Hatay Uğur Anadolu Lisesi’ni 2013 yılında, Bahçeşehir Koleji Hatay Kampüsünü 2016 yılında açtıklarını, bu yıl ise Bahçeşehir Koleji Anadolu Lisesi, Fen ve Teknoloji Lisesi’ni açacaklarını söyleyen Hatay Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumlarının Kurucu Temsilcisi Serdal Aslan, “Hatay halkı bize güvendiği sürece bu yatırımlar devam edecek.” dedi.
“Geleceğimiz eğitimde”, “Eğitim şart” gibi klişeler hepimizce söylenir. Ancak geleceği hedefleyen bir eğitim sistemi nasıl olmalıdır? Bu konuyu ve Bahçeşehir Koleji Hatay Kampüsünün çalışmalarını ve hedeflerini Kurucu Serdal Aslan ile konuştuk.
Eğitim sektörüne girişinizi ve Bahçeşehir Koleji Hatay Kampüsünün kuruluşunu anlatabilir misiniz?
Eğitim sektörüne girişim yaklaşık 9 sene önce Uğur Dershanesi ile başladı. O dönemler dershanelerin kapanma süreçleri konuşuldu. Biz genel müdürlük olarak bunun fizibilitesini zaten yapmıştık, öngörmüştük. 2013 yılında Hatay Uğur Okullarını açtık. Tabii, sektör yeni olduğu için küçük bir kampüsle başladık ve şu anda 5. yılımızı dolduruyoruz. Velilerimizin bize güveni ve Hatay’ın eğitimdeki eksiklerine yönelik çalışmalarımız sonrasında Bahçeşehir markasını da iki yıl önce Hatay’ımıza kazandırdık. Bu kampüsü planlarken şunu düşündük; biz artık dünya vatandaşı, çok yönlü öğrenciler yetiştirmeliyiz. Sadece akademik yönü güçlü olan çocuklar değil sosyalliği güçlü çocuklar da yetiştirecek bir kampüs oluşturmaya çalıştık. O anlamda 12 bin metre kapalı alana sahip bu kampüsümüzü kurduk. Bu sene açacağımız Bahçeşehir Anadolu lisesi, Fen ve Teknoloji Lisesi ile birlikte 4 yaştan lisenin sonuna kadar öğrencilerimiz yetişebilecek. Bu kampüsümüz içinde yüzme havuzu, kapalı spor salonu, konferans salonu, inovasyon atölyelerimiz, STEM laboratuvarımız, robotik kodlama sınıflarımız mevcut. Bu sene yeni kurduğumuz liseyle var olan bu alanlara ek olarak, Drone laboratuvarı, İnsansız hava araçları laboratuvarı, Biyoloji-Genetik Laboratuvarı ve VR Laboratuvarlarını kuruyoruz. Burada amacımız öğrencilerimize mutlu oldukları, isteyerek geldikleri bir ortam yaratmaktı. Bunu başardık. Hatay halkı bize güvendiği sürece bu yatırımlar devam edecek.
Peki, Hatay halkı yaptığınız bu yatırımları nasıl karşılamış durumda? Nasıl sahiplenmiş durumda?
Hatay halkı eğitime önem veren bir halk. Boğazından kısıp eğitime yatırır. Hatay’da gerçekten çok olumlu dönüşler aldık. İnsanların ilk önce size güvenmesi lazım. Sonuçta en değerlilerini çocuklarını size emanet ediyorlar. Hatay halkına o güveni verdiğimizi düşünüyorum. Dünyadaki eğitim farklı bir yere gidiyor. Sermayeye dayalı ekonomi yerini bilgi ekonomisine bırakıyor. Biz de bu yönde bir eğitim vizyonuna sahibiz. Hataylılar da bunun son derece bilincinde. O nedenle bize güvendiler. Biz de onları mahcup etmiyoruz, inşallah mahcup etmeyeceğiz. Bizim için en önemli değer budur. Bizim için en büyük reklam velinin ve öğrencinin memnuniyetidir. Bunun getirdiği sorumluluklarımızın da bilincindeyiz.
