Alfemo Genel Müdürü Hakan Bahar, “Öncelikle operasyonel süreçlere odaklıyız. Yurt içindeki satış noktası sayımızı 60’tan 70’e çıkardık. 2025’te ise mağaza sayımızı 100’e çıkarmayı ve gelirlerde iki kat artışı hedefliyoruz. Satış yaptığımız ülke sayısını da 20’den 35’e çıkaracağız” dedi.
İzmir merkezli tesislerinde modern ve otomasyona dayalı sistem ile modüler ve döşemeli mobilya ve yatak üretimi gerçekleştiren Alfemo, hem yurt içinde hem de yurt dışında geniş bir müşteri kitlesine hizmet veriyor. Tasarım merkezine yaptığı yatırımlarla fark yaratan marka, beş kıtada 100 binden fazla haneye insan sağlığına ve çevreye duyarlı ürünler sunuyor. Alfemo Genel Müdürü Hakan Bahar, geniş ürün gamıyla global pazarlarda Türk mobilya sektörünün önemli temsilcilerinden biri olarak faaliyet göstermeye devam edeceklerini söylüyor.
Şirketin TMSF’den devri gerçekleştikten sonra organizasyonel anlamda ilk icraatlarınız neler oldu?
Şirketi TMSF’den devraldığımız andan itibaren öncelikle operasyon kaslarımızı güçlendirmeye odaklandık. Reklama geçmeden ve sahaya çıkmadan önce fabrikanın operasyon kaslarını güçlendirmemiz gerekiyordu. Bunun için de önce çalışanlarımıza, tedarikçilerimize ve tüm paydaşlarımıza hedeflerimizi aktardık. Genel Müdüre direkt bağlı yönetim kadrolarımızı sektörde tecrübeli ve donanımlı çalışanlarla yeniledik. Marka çok kuvvetli bir marka olsa da bir tasarım merkezi ya da bir AR-GE merkezi yoktu. Orada da yeni ürünleri devreye alma süreçlerimizi yeniden fazlara ayırıp güncelledik.
Modernizasyon kapsamında TopSolid’Wood CAD/CAM çizim programını devreye alarak süreçte %70 zaman kazandık. Daha sonra Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı denetimlerini başarıyla geçtik ve onaylı bir tasarım merkezi haline geldik. Bu bir buçuk yılda satış ve pazarlama süreçlerimizde reorganizasyona giderek sektörden tecrübeli ve donanımlı transferler yaparak tüm ekibimizi yeniledik. Böylelikle fabrikamız her türlü siparişi karşılamaya hazır hale geldi.
Yurt içi ve yurt dışındaki satış noktalarının sayısı TMSF devri sonrasında nasıl değişti?
Şirketi devraldığımızdan bu yana öncelikle operasyonel süreçlere odaklanıyoruz çünkü yatırımcının güvenini geri kazanmak ve yeni bir heyecan yaratmak zaman alıyor. 1,5 yılda 12’si tam koleksiyon olmak üzere toplam 42 yeni ürün lansmanı yaparak kreasyonumuzu güncelledik. 2023 yılının Eylül ayında Almanya MOW Fuarı ve 2024 yılının Ocak ayında İstanbul Mobilya Fuarı olmak üzere iki fuara stant açarak katılım sağladık. Yurt içindeki satış noktası sayımızı 60’tan 70’e çıkardık. 2025’te ise mağaza sayımızı 100’e çıkarmayı ve gelirlerde iki kat artışı hedefliyoruz.
İhracatta Avrupa, Kuzey Afrika, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya, Balkanlar ve Amerika pazarlarına odaklanarak satış yaptığımız ülke sayısını da 20’den 35’e çıkaracağız. Öncelikli hedefimiz bu. Böylesine güçlü 27 yıllık bir markanın Türkiye’de en az 250 satış noktası olması gerekir. Hedefimiz beş sene içinde bu sayıya ulaşmak. İstanbul’un her ilçesinde olmamız gerekiyor, Avrupa’da her yerde olmamız gerekiyor. Sınır değerde olmamızı 2016’dan 2023’e kadar olan dönemin markayı her anlamda yıpratmasına bağlıyorum.
Arap coğrafyası (Körfez Ülkeleri diyebilir miyiz?) ve Avrupa’nın tercihleri ve kullanım alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Bu entegrasyonu nasıl sağlıyorsunuz?
Biz Irak’a, Lübnan’a ya da Romanya’ya özel ürünler yapmıyoruz. Türkiye’de ne satıyorsak oralarda da aynı ürünleri satıyoruz ve çizgimizi bozmuyoruz. Hem yaş hem de ekonomik olarak her kesime hitap etsek de bunların her birinde çizgimizi koruyarak devam ediyoruz. Müşteri ekonomik ürün de alsa premium ürün de alsa “Alfemo aldım” demeli ve bizden 10 yıl boyunca satış sonrası hizmet görmeli. Bununla birlikte belli bir ölçekte olmak kaydıyla özel proje taleplerini de karşılayabiliyoruz.
