DHL Freight Türkiye olarak sektör ortalamasının çok üstünde bir büyüme sergilediklerini söyleyen DHL Freight Güneydoğu Avrupa CEO’su Selçuk Boztepe, “Bundan sonra da bu büyümeyi sürdürüp, 2020 yılına kadar kara taşımacılığında ilk 3 oyuncudan biri olmayı, hatta 1 numara olmayı amaçlıyoruz” dedi.
Lojistik sektörünün devi DHL’in kara ve raylı sistem taşımacılık faaliyetlerini yöneten birimi DHL Freight’in Güneydoğu Avrupa CEO’su Selçuk Boztepe ile DHL Freight’in Türkiye’deki hizmetlerini, hedeflerini ve sektörü konuştuk.
DHL Freight olarak Türkiye’deki ve dünyadaki faaliyetlerinizden bahseder misiniz?
Öncelikle grubumuz hakkında kısa bir bilgi paylaşmak isterim. Grubumuz bildiğiniz gibi Deutsche Post DHL. Bugün için ana grup ve ana hissedarımız Deutsche Post, taşımacılık ve lojistik alanında birçok marka ve şirket satın aldı son 15 senede. Bunların içinde en büyüğü de DHL’dir. DHL markası altında 4 şirket, dünyada yaklaşık 500 bin civarında çalışanı ile 56 milyar Avro civarında bir ciroya sahiptir. Türkiye’de bu 4 DHL iş ünitesi de bulunuyor. Hepsi de birbirinden bağımsız olarak faaliyetlerini gösteriyor. Fakat hepsi de birbiriyle ciddi bir dayanışma ve işbirliği göstererek faaliyetlerini devam ettiriyor. Bu iş üniteleri; DHL Express, DHL Global Forwarding ve DHL SupplyChain. DHL Freight ise Türkiye’ye en son giren iş ünitesidir. 2005 yılında sıfırdan kurulmuştur. Ve faaliyet alanı da uluslararası kara taşımacılığıdır. DHL daha önce proaktif olarak kara taşımacılığı yapmıyordu Türkiye’de. Bugün geldiğimiz noktada da kara nakliye pazarını ikiye bölebiliriz aslında: Forwarderler ve nakliyeci firmalar. Forwarderler arasında kendi aracı olmadan bu işi yapan firmalar arasında pazar payı olarak 1 numaraya yerleştik. Sektör ortalamasının çok üstünde bir büyüme sergiledik, bu noktaya geldik. Bundan sonra da bu büyümeyi sürdürüp,2020 yılına kadar kara taşımacılığında ilk 3 oyuncudan biri olmayı, hatta 1 numara olmayı amaçlıyoruz.
Bu hedefe nasıl ulaşmayı düşünüyorsunuz?
Mevcut iş modelimizi koruyarak, satın alma yapmadan, mevcut nakliyeci portföyünü daha da genişleterek, daha da yayarak büyümeyi planlıyoruz. Zaten bu hızla devam ettiğimiz sürece projeksiyonlarımıza göre 2020 sonunda bu hedefe ulaşabiliyoruz. Ama tır filomuz olmadığı için DHL kalite ve standartlarına, prosedürlerine, operasyonel mükemmellik kriterlerine uyum gösteren alt taşıyıcılarla çalışmak çok önemli. Yoksa sadece portföyü büyütmek yeterli değil. Yaklaşık 1.500 tane C2 Belgesi sahibi firma var sektörde. O nedenle de titiz davranıyoruz. Ama gurur duyduğumuz konu; Türk nakliyecilerle çalışıyor olmamız. UND’den aldığımız istatistiklere göre Türkiye’den çıkan ve Türkiye’ye giren tırların sürücülerinin yüzde 80’i Türk, yüzde 20’si yabancı. Biz yüzde 99 oranında Türk tırcılarla çalışıyoruz. Bu oran diğer forwarderlarda görülmeyen bir oran ve buna da devam etmeyi arzu ediyoruz. Geldiğimiz noktada biz, DHL iş ünitesi bazında rakam vermiyoruz ama Türkiye’de DHL’leri topladığınız zaman yaklaşık yarım milyar Avroluk bir ciro büyüklüğünden ve 3.000’in üzerinde de bir çalışandan bahsediyoruz.
