BUZDAĞI SU YÖNETİM KURULU BAŞKANI MAHMUT KÖSEMUSUL
SAKARYA, TÜRKİYE’NİN PARLAYAN YILDIZI OLACAK!
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı döneminden bu yana Sakarya’nın gelişim potansiyeline dikkat çektiğini vurgulayan Buzdağı Su Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Kösemusul, son yapılan sanayi ve altyapı yatırımlarıyla birlikte Sakarya’nın Türkiye’nin parlayan yıldızı olacağını dile getirdi.
Buzdağı Su, sektöründe 25 yılı aşkın bir süredir kaliteli su kaynağıyla üretim yapıyor ve Türkiye’nin birçok noktasında satışa sunuluyor. Güvenilir bir marka olarak sürekli ve yüksek kalitede hizmet sunmaya odaklandıklarını ifade eden Buzdağı Su Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Kösemusul ile Buzdağı’nın hedeflerini ve Sakarya’nın geleceğini konuştuk.
Pandemi sizi nasıl etkiledi? Neler yaşadınız bu süreçte?
Bizim sorumluluğumuzu çok artırdı. Buradan her gün binlerce eve hizmet veriyoruz. İşletmemiz içerisindeki çalışanlarımızın her gün sürekli denetimini sağlamak zorundayız ve sağlıyoruz. Misafirlerimiz dahil olmak üzere gelen herkesi HES Koduyla denetliyoruz. Pandemi konusunda hassasiyetimiz çok yüksek. Devletimiz bize hizmet anlamında yasaklar döneminde sorumluluklar verdi. Bu anlamda biz de hizmetimizi titizlikle devam ettirdik. Sağlık Bakanlığı’nın uyarılarını dikkate alarak bunu bugüne kadar başarıyla yaptık. Yaz döneminde biraz rahatlattı ama bakıyoruz ki rakamlar yeniden yükselmeye başladı. Tez zamanda ülkemizin de dünyanın da bu salgından çıkmasını istiyoruz ama sanki bir dönem daha alacak gibi görünüyor. Tecrübemize göre önümüzdeki bu süreci çok daha sağlıklı bir şekilde götürmemiz lazım.
Küresel ekonomi üzerindeki etkilerine baktığımızda ise emtia fiyatlarında dalgalanmalar ve lojistikteki sıkıntılar oluyor. Pandeminin getirdiği kısıtlamalar üretimde azalmalara ve dolayısıyla herkesin panik yapıp stok yapmasına yol açıyor. Bu da emtia fiyatlarında artışına neden oluyor.
Bu artışlar ambalaj maliyetinize ne kadar yansıdı?
Maliyet bazında yüzde 50 artış oldu. Tabii, zararına satamayacağımız için bunu fiyatlara yansıtmak zorundayız. Marjlarımızla oynayabiliyoruz. Ama bu süreçte şükürler olsun ki hizmet sektöründeyiz. Su toplumun zorunlu ihtiyacı. Biz pandemide 24 saat çalıştık, yine de 24 saat çalışıyoruz.
Tekrar yasakların gelmesi Türkiye’nin ekonomik açıdan daha da zorlanması demek değil mi?
Yasakların gelmesi tekrar bir yük demek. Bu salgından çıkışın kesin yolunun aşılanma olduğunu toplum da idareciler de gördü. Biz bunu başarabilirsek son periyotta ekonomiye zarar gelmeden atlatabiliriz. Bu bilinçte olunduğunu düşünüyorum. Hepimiz kurallara ve aşılanmaya dikkat edeceğiz, dikkat etmeyenleri de uyararak yolumuza devam edeceğiz.
İthal hurda ve atık konusunun Türkiye gündemine gelmesiyle birlikte geri dönüşüm konusu da tartışılmaya başlandı. Geri dönüşümün hammadde fiyatlarının düşmesine olumlu bir katkısı da söz konusu. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geri dönüşümün emtianın hammadde fiyatını düşürmesinden ziyade çevreye faydası önemli. Onu parayla satın alamıyorsunuz. Bizden sonraki nesillerimize daha iyi bir ekonomiyi ve çevreyi bırakmak sorumluluğumuz var. Bunu yerine getirmemiz için bilinçli hareket ederek işin içindeki kişiler olarak destek vermemiz lazım.
