Savunma sektöründe milli ve yerli teknolojiler üretilmesi için AR-GE’ye önem verilmesi gerektiğine vurgu yapan RFT Araştırma A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Sıddık Yarman, devletin bu çalışmaları yürüten az sayıda insanı desteklemesi gerektiğini dile getiriyor ve ekliyor: “Biz hala AR-GE’ye, teknoloji geliştirmeye kararlıyız. Ölünceye kadar da ülkemizin hizmetinde teknoloji üretmeye devam edeceğiz.”
Savunma Sektörünün duayen ismi Prof. Dr. Sıddık Yarman teknoloji üretiminde iştahını kaybetmeyen, ülkemizin önde gelen akademisyenleri arasında. Araştırma çalışmalarını Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüttüğü RFT Araştırma A.Ş.’de sürdüren Yarman, Savronik A.Ş.’deki ortaklığını da sürdürüyor. Prof. Dr. Sıddık Yarman ile RFT ve Savronik’in çalışmaları yanında Türk Savunma sektöründeki gelişmeleri de konuştuk.
Öncelikle RFT’nin yapısını ve faaliyet alanlarını konuşarak söyleşimize giriş yapalım isterseniz…
RFT Araştırma A.Ş. bir araştırma şirketidir. RFT, kardeş kuruluşumuz olan Savronik’in yüzde 25 hissesine sahip ana ortaklarından birisidir. Büyük şirketlerde araştırma yapmak zorlaştığı için araştırma çalışmalarını RFT altında yapmaya karar verdim. Faaliyet alanlarımızı da 6 başlıkta anlatabilirim:
İlk olarak; RFT Araştırma olarak firmamıza adını veren ve özgün buluşlarımızdan olan “Real Frequency Tecniques-RFT” kullanarak, geniş bantlı güç amplifikatörleri, anten uyumlaştırma devreleri, mikrodalga komünikasyon modülleri, vb. ürünlerin tasarımını ve prototip üretimini yapmaktayız.
İkinci faaliyet alanımız güvenli haberleşmedir. Bu alanda geliştirdiğimiz SYMPES, elektrik işaretlerini sistematik olarak modellemek için kullanılan modelleme algoritmamızın orijinal adıdır. Ses ve biyomedikal işaretler gibi (örn. elektrokardiyografi-EKG,) tek boyutlu işaretlerin ve resim, biyomedikal resim, video gibi iki boyutlu işaretlerin modellenmesi için özgün bir matematik modelleme tekniğidir. Modellemenin temelinde IP tabanlı muhabere sistemlerinde standart kodlayıcılardan(codec) farklı olarak, verinin kendisi gönderilmeden, veriye ait indis değerlerinin haberleşme ortamında iletilmesi yer almaktadır. Bu sayede, sistemin doğal yapısı gereği güvenli haberleşme alt yapısı sunulur.
Üçüncü faaliyet alanı olarak firmamız tarafından geliştirilen karar destek sistemleri de çeşitli kuruluşlar tarafından başarı ile kullanılmaktadır. Bu sistemler Yönetim ve Bilişim Sistemleri alanında insan etkileşimli olayları değerlendirmek, yöneticilere karar vermede destek olmak için kullanılmaktadır. Günlük olayların içindeki bazı hastalıkların, kazaların tanısı ve bu tanılarda insan etkileşimini ölçmek için geliştirilmiş özgün modelleme yöntemleridir.
Dördüncü olarak RFT, Küp uydular, Mikro uydular, Uydu fırlatma, uydu bileşenleri, Uydu yer İstasyonu, anten ve iletişim modülleri alanlarında çeşitli hizmetler sunmaktadır. Bu alanlarda tüm bileşenler için ve tüm aşamalarda, fikirden işletmeye, proje, eğitim, çalıştay, tasarım, uygulama danışmanlığı ve gerekli yazılım ile donanım alt sistemlerinin teminini sağlamaktadır.
Gizli nesne görüntüleme sistemi firmamızın beşinci faaliyet alanıdır. ThruVision dünyanın en gelişmiş benzersiz giyisi altı gizli nesne algılama teknolojisidir. Nesneleri (patlayıcı vb.) 15 metre civarında bir mesafeden tespit edebilme yeteneğine sahiptir. Bu cihaz en gelişkin teknoloji ile donatılmış pasif olarak tarama yapan, gizli nesne algılama sistemidir. TS4C kıyafetlerin altındaki metal, plastik, seramik, sıvı, jel ve tozları gerçek zamanlı olarak algılamaktadır.
