Türkiye’de mevcut istikrar ortamının yatırımlar açısından en önemli teşvik olduğunu vurgulayan TK İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Turan Karaman, ilaçlarını pazarladıkları World Medicine şirketi’nin 100 milyon Avro üzerinde bir yatırımla Çerkezköy’de büyük bir ilaç fabrikası kurmakta olduğunu, yerli sermayenin de aynı şekilde yatırım yapıyor olması gerektiğini dile getirdi.
İlaç sektörü ülkemizde büyümeye devam ediyor. Sektöre 2014 yılında giriş yapan TK İlaç, kuruluşundan bugüne pazarlama uzmanlıklı faaliyet gösteriyor. İlaç pazarına 1976 yılında bir eczanede kalfa olarak başlayan TK İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Turan Karaman sektörün gelişimini ve TK İlaç’ın hedeflerini konuştuk.
TK İlaç’ı kısaca tanıyabilir miyiz?
TK İlaç’ın kuruluşunda tek bir amacı var: Türkiye’ye gelmiş, yüzde 100 yabancı sermayeli olan World Medicine İlaçları’nı Türkiye’de pazarlamak. TK İlaç bu ilaçların bir kısmını Türkiye’de pazarlamaya başladı. Lokasyon olarak tüm Türkiye’yi kapsayacak şekilde bir organizasyon kuruldu.
Ürün çeşitliliğine de değinecek olursak neler söyleyebilirsiniz?
Şimdi ürün yapısı olarak, bizim pazarladığımız bu ürünlerin hiçbiri bize ait değil, World Medicine’in ürünleri. Ürün yapısı olarak sınırlandırmak ya da bir kalıba koymak çok doğru değil. Bazı niş ürün grupları var World Medicine’in, göz hastalıkları, dolaşım sistemi hastalıkları ve kronik rahatsızlıklarla ilgili ilaçları var. Dünya genelinde pazarlamış olduğu ürünlere baktığımızda sadece üretimini yaptığımız 450 aktif madde var. Bu da farklı formları topladığımızda 1.000’in üzerinde çok geniş bir ürün yelpazesi yapar. Biz Türkiye’de markete girerken, marketin ihtiyacı olan ürünleri belirledik. Burada illa bir grup belirlemek gerekiyorsa, şu anda akut ilaçlar önde görünüyor.
Akut ilaçlarda Türkiye pazarını nasıl değerlendirmek gerekiyor?
Türkiye pazarı akut ilaçlarda dünya ile kıyaslandığında, dolar bazında daha ekonomik. Çünkü devletin bu konuda kullanıcı açısından çok pozitif bir tutumu var. İlaç fiyatlarını kendisi belirliyor. Dünyada çok az ülkede oluyor bu. Bunlardan bir tanesi de Türkiye. Tedavi daha ekonomik olarak değerlendirilebilir. Akut hastalıklarda antibiyotik kullanımını azaltmak için devletin yapmış olduğu çok güzel bir kampanya var. Ki bu uzun vadede sektör için de çok önemli. Çünkü bilinçli ilaç kullanılırsa yeni molekül arayışına gidilmeyecek, ilaç direnci daha az gelişmiş olacak. Şu an devletin uyguladığı sağlık politikası bunu karşılayacak durumda. Eğer ilaç tedavisi söz konusuysa, ülke olarak bünyelerimiz, tüm dünyada bulunan ilaçların yüzde 99’una cevap veriyor.
İlaç fiyatlarının devlet tarafından belirleniyor olması, teşvik edici bir özellik mi yeni yatırımlar açısından?
Türkiye’de ilaç fiyatları hep devlet tarafından belirlendi. Türkiye’de ilaç sektörüne yatırım yapacak insanlar bunları bilerek geliyor. Bunun pozitif veya negatifini muhakkak kendi firmaları açısından değerlendirip ona göre strateji belirliyorlar. Çok yakın geçmişe kadar Türkiye’deki üretilen ilaçların yüzde 90’ından fazlasını devlet karşılıyordu. Düzgün bir politika kullanılıyor. 2000 yılıyla bugünü kıyasladığımızda markette dolar bazında ciddi bir büyüme var. İlaç fiyatlarını o günden bugüne dolar bazında kıyaslayacak olursak çok daha ekonomik sonuçlar elde edilebilir. Demek ki bizim sektörümüz bunu kaldırıyor, taşıyor. Hala yabancı yatırımcılar geliyor. Bu da demek ki sektörde hala anlamlı bir şekilde iş potansiyeli var. Bu modelde hala çokuluslu firmalar gelip yatırım yapıyorsa,, ticaret yapıyorlarsa; kabul edilen bir model demektir.