Sektördeki oyuncuların tamamını ticari olarak değerlendirecek olursak Hatay özelinde nasıl bir rekabet yaşanıyor?
Hükümetimizin hedefi özel eğitimi daha da güçlendirmek ve Avrupa standartlarına taşımak. Şu anda özel okulların oranı yüzde 4’ten 7-8 seviyelerine çıktı. Hedef yüzde 15. Bu güzel bir hedef. Ama maalesef bizim girişimcilerimizde bir şeyi tüm değişkenleriyle etüt etmeden, fizibilite çalışmaları yapmadan yatırım yapma alışkanlığı var. Bu ürkütücü bir durum. Bizim konuştuğumuz bu kampüs 25 milyonluk bir yatırım. Yani bir fabrika kurar gibi yatırım yapıyorsunuz. Ayrıca biz burada bir hizmet sunuyoruz ve sunduğumuz hizmetin sürekliliği olmak zorunda. Okulları iki boyutta değerlendirmek lazım. Sadece eğitim boyutunu çözmeniz yetmiyor, işletme boyutunu da iyi yönetmelisiniz. İşletme boyutu üzerinde ciddi kaygılarım var. Gördüğüm tablo şu; bazı özel okullar belirli sayıda öğrenci bulmak adına ciddi anlamda bir fiyat kırımı yapıyorlar. Bir tarafta belirli bir çizginin altındaki kurumlar, diğer tarafta çizginin üstünde kendini ispatlamış kurumlar oluyor. Çizginin altında ciddi bir boğuşma oluyor. Bu boğuşma fiyat kırımlarına neden oluyor. Oysa bu boyutlardaki bir yatırımın sürdürülebilir olabilmesi için maliyetleri iyi hesaplamak gerekir. Bu nedenle uygun bir fiyatlama yapmak zorundasınız. Şu anda Türkiye genelinde duyumlarını alıyorum, sıkıntıya düşen kurumlar var. Belki 1-2 yıl içerisinde daha da artacak bunların sayısı. Sektörde en büyük finansal handikap erken kayıtlarda. Ocak ayında bir sonraki dönemin parasının kasaya girmeye başlamasıdır. Bu para maalesef yatırımcılarımız tarafından bu döneme ait gibi düşünülüyor. Halbuki bu diğer dönemin parası. Bir de, çoğunun yatırım teşviki var; bu belgelerle 2 yıl geri ödemesiz kredi çekiliyor. İki yıl kredi ödemesi olmadığı için daha hesapsız, kontrolsüz davranılıyor.
Herhangi bir birikim sahibi, sermaye sahibi birisi eğitim sektörüne yatırım yapabilir mi?
Yatırımcılar bu boyutta ikiye ayrılıyor, kimi yatırımcılar sadece fiziki yapıyı bitirip kiralıyor kimileri direk yeni markalarla bu sektöre girişi yapıyor. Mesela şu an hastane sahipleri yavaş yavaş özel okulculuğa giriyor. Eğitim sektörünün önü açık ama sağlam durup çizgisini bozmayan kurumlar bu pastayı kapacak. Alt segmentte ciddi bir rekabet olacak, orada birbirini bitiren kurumlar çıkacaktır.
Burada devletin denetim gücünü nereye koymak lazım?
Milli Eğitim Bakanlığı, özel eğitim kurumlarını daha çok fiziki altyapı ve eğitimin içeriği açısından denetliyor. Ekonomik güçlerini sınamıyor. Ama SSK ya da vergi borcunu ödemediği halde devam eden kuruluşlar var. Devletin artık işletme boyutuna da bakması lazım. Çünkü orada başlıyor patlak vermeye. O da doğal olarak önce öğretmene sonra da öğrenciye yansıyor.