Son olarak patlayıcı iz tespiti çalışmalarımızdan bahsedebiliriz. Yurtdışı çözüm ortaklarımızdan teknoloji transferi ile yeni nesil patlayıcı iz tespiti sistemleri üretiyoruz. Sistemler radyoaktif olmayan iyonizasyon yöntemi ile çalışır ve çok sayıda patlayıcı ve uyuşturucu tespiti yapar. Saniyeler içerisinde bir sonraki tespiti yapmaya hazırdır. Tek tuşla kolay çalışma ve otomatik kalibrasyon özelliğine sahiptir. Elde taşınabilir ve masaüstü sistemler güvenlik alanında, ulaştırma, taşımacılık, halka açık yerlerin güvenliği, bina girişleri, AVM ve havalimanlarında kullanılmaktadır.
Yeri gelmişken Savronik’in çalışmaları hakkında da bilgi verebilir misiniz?
Savronik firması Sezai Türkeş – Fevzi Akkaya (STFA) Şirketler gurubuna bağlı olarak 1986 yılında kuruldu. Adından da anlaşılacağı üzere Savunma Elektroniği alanında çalışmalar yapmayı hedefleyen bir şirket. Ben o yıllarda bir taraftan Anadolu Üniversitesi’ne bir, iki gün gidip ders verirken diğer taraftan Aselsan ve TÜBİTAK’ta çalışmalarımı sürdürüyordum. Şirketi kurduktan sonra ilk yapacağımız iş de Türkiye’de özel sektörde kripto cihazları üretmek oldu. Daha sonra Hava Kuvvetleri’ne gereken teçhizatı, ilk defa uçaklar üzerine takılan bir Kobra intervalometresini yaptık. Bomba atar, roket atar sistemleri, F4 uçaklarının modernizasyon sistemi içerisinde F4 uçaklarının bütün radarlarını görür hale getirdik. Ondan sonra yine F4-F5-F104 uçaklarına ilk Aviyonik sistemleri yaptık. Savronik geçen 33 yılın ardından bugün savunma sistemlerinden raylı sistemlere, akıllı ulaşım sistemlerinden yenilenebilir enerji sistemlerine, simülasyon ve eğitim sistemlerine kadar birçok alanda proje ve ürün geliştirmekte olan bir şirkettir.
Ülkemizin bağımsızlığı için en önemli sektörlerden birisi de savunma sektörü… Siz sektörün gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bana göre sürdürülebilirlik fevkalade önemli bir kavramdır. Türkiye güçlü bir ülke olacaksa 40 senedir savunduğumuz milli ve yerli teknoloji geliştirme kavramını benimsemesi gerekiyor. Aslında bu kavram Mustafa Kemal Atatürk’ten sonraki dönemlerden 1980’lerin başlarına kadar unutulmuş olan bir kavramdı. Yaşanan askeri darbeler ve ekonomik krizlerle Türkiye çok kırılgan ve adeta bir uydu ülke haline geldi. Bunun temel sebebi millilik ve yerlilik kavramının yok olmasından, yurt dışına iktisaden ve askeri olarak fevkalede bağlı olmaktan kaynaklanıyor. Bu anlamda memleketin en hayırlı dönemeçlerinden birisi Kıbrıs Barış Harekatı olmuştur. Harekattan sonra Türkiye Cumhuriyetine uygulanan ambargolar savunma sanayisinin gelişiminde tetikleyici oldu. O ambargolardan sonradır ki savunma sanayi gelişti; Aselsan, Havelsan, Roketsan, Tusaş kuruldu. Kayseri’deki uçak fabrikasından sonra Ankara’da F 16 projesi başladı. Biz genç mühendisler olarak F 16 projesinde Hava Kuvvetleri ile beraber çalışmaya başladık. Savronik’in kuruluşu da o dönemdedir. Savronik’i kurarken, beraberinde STM’yi de kurduk. Devletin bu kuruluşları yaşatması lazım. Ben üniversitede bir akademisyenim neticede. Rahmetli Başbakanımız Turgut Özal’ın emriyle şirketi kurduk. Savunma sektörünü özelleştirdik. İyi ki de özelleştirmişiz, iyi ki de bu atılımları yapmış olduk. Sonuçta savunma sektörünün güçlenmesini ben olumlu görüyorum. Çünkü savunma sektöründe yapmış olduğumuz birçok projeyi sonunda ekonomik hayata da taşıyabiliyoruz. Uzay, malzeme ve elektronik teknolojilerinin ilk hayat bulduğu yer savunma sektörüdür. Çünkü devletler toplamış olduğu vergilerle bu teknolojileri yapan insanlara kaynak verir. Onlar da bu keşifleri yapar, altyapıları geliştirir, ürünleri ve prototipleri geliştirerek askeri alanda, güvenlik sektöründe kullanırlar. Orada yerleşen ürünler maliyetleri düşünce günlük hayata girer.