Hizmet çeşitliliğiniz hakkında bilgi verebilir misiniz?
DHL olarak, oldukça geniş bir spektruma ait ürün ve hizmet portföyümüz var. Biz bugün son derece basit grupaj denilen işi de taşıyoruz, komple tır hizmeti (FTL) de veriyoruz. FTL hizmetini DHL Euronet dediğimiz bir ürün kapsamında da verebiliyoruz. Bu da tam servis lojistik hizmeti sunan bir üründür. Onun haricinde intermodal hizmetlerimiz var. Trenle de taşımacılık yapıyoruz. Gerektiğinde Ro-Ro’yu da devreye sokuyoruz. Bizim forwarder olarak en büyük avantajımız operasyonel esnekliğe sahip olmamızdır. Tüm pazara hitap ediyoruz. DHL Highvalue denilen ürünümüz kapsamında, yüksek kalite ve ekstra güvenlik kriterlerine sahip bir grupaj hizmetiyle yüksek değerli malları ve ürünleri taşıyoruz. Bir diğer hizmetimiz de fuar lojistiği. Firmaların standlarından tutun, orada sergileyecekleri promosyon malzemelerine, ürünlere kadar her şeyi taşıyoruz. Ayrıca proje taşımacılığı yapıyoruz. Bunun için özel ekibimiz var.
Sektör hakkında neler söylemek istersiniz?
Bu sektör öyle bir sektör ki bir dokun bin ah işit. Biraz regülasyona ihtiyaç olan bir sektör. Çünkü çok parçalı ve rekabetin gereksiz ve aşırı derecede olduğu bir sektör. Ve bu aşırılık da beraberinde özellikle 20 senedir Türkiye’de uluslararası nakliyede,ki bu yurtiçinde de böyledir, birim başına fiyatlarda sürekli düşüşü getirdi. Bu yüzden kar marjları dibe vurdu, zarar eden çok firma var bu sektörde. Bu koşullarda bazı firmalar yatırım yapamıyor, kendini yenileyemiyor, inovasyon yapamıyor, araştırma geliştirme yapamıyor ve nakliyeci olarak kalmaya mahkum oluyor. Bununla birlikte kendini yenileyebilen, çağın gereklerine ayak uydurabilen ve entegre bir lojistik sağlayıcı olan çok başarılı Türk firmaları da var. Dünya ve bölge çapında büyük olmayı amaçlamış Türk firmaları da var. Ama sektörün genelinde kalitesizlik, eğitimsizlik ve değer yaratamama problemi var. Bunu sektördeki oyunculara bıraktığınız zaman örneğin; fiyat rekabeti hiçbir zaman düzelmez. Liberal ekonomide aşırı regülasyon yaptığınız zaman ekonominin dinamiklerini dinamitlemiş olursunuz. Bu doğru değil. Ancak, bırakınız yapsınlar demek de doğru değil. O nedenle en azından sektöre herkes girmemeli, girememeli.
Sorunların çözümü noktasında meslek kuruluşlarının etkinliği de önemli aslında…
Benim gördüğüm; STK’lar arasında da bir koordinasyonsuzluk var. Nakliyecilerin temsil edildiği UND var, forwarderlerin temsil edildiği UTİKAD ve diğer dernekler var. Ama bütün bu STK’ların bir araya gelip, Bakanlık nezdinde daha fazla koordinasyon içinde olup, sektörün sorunlarına kalıcı çözümler getirmesi taraftarıyım. Sektörün ileri gelenleri, STK’lar sorunları çok iyi tespit ediyorlar. Çözümleri de gösteriyorlar fakat bununla ilgili hızlı aksiyon yok. Bu da koordinasyon eksikliğinden kaynaklanıyor. Türkiye, hem üç tarafı denizle kaplı hem de Avrupa, Afrika, Ortadoğu, Rusya ve Türki Cumhuriyetlerin çevrelediği bir merkez ülke konumunda ki bulunmaz bir fırsat. Bence bundan yeteri kadar faydalanamıyoruz. Benim şahsi kanaatim Türkiye’nin bir Singapur, bir Rotterdam olabilmesi için bir Lojistik Bakanlığı kurulması lazım. Biz de özel sektör olarak elimizi taşın altına koymaya hazırız. En son hazırlanan kalkınma planında bildiğim kadarıyla lojistik, stratejik sektörlerden biri olarak belirlendi. Fakat sürecin hızlanması lazım.
