SERA YATIRIMCILARI VE ÜRETİCİLERİ BİRLİĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ GAYE NESLİHAN BUDAKLI
1960’ların ortasından başlayan ve hala etkisini sürdüren Yeşil Devrim; tarımsal üretimde teknolojiyi uygulayan, tarımı bir ar-ge ortamı ve altyapı yatırımları ile sanayi haline getiren döneme verilen isimdir. Yeşil Devrim, tarımsal üretimi artırmanın yanında gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerdeki ekonomik, sosyolojik ve çevresel sonuçlarıyla halâ başarısı ve faydaları tartışılan bir konudur. 60 ‘lı yıllarda artan dünya nüfusu ile açlık sınırları zorlanmış kıtlık ve yoksulluk seviyeleri gelişmekte olan ülkelerde küresel sorun haline gelmeye başlamıştı. Bunun bir kader olduğuna mücadele etmenin imkânsız olduğunu düşünenlerin aksine 60 ve 70 li yıllarda Yeşil Devrim sorunlu ülkelerde başarıyla amacına ulaştı.
Meksika’da başlayan ıslah çalışmaları yeşil devrim hareketinin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Buğdayda yürütülen ıslah çalışmaları ülkelerin engellemelerine rağmen kısa sürede Türkiye dâhil birçok ülkede hızla yayılmış, verim ve üretimin 3 kat artmasıyla gıda açığının kapanacağı umuduyla çalışmalar hızla ilerlemiştir, çalışma sonucu elde edilen başarı ise 1970 yılında Nobel ödülüne layık bulunmuştur. Devrimin başlamasıyla milyonlarca üretici yüksek verimli melez tohumlarla üretime geçtiler, uygulama da en başarılı ülkelerin başında Çin ve Hindistan gelmekteydi. Aynı üretim alanından üç kat fazla ürün alarak çalışmanın amacına ulaşmasını sağlamıştır. Açlık sınırında olan Hindistan zamanla buğday ihracatçısı durumuna getiren ise devrimin kurallarına uygun uygulamasının eseriydi. Dünya nüfusunun beslenme ihtiyacını karşılayan pirinç, mısır ve buğday üretimi ile artan nüfusun hızına yetişilmiş ve o dönemin açıklamalarına göre bir milyar insanı açlıktan ölmekten kurtaran çok önemli bir bilim olayı olarak tarihe geçmiştir. Zaman içinde devrimin olumlu yanlarından faydalanmak isteyen ülkeler daha fazla tarım alanı oluşturmak adına doğal alanları yok ederek tarımsal alanlar oluşmaya başladı ve uygulama yavaş yavaş olumsuzlukları başarısının ardından doğurmaya başladı. Yüksek tane verimine karşılık, tartışmalı bir biçimde tarımsal üretim girdilerinin artması ile sonuçlanan bu süreçte, geleneksel tarım yöntemleri dışlanmış ve melez ya da genetiği değiştirilmiş tohumlarla elde edilen bitkilerin üretimini destekleyen bir süreç haline dönüşmeye başlamıştı. Yeşil devrim sadece melez tohumların piyasa sürülmesi ile kalmadı. Üretim bileşenlerin teknolojiye uyarlanması, hastalıklara dayanıklı çeşitlerin yetiştirilme kuralları, kimyasal gübreleme, pestisit, herbisit uygulamaları, hasat, sulama sistemlerinde mekanizasyonla desteklenmesi başarıyı daha da yükselti. Fakat yıllar içinde sistemin uygulamasında ki ticari boyutları ve ekonomideki payı nedeniyle uygulama hataları ile yayılmasının önüne geçilememiştir. Bilinçsiz bir şekilde pestisit ve kimyasal gübre kullanımı ticari beklentiler için teşvik edilmiş, bunun sonucu çevre kirliliği ve canlı sağlığını tehdit eden boyutlara ulaşmıştır. Bilinçsiz kullanılan kimyasal gübreler yeraltı sularında kirliliğe neden olmuş ve ekilebilir topraklarda tuzluluk etkisini artmıştır. Sonuçta ekilebilen arazilerin giderek azalması ve su kirliliği ise önlenemez boyutlara ulaşmıştır.
Zamanla üç temel ürün üzerine yapılan çalışmalar diğer ürünlerde de denenmeye başlanmıştır. Birçok gıda ürününde genetik çalışmalar kontrolsüz bir şekilde yapılamaya devam etmektedir. Yeşil devrim bu aşamadan sonra kontrolünü ticari firmaların rekabetine kaptırmış ve tehlikeli bir hale gelmeye başlamıştır. Örneğin çeltiğe bağışıklık sağlamak ya da zararlıya karşı direnç sağlamak için bakteri genlerinin transfer edilmesi gibi çalışmalar yapılmış, bu ürünlerle beslenen denek hayvanlarında ise organ tahribatı, yaşlanmanın hızlanması, bağışıklık sisteminin bozulması gibi etkileri resmi verilere geçmesine rağmen bu ürünlerin pazarlamasına devam edilmiştir. Başlangıçtaki mucizelerinin yanında yeşil devrim ikinci yarısında ticari beklentiler yüzünden amacı dışına taşmış çevre ve canlı sağlığı yok sayılarak devam etmiştir. Ülkemizde buğdayın girişiyle başlayan süreçle trans genetik ürünler uzun zamandır evlerimize kadar girmiştir. Bu ürünlerin kullanımını kabul etmeyen sistemler, standartlar oluşturulmuş ve tüm dünyada kısa sürede yaygın hale gelmiştir. Özellikle tarımsal üretimde iyi tarım uygulamaları, organik ürün sertifikası, BRC ve GLOBALGAP vb. üretim ve gıda standartları GDO ile üretimi ret etmektedir. Kısaca yeşil devrim bir paradokstur ve doğanın verebileceğinden fazlasını istemek, yeşil devrim sürecinin bencilliği ve yok ediciliğidir.