Yeri gelmişken eğitimin içeriğini ve kalitesini de konuşalım isterseniz…
Ben Kanada, Amerika, Finlandiya, İngiltere vb. birçok ülkeyi gezdim, dünyada neler oluyor, neler bitiyor izliyorum. Bizdeki en büyük sıkıntı müfredat ve öğretmen yeterliliği. Aslında müfredatın bölgesel olarak değişiklik arz etmesi gerekiyor. Diğer taraftan sınav sistemimiz sorunlu. Dershaneler kapatıldı. Ancak çözüm sınavın kaldırılmasıdır ki bu da mümkün değil. Çünkü dünyanın neresine giderseniz gidin bir sınav var. Sınavı kaldırabilmemiz için öncelikle temel eğitimden başlayarak öğrencilerin yetenek ve eğilimlerine göre bir mesleki yönlendirme yapmak gerekiyor. Bunu yaparken öğretmenlerimizin yetiştirilmesindeki sorunları da çözmemiz gerekiyor. Meslek lisesi memleket meselesi diyoruz. Diğer Avrupa ülkelerine baktığınız zaman öğrencilerin yüzde 70’i meslek lisesine giderken, bizde tam tersi. Ülkemizde sanki meslek lisesine gidenler vasıfsız, kalitesiz öğrenciymiş gibi bir algı var. Birçok velinin hayali çocuğunun hekim, avukat, mühendis vb. olması. Çocuklara da çok güzel bir gelecek tablosu sunuluyor. Ama gerçek hayata geldiği zaman kafa üstü düşüyorlar.
Bizim aslında uzun soluklu bir eğitim planlaması yapmamız lazım. Günübirlik yap boz tahtasına dönmüş bir eğitim sistemiyle çocuklarımızı geleceğe taşıma şansımız olmaz. Eğitim siyaset üstü olmalı. Her kesimden duayenlerin bir araya gelip eğitim için 100 yıllık bir öngörü yapıp, okul öncesinden başlayarak tüm eğitim sisteminin baştan aşağı yeniden tasarlanması, kurgulanması lazım.
Kimse okullaşmaya hayır demiyor ama bununla ilgili kriterin olması gerekmiyor mu?
Aslında bunun zararı yatırımı yapanadır. Yatırımı yapan kişi kurduğu eğitim kurumunun geleceğini, sürdürülebilirliğini düşünmelidir. Aksi takdirde finansal açıdan darboğaza girebilir. Devlet özel eğitimi destekliyor sonuçta. Siz de biliyorsunuz; hükümetimizin hedefi tam gün eğitime geçmek, bunun içinde ciddi bir derslik ihtiyacı doğuyor. Bir öğrencinin devlete maliyeti hesaplanan 5-6 bin lira ama bana göre 10 bin TL civarında. Burada öğrencilerin özel eğitim kurumlarında eğitim görmelerini teşvik ediyor devlet. Ancak teşvik verilen bu okulların mali tablolarının da denetlemesi lazım.
Eğitimle ilgili ideal model olarak birçok ülkenin adı geçiyor; işte Finlandiya örneği veriliyor, Almanya örneği veriliyor… Biz ülke olarak nasıl bir modeli alabiliriz sizce?
Bugün artık bilgi ekonomisini konuşuyoruz. Şu anda dünyanın en büyük firmaları hangileri? Facebook, Google, Apple, Microsoft… Bunların ana sermayesi bilgi, yazılım programı. Katma değeri yüksek dediğimiz olay bu. Geçtiğimiz ay öğrendim ve çok sevindim; 2012 yılında kurulan İstanbul merkezli Türk mobil oyun şirketi Gram Games 250 milyon dolar bedelle satıldı. Firma 2 genç tarafından 6 yıl önce bir apartmanın bodrum dairesinde kuruluyor ve 250 milyon dolar bedelle satılıyor. Bu çocuklar bunu sermayesiz yaptı. Bakın Çin buna çok büyük yatırım yapıyor. Şu anda yapay zeka diyoruz, nesnelerin interneti diyoruz, büyük veri diyoruz, blockchain diyoruz bunlar var artık dünyada… Artık bunlarla eğitimimizi revize etmemiz, bunlarla ilgili çalışmalar yapıp çocuklarımızın ufkunu açmamız, hayal etmesini sağlamamız lazım. Yani kısacası inanmamız lazım.