Plastiğin gıdayla teması uzunca bir dönemdir tartışılıyor. İnsan sağlığı açısından plastik ambalajlı suyun etkilerine bakış açınız nedir?
Dünyada teknoloji de bilim de çok gelişti. Plastik ambalajlı suyun, doğru yerde doğru koşullarda muhafaza edildiğinde sağlık açısından herhangi bir sakıncası yok. Bu koşullar konusunda bilinçli bir toplum olursak bu hizmeti sağlıklı bir şekilde alacağız. Tüm dünya suyu bu şekilde tüketiyor.
İçme suyu kaynaklarımız açısından ülkemizdeki rezervlerin durumu nedir?
Şu an 300’ün üzerinde su fabrikası var Türkiye’de. Bunlar ihtiyaca göre doğuyor, ihtiyaca göre kapasite artırılıyor ve bu şekilde hizmete devam ediyorlar.
Peki, sizce bu kadar sayıdaki oyuncu sektörde olmalı mı?
25 sene öncesinde ambalajlı su tüketimi yoktu. Ekonomik ve sosyal gelişmeler sonucunda insanların hizmet beklentisi arttı. Suyu musluktan içmek yerine ambalajlı su tüketmeye başladılar. Biz de bu talebi karşılamak için hepimizin kaynağı olan bu suları ruhsatlı bir şekilde ambalajlayıp tüketiciye sunuyoruz. Talep artınca kapasitemizi artırıyoruz. Artık insanların evinde, işyerinde ambalajlı su tüketmesi bir rahatlıktır.
Peki, bu kaynaklar doğru yönetilebiliyor mu genel manada?
Bizim sektörde su israfı yok. Çünkü kaynaktan çıktığı gibi gidiyor. Kaynaktaki fazla suyu tesiste ambalajlıyoruz. Biz bunu yapmazsak su kendi seyrinde akıp gidiyor.
Premium ürünler konusundaki bakış açınız nedir?
Suyumuzu hem plastik ambalajda hem de cam ambalajda tüketiciye sunuyoruz. Sadece ambalaj maliyetleri farklı. Esas olan firma olarak en iyi hizmeti vererek tercih edilebilir olmaktır. Müşteri güvenilebilir bir marka olarak, yüksek bir hizmet kalitesi sunmanıza önem veriyor. Bunu yaptığınızda başarılısınız. Zaten Türkiye’de sadece Sağlık Bakanlığı’nın onay verdiği içilebilir kaynaklar ambalajlanıp tüketime sunuluyor. Dolayısıyla bu kaynakları en iyi hizmetle sunan ve yatırım yapan firma rekabette bir tık öne çıkıyor.
Buzdağı özelinde konuşacak olursak, bugün hangi bölgelere satış yapıyorsunuz?
Ağırlıklı olarak nüfusun yoğun olduğu Marmara bölgesindeyiz. Trakya, Karadeniz, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde hakimiz. Hizmet bayrağını daha güzel dalgalandırmak için her geçen gün heyecanla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Suda ihracat mümkün mü?
Suda ihracat mümkün. Ama bizim çok az bir miktarda ihracatımız var; ağırlıkla iç piyasadayız. Diğer taraftan ihracatın ülke ekonomisi için önemini biliyoruz. Kapasite artırıp ihracat yapmayı da düşünüyoruz zaten.
Suyun dışında maden suyu, meyve suyu vs. üretmeyi düşünüyor musunuz?
İçecek sektöründe maden suyu, meyve suyu, gazlı içecekler var. Şu anda o yönde bir yatırımımız yok. Biz sadece suyla ilgili üretim yapıyoruz.
İstihdam politikanız nedir şu an Buzdağı özelinde?
Yaklaşık 180’ye yakın çalışanımız var. İstanbul, Ankara ağırlıklı olmak üzere kendi depolarımız var, distribütörlerimiz var. Bunlar üzerinden Trakya’dan Trabzon’a kadar hizmet veriyoruz.
