında Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programının ana tedarikçisiyiz. Bu program kapsamında Ukrayna ve Suriye’ye giden yardımlarda önemli bir tedarikçiyiz.
Tarım sektörünü teşvik etmek ve daha cazip hale getirmek için neler yapılmalı sizce?
Tarımın önemi dünyada ve ülkemizde daha iyi anlaşıldıkça profesyonellerin tarıma daha fazla yatırım yapacağına inanıyorum. Ben bu alanda olumlu adımlar atıldığını Türkiye’de de görüyorum açıkçası. Dünyayı daha iyi bilen çiftçilerimiz var artık. Önümüzdeki dönemde bilime ve teknolojiye daha fazla ağırlık vermemiz, daha planlı üretim yapmamız bize avantaj sağlayacaktır.
Biraz da sektör ile ilgili temel sorunları da konuşacak olursak neler söyleyebilirsiniz?
Biz yatırım teşviklerini kullanıyoruz. Ama tarıma dayalı bir sektörün içinde olduğumuz için üretim yetersiz olduğunda ithalat yapmak zorunda kalıyoruz. Bunun dışında ihracat yaptığımız ülkelerde siyasi problemlerden dolayı sıkıntılar olabiliyor. Mesela; Suriye’ye ihracat yapıyorduk, savaş çıkınca yapamaz olduk. Ukrayna-Rusya savaşı aynı şekilde sorun yaratıyor. Lübnan bizim için önemli ülkelerdendi; oradaki ekonomik krizin etkileri çok ciddi oldu. Şimdi de dünya genelinde bir resesyon bekleniyor. Bu herkesin bildiği bir şey.
Bu ekonomik durgunluğu nasıl yönetmek gerekiyor sizce?
Türkiye’de hızlı arar verme yeteneği ve çalışkan insanları olan bir ülke. Bu, büyük bir avantaj. Ayrıca Avrupa’da yüzde 3-4 enflasyon hayatın durması gibi bir etki yaratırken biz enflasyonla yaşamaya alışkınız. Ben dünyada, özellikle Avrupa’da ciddi bir resesyon bekliyorum. Ama Türkiye ekonomisinin önümüzdeki yıllarda da büyüyeceğini düşünüyorum. Ben olumlu bakmayı tercih ediyorum açıkçası.
Peki, bu yılı nasıl sonlandırıyorsunuz?
Tabii ki birçok üründe fiyat artışları oldu; hem döviz kurunun hem de enflasyonun etkisinden dolayı. Aslında dünyada da birçok ülkede enflasyon var. Ondan dolayı her şirkette olduğu gibi bizim de satış cirolarımızda geçen yıla göre artışlar oldu. Biz geçen yılı yaklaşık 2,5 milyar TL ciroyla kapattık. Bu yıl da 4,5 milyarlık ciroyla 10 ayı bitiriyoruz. Güzel bir sene bizim için.