Peki, biraz da sürdürülebilirlik politikanızdan bahsedelim…
Deutsche Post DHL, grup olarak sürdürülebilirlik konusunda birçok öncü projeye imza atmış bir gruptur. Bu projeleri üç ana başlık altında toplamıştık; GoGreen, GoHelp, ve GoTeach. GoGreen kapsamında, içinde yaşadığımız gezegenin ve doğanın korunması için faaliyet gösterdiğimiz tüm ülkelerde inisiyatif ve aksiyonlar alıyoruz. Go Help başlığı altında, dünyanın neresinde olursa olsun bir afet olduğunda yardıma koşacak özel bir ekibimiz var. Bu ekip örneğin; Tayland’da bir deprem oldu. Hemen bir araya geliyor ki; Türkiye’de DHL çalışanları içinde bu ekibe gönderdiğimiz, haftalarca eğitim aldırdığımız çalışanlarımız var, uçağa atlayıp, o ülkeye gidip çalışıyorlar. Aynı AKUT ekibi gibi. Bu, grubumuzun ortaya koyduğu inisiyatiftir. Her ülkede her DHL şirketi buraya belirli sayıda gönüllü çalışanı vermek zorundadır. Eğitim alırlar Almanya’da ve sonra da hazırda beklerler. GO Teach özellikle eğitim alanında birçok aksiyon ve inisiyatif alır. Sadece dünyada değil, Türkiye’de de DHL Freight olarak, biz düzenli olarak Güney Doğu’da ihtiyacı olan okulları tespit edip, her sene yardımlarda bulunuyoruz. Onun haricinde İstanbul, Ankara, İzmir şubelerimizin Milli Eğitim Bakanlığı ile ortaklaşa çalışması sonucunda ihtiyacı olan aileler tespit edilip eğitim masrafları karşılanıyor. Bunları çalışanlarımıza duyuruyoruz, gönüllü olarak katkıda bulunmak isteyenler var mı diye. Ve çalışanlarımızın çok önemli bir bölümü de katkıda bulunuyor. Siz ne kadar katkı yaparsanız biz onun iki katını vereceğiz diyerek çalışanlarımızı teşvik ediyoruz. Bu çalışanlarımızın şirkete bağlılığını ve aidiyetini arttırıyor diye düşünüyorum. Onun haricinde ofislerimizde bir yenilenme olduğunda Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak bir proje yaptık ve Anadolu’da ihtiyacı olan okullara eşyaların, bilgisayarların hepsini gönderiyoruz. Ayrıca uluslararası kara taşımacılığında kullandığımız tırların hepsi belli normlardadır. Tabii çevreye bıraktığımız karbonu minimize etmek için. Onun haricinde kara taşımacılığından intermodal ve raylı taşımacılığa bildiğiniz gibi bir yöneliş var ve bunu destekliyoruz. Bununla ilgili çözümler geliştiriyoruz. Buna ilave olarak isteyen müşterilerimize özellikle bizimle çalışan yabancı müşterilerimize ki; son birkaç yıldır kurumsal Türk firmaları da başladılar buna, bizimle yaptıkları taşımalar neticesinde doğayı ne kadar kirlettiklerini ölçen karbon ayak izini ölçen özel sistemlerimiz ve raporlarımız var. Bu raporları hazırlayıp, müşterilerimize sunuyoruz. Bu çok önemli. Artık bazı ihalelerde bu rapor istenebiliyor.