Biraz da Sakarya’yı konuşalım. Malum uzunca bir dönem Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı yaptınız ve bölgenin önemli iş adamlarından birisiniz. Dolayısıyla, Sakarya’mızın güncel durumunu nasıl yorumlarsınız?
Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı’nda görevim doldu, tuttuğumuzu nöbeti devrettik. Görev dönemimde bir şeyleri görme ve yorumlama fırsatı buldum. Daha önce de ifade ettiğim gibi önümüzdeki kısa ve orta vadede Sakarya, gerçekten Türkiye’nin lokomotif şehri olacak. Bugün yeni kurulan organize sanayi bölgeleri hayata geçmeye başladı. Bunların hayata geçmesi demek yeni istihdam demek, yeni istihdam da yeni bir göç, şehirde yeni bir gelişim anlamına gelecek. Bunlara Kuzey Marmara Otoyolunu da ekleyebiliriz. Bu yatırımların hayata geçmesi 150 bin yeni çalışana ihtiyaç doğuracak, en az 50 bin konut ihtiyacı olacak.
Şehir istiyor mu bu denli büyümeyi?
Bunun planı yapıldı. Şehir bu büyümeye mahkum. Bu konuda bütün hizmet erkleri bir vizyon oluşturdu: Başta ülkeyi yönetenler, Üniversite, Valilik, Büyükşehir Belediyesi, Ticaret ve Sanayi Odası, Esnaf odaları. Sakarya’nın her ilçesi birbirinden farklı önemli özelliklere sahip. Bugün Akyazı’da Taraklı’da çok büyük termal yatırımları yapıldı. Sapanca kendi başına bir değer. Yapılan yeni otellerle birlikte yeni Davos olma potansiyelini barındırıyor. Büyük şehirlere yakınlığını ve hızlı tren ulaşımını dikkate aldığımızda bu da olacak. Karasu, limanıyla önemli bir gelişim potansiyeline sahip. Özetle; Sakarya her anlamda yaşanacak bir şehir olacak. Tabii, bu da nüfusun büyümesini ve göçü gündeme getirecek.
Bu nasıl bir göç olacak? Şehrin yapısını, dinamiğini bozacak bir göçü kimse istemez.
Nitelikli insan profilini barındıracak sanayi sektörleri olması gerekiyor. Sakarya’da bu sektörleri davet edecek bir altyapı kuruldu. Ayrıca otomotiv sektöründe sürekli nitelikli maaş politikası var. Ekonomik anlamda maaşı yüksek olan bir insanın sosyal yaşamında, şehirdeki harcamaları da yüksek olur. Bu inşallah bozulmadan devam eder.
Refah düzeyi yüksek bir Sakarya’dan bahsediyoruz aslında gelecek adına…
Öyle olacağını umut ediyorum. Bütün arkadaşlarımız çalışmalarına hassasiyetle devam ediyorlar. Gelecekte Sakarya gerçekten Türkiye’nin parlayan yıldızı, göz bebeği olacak.
Ülkemizde yaşanan son seller ve yangınlar iklim krizi tartışmalarını gündeme getirdi. Bu konudaki görüşlerinizi de merak ediyoruz. Biz bunu nasıl yönetmeliyiz?
Dünyanın birçok yerinde yangınlar, seller ve fırtınalar oluyor. Tabii ki tecrübemiz olmayan konularda tecrübe kazanmış ülkelerle bilgi alışverişi yapmamız, beraber çalışmamız lazım. Ülkemizde de meteorolojik olaylara, iklim değişimine ilişkin yürütülen çalışmalar da var. Tüm bunlar bir yana dere yataklarına imar izni verilmemesi gerekiyor. İdarecilerin bu konuda sorumlulukları var. Kolay bir şey değil; insanlar ölüyor. Bence hata yapan cezasını çekecek ki bunu bir daha yapmayacak.
Son mesajınızı da almak isteriz…
Ben ülkemi çok seviyorum. Bu bayrağın altında çalışmaktan, ekonomiye katkı sağlamaktan gurur duyuyorum. Tüm müteşebbis dostlarımızdan birbirilerini rol model alarak, gayretli olarak daha çok üretmeye davet ediyorum.