
Bankacılık krizi belirsizliği içinde, piyasa beklentisi doğrultusunda 25 baz puanlık faiz artışına giderek faizi yüzde 5,25 seviyesine çıkartan Fed’in, haziran ayında gerçekleştireceği FOMC toplantısında da yine piyasa beklentisi çerçevesinde faiz artışına ara verip vermeyeceği piyasalar tarafından merakla bekleniyor. Fed Başkanı Jerome Powell, Mayıs ayı başında gerçekleşen Fed kararı sonrası ‘’faiz artırımlarında sona yakın veya sonda olunduğunu’’ hissettiklerini belirtmesine karşın, enflasyonda da yüzde 2’lik hedeflerine bağlı kaldıklarının altını çizdi. Powell ayrıca bu hedef çerçevesinde bankacılık krizinden kaynaklı kredilerde ne kadarlık bir sıkışmanın, faiz artırımlarının yerini alabileceğinin öngörülmesinin zor olduğunu ve belki de en önemlisi, resesyon olasılığının masadan kalkmadığını ifade etti.
Powell’ın konuşması sonrası gelen ABD TÜFE verisi, aylık bazda piyasa beklentisi doğrultusunda gelirken, yıllık bazda ise yüzde 5 olan piyasa beklentisinin altında, yüzde 4,9 seviyesinde gerçekleşti. Ayılık bazda enflasyon kalemlerindeki kırılmaya baktığımızda ise enerji kalemindeki artışın dikkat çektiği görülüyor. Enerji fiyatlarının Mayıs ayında, Nisan ayına göre düşüyor olması, bankacılık sistemindeki sıkıntıların devam etmesiyle birlikte kredilerde daralma beklentisi ve TÜFE verisinin psikolojik sınır olarak görülen yüzde 5’in altına düşmesi Fed’in faiz artırımlarını durdurabileceği yönündeki beklentileri artırdı.
Geçtiğimiz hafta Fed konferansında konuşma yapan Powell, faiz artışlarını durdurma konusunda yeterli ilerlemenin henüz sağlanmadığını belirten Dallas Fed Başkanı Lorie Logan gibi şahin tonda açıklama yapan Fed yetkililerine atıfta bulunarak ”Buraya kadar geldikten sonra, dikkatli değerlendirmeler yapmak için verilere ve gelişen görünüme bakmayı göze alabiliriz” ifadelerini kullanarak önümüzdeki ay faiz artışlarını durdurabileceğinin sinyalini verdi. Powell’ın konuşması sonrası 14.06.2023 tarihinde gerçekleşecek FOMC toplantısında piyasalar %66 ihtimalle faizin sabit bırakılmasını, %34 ihtimalle ise faizin 25 baz puan artırılarak yüzde 5,5 seviyesine çıkacağını fiyatlıyor. Yılın geri kalan toplantılarına yönelik beklentilere baktığımız zamanda, piyasaların yılın sonuna doğru faiz indirimlerini fiyatlamaya başladığını görüyoruz.
Enflasyonun ABD halkı için ne kadar önemli olduğunu, Fed’in yaklaşık 12 bin kişinin katılımıyla geçtiğimiz yılın sonbaharında gerçekleştirdiği “ABD Hanehalkı Ekonomik Refahı” raporunda öne çıkan sonuçlar ortaya koyuyor. Raporda, yetişkinlerin yüzde 33’ü gibi önemli bir bölümünün enflasyonu ana finansal zorluk olarak gördükleri belirtiliyor. Bu da tabi Fed’in neden enflasyonu düşürmek için elini çabuk tutmak istediğini gösterir nitelikte.
Fed’in 14 Haziran tarihinde gerçekleştireceği toplantıda resesyona yönelik beklentiler, bankacılık sektöründe oluşabilecek olası kredi koşullarındaki daralma ve faizlerin düşme eğiliminde olması faiz kararında belirleyici olurken, Fed’in faiz oranlarını önceden öngörüldüğü seviyelere kadar çıkarmayabileceği yönündeki beklentilerini güçlendirdi. Buna karşın ise ABD’de işsizlik oranındaki düşüş ve saatlik kazançlardaki artış, ekonominin canlı kaldığına dair sinyaller vermeye devam etmesine ek olarak petrol arz ve talebinde oluşabilecek dengesizliklerin enerji fiyatlarında artışa neden olabileceği beklentisi, şuanda bile bütünlük oluşturamayan Fed üyelerinin kararlarında etkili olabilir. Bu da önümüzdeki dönem için, sanılanın aksine belirsizliklerin ağırlıkta olduğu bir dönemin kapılarını aralayabilir.