Yaşam alanlarının daralmasıyla mobilya sektöründe fonksiyonellik kavramı ön plana çıkmaya başladı. Siz buna nasıl uyum sağlıyorsunuz?
Bu fonksiyonelliği artık mekanik sistemler ve elektronik destekli mekanizmalarla sağlıyoruz. Bizim 1+1 evlere uyacak modüler ürünlerimiz de var, 4+1’lere adapte olacak farklı serilerimiz de var. Örneğin lego şeklinde düşünebileceğiniz Oasis adında yeni bir serimiz var. Bunu isterseniz bir tekli koltuk ve köşe takımı olarak kullanabilirsiniz. İsterseniz ikisinin arasında bir puf ya da sehpa koyup üçlüye çevirebilirsiniz. Aynı modül gruplarından birkaç parçayı birlikte kullanarak bir köşe takımı da yapabiliyorsunuz. Evinizin boyutuna ve zevkinize göre bunu kullanabilirsiniz. Çok dar alanlarda kullanılan gizlenebilir mobilyalar ülkemizde çok popüler değil. Bunlar örneğin Uzak Doğu’da olmazsa olmaz ama biz hala yaşam alanlarında konforu seviyoruz.
Alfemo sektörü domine edecek noktaya ne zaman gelebilir?
Başından bu olaylar geçmemiş olsa Alfemo şu anda sektörü domine eden bir marka olurdu ama bazı gerçekleri kabul etmemiz gerekiyor. Çünkü kriz yönetimi önce krizi kabullenmekle başlar. Biz oyundan çıkmış ama tekrar oyuna girmekte olan bir markayız. Önümüzdeki üç-beş yıl içinde bu seviyeye geleceğimize inanıyoruz, bunun için gerekli altyapıya ve analitik yapıya sahibiz. Artık fabrikamız hazır, çalışanımız hazır, yapımız hazır. Şimdi pazara saldıracağız, bunu da çizgimizi koruyarak yapmamız gerekiyor.
Üniversite-sanayi iş birliğine değinecek olursak, hem sektör hem de firmanız adına neler söylemek istersiniz?
İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi ile ortak projeler yapıyoruz. Örneğin İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün endüstriyel tasarım bölümüyle koordineli olarak bir yarışma düzenledik. 7 Kasım’da bunun ödül törenini gerçekleştireceğiz. Burada dereceye giren öğrencilerin yaptığı tasarımlarla prototipler hazırladık. Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesi ile projelerimize henüz başlamadık ama temaslarımız devam ediyor.
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi’nin orman mühendisliği ve endüstriyel tasarım bölümleriyle de geri dönüşüm malzemelerini kullanmaya ve kimyasal içerik olmadan su bazlı boyalar üretmeye yönelik çalışmalarımız var. Özellikle mesleki eğitim ve nitelikli iş gücü kapsamında orta öğretimden başlayarak hem sahada hem de sınıfta olacak şekilde yeni bir eğitim programı yapılandırılarak aileler ve gençler özendirilmeli.
Sektör olarak hammadde anlamında ne tür sorunlar yaşıyorsunuz?
Hammadde maliyetleri bizim için her ay %2-3 civarında artıyor. Eskisi gibi yıllık bağlantılar yapamıyoruz, ama her aldığımız zammı da aylık yansıtamıyoruz. Bu bizim en büyük problemimiz. 2025 yılında enflasyon ve faiz oranlarının düşürülmesi hedefleniyor. Ama enerji ve hammadde maliyetlerinin yükselmesi, Çin-ABD-Avrupa küresel ticaret savaşları, bölgesel gerginlikler ve jeopolitik risklerin devam etmesi bu hedefi negatif etkileyebilir. Ocak ayında yapılacak asgari ücret zam oranı referans alındığında iş gücü maliyetleri de her sektörde artacak. İki senelik bu geçişi atlatabilen hem bireysel hem de tüzel kişiler sonrasında bir sıçrama gösterecektir, ama buna dayanabilmek oldukça zor.
Açıklanan yeni Orta Vadeli Program’a ve bunun uygulanabilirliğine yönelik düşünceniz nedir?