Sektörde büyük üreticilerin bazıları teşvik var ama daha da fazla teşvik olmalı şeklinde açıklama yapıyorlar…
Baştan şöyle bakmak lazım olaya; 40 yıl önce Türkiye’deki sektörün yüzde 70’i yerli sanayideydi. Yabancı ilaçlar ithal ediliyordu ama bunlar yerli sanayinin distribütörlüğü altında yapılıyordu. Ama bugün bu oran tam tersine dönmüş durumda. Yabancılar sektöre daha fazla girmiş, yerli sermaye azalmış durumda. Haklı olarak yerli sermayeyi güçlendirmek için devlet tarafından teşvikler veriliyor. 30’un üzerinde teşvik var Türkiye’de uygulanan. Teşvikler yapılırken de belli bir mentalitesi olması lazım, düzgün bir projeniz olması lazım. Eğer Ar-Ge teşvikinden bahsediyorsanız anlamlı sonuçlar ve beklentileriniz olması lazım. Ki bu bağlamda düzgün bir proje sunduğunuzda alıyorsunuz bu teşviki. Bunun dışında devlet tarafından birçok yatırım teşviki uygulanıyor.
Bundan 40 yıl önce yerli sermayenin ağırlıkta olduğunu ama şimdi bunun tersine döndüğünden söz ettiniz. Bugün eskisi gibi yerli sermayeyi yüzde 70-80 seviyelerine getirmek ne kadar mümkün?
Birebir o düzeye gelmese bile yerli sermaye muhakkak artırılmalı, cesaretlendirilmeli ki Türkiye’deki bugünkü istikrar bunu cesaretlendiriyor. Bu istikrar çok önemli bir konu. Bu yatırım yapılabilirliği getiriyor ki bizim ilaçlarını pazarladığımız World Medicine şirketi 100 milyon Avro üzerinde güncel bir yatırım yapıyor. Zaten bu bahsettiğim rakamdan daha fazlasını Türkiye’ye yatırım olarak getirdi. Yeni yatırımı Çerkezköy’de, büyük bir fabrika yapıyor. Bu demektir ki; yabancı sermaye geliyorsa yerli sermayenin de aynı şekilde yatırım yapıyor olması lazım.
Peki, öncelikle hangi kalemler üzerinden yatırım mümkün olabilir Türkiye’de?
Dünyada bugün biyoteknoloji konusunda Türkiye zayıftı ki bu konuda da artık çok iyi yatırımlar yapıldı. Dünyada üretilebilecek olan her türlü ilaç bugün Türkiye’de üretilebiliyor. Bu kalifikasyonda insan da teknoloji de altyapı da var.
Peki, sıfırdan ürün geliştirerek küresel pazarda söz sahibi olma imkanımız var mı Türkiye olarak?
Bunun için çok ciddi altyapı ve ihtiyaç olması lazım. Bugün dünyada yeni bir molekül elde etmek çok zor. Milyarlarca dolarlık Ar-Ge harcaması yapan firmalar dahi üretemiyor. Yani sistem tıkandı. Onun için çok kolay değil. Ama bugün çoğu orijinal ilaç üreticisi olarak bildiğimiz Avrupa ülkeleri olsun, Amerika olsun, diğerleri olsun artık jenerik ilaç üretimine geçtiler. Jenerik ilaç üretimi bugün dünyada çok iyi bir yer tutuyor.
Peki, akademik yönüne bakarsak Türkiye’deki eğitim kurumlarını nasıl değerlendirirsiniz ilaç sektörü açısından?
