Hayvancılık geçtiğimiz son iki yıl içerinde büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Tarımın her alanında yaşanan sıkıntılar sadece fiyat artışlarında gündeme gelirken et ve süt ürünlerindeki artış tüketici tarafından kanıksanmış ve tepki gösterilemez bir hale gelmiştir.
Durum analizini yakın geçmişiyle yapmak için 2007 ve 2008 yılında hayvancılığı bu zor zamana taşıyan başlangıçtan tanımlamak daha doğru olacaktır. 2007 ve 2008 yıllarında yaşanan ciddi kuraklık neticesinde yem yetiştiriciliğinde istenen verim alınamamıştır yüksek fiyat üzerinden ve çok zor temin edilen yem hammaddeleri sebebiyle sektör ilk yem ithalatına zorunlu olarak başlamıştır. Aynı yıl içinde Birim fiyatı 80 Krş olan çiğ sütün taban fiyatının 40 Krş düşmesi ve yem hammaddelerinin % 100 den fazla bir fiyat artışı yaşanması ise sektörü büyük bir çıkmaza sürüklenmiştir. Sonuç olarak yüksek yem fiyatlarını satılan süt bedeli ile karşılamayan çiftçi süt hayvanlarını kesme yoluna girmiştir.
Tarım bakanlığının o yılki beyanına göre 1 milyondan fazla süt ineği kesimi rakamlara yansımıştır. Çiftçinin mecburen girdiği bu yol Türk tarımında hayvancılık sektörüne büyük bir darbe vurmuştur. Hükümet bu durumda daha önce bitkisel üretimde denenen ve başarısız olan Doğrudan Gelir Desteği modelini hayvancılık sektörüne uygulamaya başlamıştır. Bu uygulama Hayvan başına verilen desteklerle çare olmadığı gibi hayvancılığı daha da zor duruma düşürmüştür. Hayvan varlığına verilen bu destek hayvanlarını beslenmekte zorlayan çiftçiye çare olamamıştır. Bir sonraki adımda hayvancılıkla uğraşan ya da bir takım şartları gerçekleştiren girişimcilere sıfır faizli krediler verilmeye başlanmıştır. Hayvan işletmesi kurmayı planlayan girişimciler Türkiye’de yeterli hayvan varlığı olmadığı için verilen desteklerin çok büyük bölümünü damızlık hayvan ithalatında kullanmıştır. Verilen kredilerle Türkiye’de çok büyük hayvancılık işletmeleri kurulmuştur bu durum mevcut olan yem hammaddesi sorununu daha da yukarı taşımıştır. Mevcut hayvan besiciliği için bulanamayan yem sorunu hayvan sayısının hızla artması ile yem ithalatının doğrudan önünü açmış ve Türkiye bu dönemde ilk saman ithalatını gerçekleştirilmiştir. Yüzde %60 ithalatla temin edilen yem sanayi artan döviz kurlarıyla önlenemez bir fiyat artışına sürüklendiği bu dönemde süt üretimi hızla artsa da süt fiyatı hammadde fiyatının artışının çok gerisinde kalmaya başlaması ile hem eski hem yeni kurulan hayvancılık işletmeleri zarar etmeye bu dönemde başlamıştır. Maalesef bu durum süt hayvanlarının ciddi bir oranda kesimine neden olmuştur. Bir başka açıdan bakıldığında süt hayvanlarının kesilmesi demek doğurganlığında yok olması yeniden hayvan sayısının bitmesi demektir. Çiftçiyi kesime sürükleyen ana nedense Türkiye’nin ette pahalı sütte ucuz duruma gelen bir ülke olmasıdır. Bugünkü rakamlarla bakıldığında üreticiden alınan karkas etin fiyatı 30 TL iken üreticiye ulaştığı rakam bunun iki üç katı civarıdır.
Et ve süt üretiminde Türkiye küçülme anlamında çok ciddi sıkıntılar yaşamakta olup ithalata bağımlı hale gelmiştir. 2018 yılında ülkemize 1.200.000 büyükbaş hayvan ithalatı gerçekleştirilmiştir. İthalatın çözüm olmadığı geçmiş denemelerden anlaşılmaktadır son döviz krizi ile hayvan ithalatı yavaşlamış fakat hayvancılıktaki sorun çözülememiştir. Süt hayvanlarının kesim sonrası Et ve süt kurumunda biriken et bu kez ihracat edilmek üzere Pazar arayışına gidilmektedir. Fakat dünya üzerinde hemen hemen tüm ülkeler öncelikle kendi hayvan varlıkları ile geçinen ırklarını geliştiren kısaca kendi kendi yeten hayvan varlığına sahip tarımsal ekonomi ve stratejiye sahip durumdadır. Türkiye ise et ithalatında Avrupa birincisi Dünya ikincisi konumundadır. Sığır varlığında Avrupa birincisi olmamızın altındaki neden sığır ithalatında da Avrupa birincisi olmamızdır. Hayvan varlığı sayısından çok et ve süt endüstrisin de işlenme oranı da ekonomik olarak incelenmesi gereken önemli bir konudur. Hayvan varlığı sayısından çok verimliliğin artırılması, yem sorunun çözülmesi ve en önemlisi hayvan ıslahına gerekli önemin gösterilmesi hayvancılık sorunun çözümündeki önceliklerdir. Sektörü rahatlatıcı adımlar atılmalı, yapılan destekler spesifik olmamalı uzun vadeli bir yapıda olmalıdır.
Türkiye her ne kadar Sanayi devrimi gerçekleştiriyor olsa da Tarımdan uzaklaşması ekonomi üzerinde olumsuz etkiler çıkartarak sorunları beraberinde getirir. Büyük Baş Hayvan yetiştiricilerine acilen destek olunmalı yem desteği ile ve süt ve süt ürünlerinin güncel fiyatta korunması konusunda özen gösterilmelidir. Mutlaka tarım ürünlerine destek artırılmalı ve çiftçi bu dönemde rahatlatılmalıdır.
SERA-BİR Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Gaye Neslihan Budaklı