2024-2026 Orta Vadeli Program kapsamındaki yapısal reformlar, maliye politikaları ve makroekonomik hedeflerin gerçekleşmesi uygulama kararlılığına ve küresel/ulusal piyasa koşullarına bağlı. Bütçede mali disiplin sağlanmalı, özellikle kamu harcamalarındaki açık kapatılmalı. Kamu borcu ve yüksek faiz giderleri büyük bir engel. Kamu gelirlerini artırmak için vergi artışları yapılırsa bu da ekonomik büyümeyi engelleyebilir. Enflasyonla mücadelede küresel gelişmeler, döviz kuru, enerji ve hammadde fiyatları ile artan üretim maliyetleri ve özellikle gıda fiyatları enflasyonu etkileyecektir.
Merkez Bankasının etkinliği de enflasyonla mücadelede çok önemli. Büyüme için yerli ve yabancı yatırımcı güven ortamını hissetmeli. Bunu da hukuki ve mali düzenlemeler ve siyasi istikrar ile sağlamak gerekiyor. Jeopolitik riskler de önemli bir etken elbette. Hukuk, eğitim ve iş gücü piyasasında yapılacak reformlar büyümeyi sürdürülebilir kılacaktır. OVP’de cari açığın düşmesi ve ihracatın artırılması hedefleniyor. Ama mevcut döviz ve enflasyon kurgusundan dolayı küresel rakiplerimize göre pahalı kalıyoruz. Ticaretin önünü açmak gerekiyor. Örneğin diğer ülkelerle anlaşıp gümrük vergileri düşürülürse bir kolaylık sağlanabilir.
“TEMEL PROBLEM MERDİVEN ALTI ÜRETİM”
Mobilya sektörünün yaşadığı sıkıntılar ve merkezi hükümetten beklentileri nelerdir?
Türkiye’deki mobilya sektörü, endüstriyel ve emek yoğun irili ufaklı yaklaşık 40 bin işletme, 250 bin direkt ve 500 bin dolaylı çalışan ve 3 bin markadan oluşan yaklaşık 65 milyar liralık pozitif cari açık yaratan bir pazar. Sektörün en temel sorunu ölçek ve kurumsallaşma. 40 bin işletme içinden 250 ve üzeri çalışanı olan firma sayısı 60-70 civarında. Bu da aslında merdiven altı ucuz üretim, kayıt dışı ve haksız rekabet ile taklit tasarımların temel problemimiz olduğunu ispatlıyor. Bunun dışında istihdam ve kalifiye çalışan önemli bir kısıt. Özellikle zanaatkarlık isteyen emek yoğun işler ve ara kadrolarda yetkin çalışan bulmak çok zor.
Dijital ve yeşil dönüşüm kapsamındaki düşüncelerinizi de alabilir miyiz?
İkiz dönüşüm olarak tabir edilen dijital ve yeşil dönüşüm kapsamında olgunluk seviyemizi uçtan uca tüm süreçlerimizde artıracak yeni projelere odaklanacağız. SAP R3 versiyonundan S4Hana versiyonuna geçiş yaparken tüm süreçlerdeki kavramsal tasarımlarımızı, veri tabanımızı ve kod sistemimizi güncelledik. Bu geçiş aslında bizim dijital dönüşüm yolculuğundaki ilk adımımız oldu ve farkındalık seviyemizi artırdı. Aynı zamanda yapay zekayı her yere dahil etmek gerekiyor. Bundan kaçmak değil, rüzgarı arkamıza almamız lazım.
Yeşil dönüşüm anlamında da özellikle geri dönüştürülmüş malzemeleri yeni ürünlerde kullanmaya çalışıyoruz. Biz zaten mevcutta insan sağlığı ve çevreye zarar vermeyen malzemeler kullanıyoruz. Karbon emisyon oranımız da sektör olarak baktığımızda en düşükler arasında. Aynı zamanda FSC sertifikasına da sahibiz. Dijital ve yeşil dönüşüm için firmalar özendirilmeli. Bu konularda devlet ücretsiz danışmanlık sağlamalı ve akabinde sürdürülebilirlik için verilen teşviklere firmalar kolay ulaşabilmeli. Mobilya sektörünün bu ikiz dönüşümü yine marka firmalarla başlayacaktır. O yüzden bizim burada öncü olmamız gerekiyor.
Son olarak eklemek istedikleriniz…
Alfemo markası zor dönemler geçirmiş ama potansiyeli yüksek 27 yıllık bir marka. Modern tasarım çizgisi, şıklığı, sektör tecrübe ve bilgisi, yüksek teknik kapasiteye sahip üretim tesisi, kalitesi ve satış sonrası hizmetleriyle sektörde fark yaratan güçlü bir markayız. Operasyonel kaslarımızı yeniden güçlendirdik. Şimdi satış ve pazarlamadaki yeni yapılanmamızla önümüzdeki yıllarda artık “trend maker” olarak ön plana çıkacağımıza inanıyoruz.
‘Mutluluk evde, sırrı Alfemo’da diyoruz.’