Türkiye çok ciddi atılım içerisinde. Bugün dünyada ilk 500’e zaman zaman giren üniversitelerimiz var. Bu bazen bir elin parmaklarını geçiyor, iki elin parmaklarına yaklaşıyor. Bir şeyleri yaparken belli başlangıç süreçleri oluyor. Ama ileriye yönelik çok güzel işaretler var. Türkiye’de çok iddialı söylüyorum, Avrupa’dan daha iyi düzeyde personel var. Bu bizim doğumuz için de geçerli batımız için de geçerli; daha üst düzeydeyiz. Bu insanların yetiştiği yerlerde bir altyapı olması gerekiyor. Hep eleştirel bakmamak, yapıcı yönden bakmak lazım. Kalitesi yüksek insan yetiştiriliyor. Hatta çok ciddi bir şekilde beyin göçü de oluyor. Demek ki doğru eğitim alınıyor buralarda.
İlaç sektörü olarak Türkiye’de nasıl bir rekabet yaşanıyor?
Türkiye’deki en büyük sıkıntı ihtiyaçtan fazla üretim kapasitesi var. Bu üretildiğinde tabii marketing problemi başlıyor. Keşke bu üretimi ihracata çevirmiş olsak bu sıkıntıları yaşamayız. Son zamanlarda ciddi atılımlar var. Uluslararası fuarlarda Türk firmalarını görüyorum, çok onur duyuyorum. Çok iyi yatırımlar, çok iyi bağlantılar var. İhracat ayağa kalktıktan sonra gerçekten Türkiye tam bir parlayan güneş olacak ilaç sektörü olarak. Gerçekten kapasiteleri, kaliteleri ve yenilikleri açısından çok iyi ürünler var. Bugün yurt dışında yatırım yapabilen firmalarımız bile var.
Bölüm gözetmeksizin yetişmiş insan gücü noktasında neler yaşamaktasınız?
Biz pazarlama firmasıyız ama sektörün genelini konuşacak olursak, bence Türkiye’nin ihtiyacı olan şey ihracat ayağının biraz daha güçlendirilmesidir. Profesyonel ihracatçılara ihtiyaç var. Afrika, Ortadoğu, Yakın doğu, eski Sovyet ülkeleri ve Balkanlar önemli ihracat pazarları. Buralara Türkiye’nin girmemesi, buralarda bir şeyler yapmaması için hiçbir neden yok. Hem dokümantasyon olarak hem ürün kalitesi olarak hem kapasite olarak gayet yeterliyiz.
Peki, pazarlama açısından insan kaynağı sıkıntısı var mı?
Pazarlama farklı bir konu. Pazarlama sadece meslek içi eğitimle öğrenilen bir konu. Normal olarak pozitif bilim yapmış bir insanı alıyoruz, kendi ürünlerimizle ilgili olarak ve genel tıp ile ilgili olarak meslek içi eğitim veriyoruz. Bunun için daha önce tıbbi mümessillik yüksekokulları vardı. Hala var mı bilmiyorum. Yüksekokulların birisinin kurulmasında etkimiz oldu, 10 seneye yakın öğretim görevliliği de yaptım orada. Bugün tıbbi mümessillik çok özel ürünlere geçtiği için artık her bir ürün için bazen 1 haftaya yakın eğitim gerekebiliyor.
TK İlaç’ın yönetimsel, satış ve pazarlama ağı nasıl Türkiye’de?
Merkezimiz İstanbul’da. Türkiye’nin 7 bölgesinde 81 ilin hepsini kapsıyoruz. Her sağlık personeline birebir ziyaret yapan Medical Supervisor’larımız var. Yönetim şekillerimizi lokal bazda ele alıyoruz, zaman zaman bireysel anlamda değerlendirmelerimiz oluyor. Bu da bizlere lokal yöneticiler ve bölgesel spesifik ağ olanakları tanıyor. Toplam istihdamımız ise 250’nin üzerinde. Bana rolünüz, mesleğiniz ne diye sorarsanız; aldığım eğitimler, dünya genelinde sektörün olabilecek tüm departman ve mevkilerinde tamamladığım görevler ve bugün ulaştığım başarının sonunda; ben bir Tıbbi Mümessilim.