Lojistik ilginç bir sektör. Küreselleşen dünyada da artık vazgeçilmez bir sektör haline geldi. Ama lojistiğin de alt kategorileri var. Burada önemli olan içinde bulunduğunuz, operasyonları yürüttüğünüz ülkedeki farkındalığı arttırmak. Yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de ve birçok ülkede toplam lojistik pazar büyüklüğü potansiyel pazarın yaklaşık yüzde 20 ile yüzde 40’ı arasında değişiyor. Türkiye’de yaklaşık yüzde 25 civarında. Bu şu anlama geliyor; biz lojistik sektörünün oyuncuları olarak, bu bilinç seviyesini arttırırsak, ihracat ve ithalat yapan firmalarımızı teşvik edersek, özellikle dış kaynak kullanım alanında ki hala çok büyük oranda iç kaynak kullanan firma var, ne sağlarız? Sadece pazarı büyütüp kendimizi korumuş olmayız, özellikle ihracatçılarımızın tedarik zincirlerini optimize etmiş ve bir maliyet avantajı yaratmış oluruz. Sadece aklımıza tedarik zincirinde maliyet avantajı gelmemeli. Bu çok stratejik bir konu. Çünkü siz tedarik zincirini iyi yönettiğiniz zaman satın almanızı da, üretiminizi de, dağıtımınızı da, müşteri memnuniyetinizi de iyi yönetiyorsunuz. Yani bunun ticari olarak size dönüşü çok yüksek oluyor.
Türkiye ile sorunları olan veya kendi içlerindeki terör olayları nedeniyle güvenlik sorunları yaşayan komşularımız var. Buna bağlı olarak ihracatın ciddi oranda gerilemesi ve beraberinde lojistik sektörünün olumsuz etkilenmesi söz konusu. Bütün bunları değerlendirecek olursak neler söylemek istersiniz?
Şimdi güney sınırlarımızda olanlar aşikar. Ve bunun ülke ekonomisi, özellikle de Güney ve Güney Doğu Anadolu özelinde ekonomi üzerinde olumsuz etkisi belli. Zaten toplam ülke ihracatı yüzde 11 düşerken, Irak’a olan ihracat yüzde 19 oranında düştü. Irak ve Suriye’deki duruma bakarsak, iyimserliğimi korumakta güçlük çekiyorum. Ve ben kısa vadede suların durulacağına inanmıyorum. O nedenle herkes ayağını yorganına göre uzatmalı. Hem ihracatçılarımızın hem lojistik sektörünün kaynak planlaması, stratejik planlama ve risk planlaması yaparken ayaklarını yorganlarına göre uzatmaları ve aşırı iyimserlikle yanlış hareket ederek gereksiz risklere girmemeleri lazım. Bizim toplam operasyonlarımız artmakla birlikte o bölgedeki operasyonlarımızda azalma var. O yüzden ben hassasiyeti ve dikkati tavsiye ediyorum.
Oluşacak olan yeni hükümetin o bölge için farklı bir politikası olacak görünüyor…
Yeni kurulacak hükümetimizin, hangi politikayı izleyecek olursa olsun, bunun ihracatçılarımız, şirketlerimiz ve ticari hayatımız üzerindeki yansımasını iyi hesaplaması gerekiyor. Çünkü küresel piyasada siyaset ekonomiyle iç içe girmiş durumda.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
DHL Freight olarak, Türkiye’de çalışanlarımız yüzde 99’un üzerinde Türk’tür. Bu ülkedeki yatırımlarımızı ve istihdama olan katkımızı sürdüreceğiz. Dış ticarete olan ve özellikle ihracata olan katkımızı sürdüreceğiz. Dünyada 220’nin üzerindeki ülkede yaptığımız gibi sürdürülebilirlik konusunda hassasiyetlerimizi de sürdüreceğiz. Bizim için en önemli konular bunlar.