İnsan yaşantısının başat unsuru olduğu gibi hukukun da dinamikleri mevcuttur ve değişime, gelişime en önemlisi ihtiyaçlara cevap verme gibi görevlerinin ifası hasebiyle İş Hukukunun da kendine özgü bir yaptırım sistematiği söz konusudur.
Nitekim, yaptırımlar başlı başına hakkın iadesi için yeterli olmayıp uygulamada sözleşme özgürlüğü adı altında hukuka aykırı iş sözleşmeleri bolca karşımıza çıkmaktadır. Bu makalemizde başlı başına yaptırımlara değinilecek, uygulamaya ilişkin eleştirilerimiz daha sonra ele alınacaktır.
I.HUKUKİ YAPTIRIMLAR
1.İşverenlere uygulanan yaptırımlar
Özel hukuk yaptırımları genellikle, hukuka aykırı işlemin geçersiz sayılması, işçilere verilen zararlar nedeniyle tazminat ödenmesi ve eski halin iadesi biçiminde karşımıza çıkmaktadır.
İş Hukuku, tazminatlar hususunda diğer yaptırım sistemlerinden daha farklı bir tablo çizmektedir. Genel sorumluluk haksız fiil ve akde aykırılık sonucu zarara uğrayanın zararının tam tazminini ve zararın gerçekleşmiş olması şartını iktiza ederken iş hukukunda bazı hallerde bu esastan uzaklaşılmış ve yer yer götürü usulü uygulanmıştır. Örneğin ihbar ve kötü niyet tazminatlarının miktarı, sırasıyla bildirim sürelerine ilişkin ücret veya bunun üç katı olarak götürü biçimde öngörülmüştür(İK 17/4, 6). Bu noktada bilinmesi gerekir ki hukuk hiçbir zaman mutlak eşitliğin koruyucusu olmamıştır. Salt adaletin sağlanması için yer yer pozitif ayrımcılıklar yapılarak maddi gerçeğe en uygun şekilde hakkın iadesinin sağlanması hukukun felsefesini oluşturmaktadır. Iş hukuku özelinde ise, yer yer diğer mevzuatlardan farklı bir sorumluluk ilkesinin esas alınmış olması şüphesiz üzerinde mesleki otorite sahibi olan işverene karşı işçiyi korumak, hiçbir zararı olmasa dahi asgari tazminat ve benzeri yollarla dengeyi sağlamak arzusunun ürünüdür. Tabi götürü usulünün ikinci işlevi olarak caydırıcı bir niteliği haiz olduğunu da belirtmek gerekir.
Eski halin iadesi her ne kadar doktrinel bağlamda anlatılagelmekte olsa da iş hukuku bağlamında uygulanabilirliği oldukça az bir yaptırım türüdür. Kendisini daha çok borçlar hukukunda gösteren bu yaptırım türünün özelliği, konusunun genel itibariyle bir yapma borcunu oluşturuyor olmasından kaynaklıdır. Yapma borcu cebren ifa ettirilemeyeceği için bu borcun tazminata dönüşmesi gerektiği kural olarak kabul edilmektedir. Bu kurala zaman içinde istisnalar getirilmiş olsa da Borçlar Hukukunda geçerliliğini sürdürdüğü söylenebilir.
2.İşçilere uygulanan yaptırımlar
İş hukukunda işçilere uygulanan yaptırımlar esas itibariyle iş akdinin geçersizliği, tazminat ve işten çıkarmadır. İş mevzuatında işçilerin işverene verdiği zararlara ilişkin genel kurallar düzenlenmiş değildir. Buna karşılık, TBK 400/1 uyarınca işçi işverene kusuruyla verdiği her türlü zarardan sorumludur demektedir. İkinci fıkrada ise işin tehlikeye yatkın olması hususunda işçinin hafif kusuruyla verdiği zararlardan sorumlu olmadığı hususu düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere işverenin tazminat yükümlüğü büyük oranda kusura dayalı değilken işçinin tazminat yükümlülüğü ise bunun aksine genel kusur sorumluluğu ilkesine dayandırılmıştır. İşçinin otorite altında oluşu ve işverene nazaran daha çok korunma ihtiyacının hasıl oluşu sebebiyle 4587 sayılı İş Kanunu ve 6098 Sayılı Borçlar Kanununda ikili bir denge kurulmuştur.
İşçilere uygulanabilecek diğer yaptırım ise işten çıkarmadır. İş kanununda sayılı şartların gerçekleşmesi halinde haklı sebeple işçinin iş akdine son verilebilmektedir. Davranışlarıyla haklı fesih nedeni yaratan( İK 18/1). Aynı şekilde işçinin ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırı davranışı nedeniyle iş akdini haklı fesh eden(İK 25/2) işverenin işçi aleyhine tazminat hakkı saklıdır( İK 26/2).
III.İDARİ YAPTIRIMLAR
İdari yaptırımlar karakteristik olarak hukuki yaptırımlardan birçok yönde ayrılmaktadır. Hukuki yaptırımlarda bir yargısal süreç söz konusuyken idari yaptırımlar için bu söz konusu değildir. Yasaların yetki verdiği durumda bir yargı kararına ihtiyaç olmaksızın, bizzat kendine has usullerle kararlaştırdığı ve uyguladığı yaptırımlardır. Dolayısıyla, hukuki ve cezai yaptırımlara oranla sürat ve etkinliği sağlayabilme üstünlüğüne sahiptir.
İdari yaptırımlar kural olarak işçiyi korumakta ise de idarenin yargı organının aracılığı olmaksızın bizzat yaptırım uygulaması kuvvetler ayrılığı ve yargı işinin yargı organı tarafından şahsen yerine getirilmesi ilkesine ters düşebileceği gibi bu bağlamda savunma hakkına tecavüz edeceği, kişi temel hak ve özgürlüklerine aykırılık teşkil edeceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Nitekim, İdari yaptırımlar kamu adına iş müfettişleri tarafından tespit edilmekte ve uygulanmaktadır. Bu yaptırımlar mutlaka önceden yasayla öngörülmüş olmalı ve idarenin herhangi bir yargısal prosedür izlenmeksizin uyguladığı idari yaptırımlara muhatapları tarafından itiraz hakkı tanınmalıdır. Aksi taktirde Anayasa ve modern hukuk ilkelerine zıt düşeceği izahtan varestedir.