Siz dünyadaki değişimi takip etmek adına Bahçeşehir Hatay Kampüsü olarak neler yapıyorsunuz?
Bildiğiniz gibi biz genel müdürlüğe yani İstanbul’a bağlı çalışıyoruz. Bu da bize ciddi bir avantaj sağlıyor. Genel müdürlüğümüzde ki ekip ve bünyemizde bulunan Bahçeşehir üniversitesi sayesinde dünyadaki değişimleri daha hızlı takip edebiliyor ve o değişimleri kurumlarımıza yansıtabiliyoruz. Bahçeşehir Uğur eğitim kurumları Avrupa’nın en büyük ve dünyanın sayılı eğitim kurumlarından birisidir. Yani anlayacağınız İstanbul’daki kampüs nasılsa Bursa’daki de aynı Hatay’daki de. Bu konuda öğretmenlerimizi sürekli hizmet içi eğitime tabi tutuyoruz. Bahçeşehir Eğitim Kurumları olarak, robotik kodlamayı 10 yıl önce müfredatın içine koyduk. Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı yeni yeni revize ediyor. Çocuklarımızı dünyaya entegre edebilmek için robotik kodlamadan başlamamız lazım. Biz derslerimizde etkileşimli çalışmalar yapıyoruz. 5 yaşından itibaren robotik kodlama öğretiyoruz çocuklarımıza. Her ünitemizin sonunda bir proje kısmı oluyor. Çocuğun hayal ederek üretmesini sağlıyoruz. O kadar enteresan şeyler çıkıyor ki inanamazsınız. Ana sınıf çocukları bunları hayal ediyor. Çünkü orada algılar açık, tertemiz bir beyin var. Oradan başlıyoruz işe. Çocuğun kafasında soru işareti yaratıyoruz ki bu çok önemli hayal etmek için. Çocuklara sırtımızı dönüp tahtaya yazarak ders verdiğimizde olmuyor. Yüzümüzü çocuklara dönmemiz lazım. Yani çocuklara soru sorarak, araştırmalarını sağlayarak hazırlıklı gelmelerini sağlıyoruz.
Bu yıl kontenjan durumu nasıl sizde?
Bahçeşehir Koleji Hatay kampüsümüzde ikinci yılımızda ilkokul ve ortaokul olmak üzere 600 öğrencimiz vardı. Uğur Okulları kampüsümüzde de 460 lise öğrencimiz vardı. Bu sene Bahçeşehir Koleji Anadolu, Fen ve Teknoloji Lisesi’ni açıyoruz. Liseyle birlikte buradaki hedefimiz toplamda 700 öğrenciye ulaşmak. İki kampüs toplamında biz her sene 1000-1200 öğrenciye hitap ediyoruz. Bizim temel hedefimiz memnun edebileceğimiz kadar öğrenci çekmek. Burada eğitim kurumlarının iki stratejisi olabilir: 1-Kaliteli hizmetle memnun edecek öğrenci sayısını çekmek, 2-Çok öğrenci çekerek ticari hedefleri tutturmak. Biz birinci boyuttayız. Veli de bizde bundan memnunuz. Bu şekilde mutluyuz. Mutlu olursak proje geliştiririz. Bizde kurumsal bir yapı var, bir vizyona sahibiz, dünyadaki değişime entegreyiz. Amacımız dünyadaki değişimleri gözlemleyerek eğitim sistemimizi revize etmek.