Biraz da millilik, yerlilik kavramlarını konuşalım…
Ben bir mühendisim. RFT’nin Yönetim Kurulu Başkanıyım, Savronik’in ortağıyım. Türk savunma sektörüne aklımla, fikrimle, üretimimle hizmet vermek gayretindeyim. Artık bağımsızlık kavramı yerine karşılıklı bağımlılık ve dengeli bağımlılık kavramları yerleşti. Türkiye Cumhuriyeti Avrupa’dan, Avrupa Birliği’nden kopuk düşünülemez, düşünülmemelidir. Biz şu anda ileri teknoloji ürünlerini Avrupa’dan, Japonya’dan, Uzakdoğu’dan alıyoruz. Diğer taraftan Avrupa’ya, Amerika’ya, Uzakdoğu’ya, dünyanın her yerine ihracat yapıyoruz. Bunu yapabilmek için askeri, siyasi ve ekonomik paktların, anlaşmaların yapılmış olması gerekir. Uluslararası ilişkilerin ve özellikle komşularımızla ilişkilerin çok iyi olması lazım. Şimdi şartlar böyleyken, Türkiye’nin akılcı, karşılıklı bağımlılık ilkesi çerçevesinde dünyada başarısını sürdürülebilmesi için bence bilim ve teknolojiyi ayakta tutması lazım. Askeri teknolojiler üretmek bilim ve teknolojiyle söz konusudur. Şu anda Türkiye’de milli teknoloji geliştiren insanların mühendislerin sayısı bir elin parmak sayısı kadar az.
Peki, bu alanda nasıl bir Devlet politikası olmalı?
Devlet politikası nitelikli insanları destekleyici özellikte olmalıdır. Bu memleketin vazgeçilmez insanlarına gereken önemi ve desteği vermeyi ihmal ediyoruz. Son dönemde FETÖ’nün ülkenin araştırma kurumlarına, üniversitelerine ve TÜBİTAK’a sızmaları sonucu yaşanan bir karışıklık var. Bazı sıkıntılar var. Öte yandan, milliliği, yerliliği tartışılmayan insanlar da var. Bunlar her daim bağımsız kişilikleriyle varlıklarını sürdürmüşler. Bu insanlar hapislerde yatmışlar ama ülkelerine hizmet etmekten vazgeçmemişlerdir. Bizim acilen üniversitelerimizi ve araştırma kuruluşlarını kalkındırmamız, AR-GE’yi desteklememiz gerekiyor. Bunu yapacak olan insanların hepsine destek vermeliyiz. Gerekiyorsa bu kaliteli insanlar verilecek teşvik ve desteklerle yurtdışından getirilmelidir. Aslında, bu bağlamda, bir çok gelişmeler de var. Bu çalışmaları takdirle karşılıyorum. Diğer taraftan da, dış ülkelere beyin göndermeye de devam ediyoruz. Bunun önüne geçilmesi gerekir.
Toparlayacak olursak son mesajlarınızı da almak isteriz…
Biz hala AR-GE yapmaya, teknoloji geliştirmeye kararlıyız. Ölünceye kadar da ülkemizin hizmetinde teknoloji üretmeye devam edeceğiz. Biz politikacı değiliz, biz üretmek üzerine kurgulanmış insanlarız. Memleketimizin ihtiyaçlarını giderme gayreti içerisinde olmaya devam edeceğiz. Etrafımızdaki insanları aydınlatmaya, onları bilimsel ve teknik açıdan da yukarı çekmeye devam edeceğiz. Bizim görevimiz bu. Siyasetçiler hedeflerini koysunlar biz düşen, konulan hedefler doğrultusunda ülkemizin emrinde çalışmaya devam etmektir.