ORKA HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI SÜLEYMAN ORAKÇIOĞLU
YATIRIM İÇİN FAİZ DESTEĞİ VE UZUN VADELİ FİNANSMAN ŞART!
Döviz kurundaki yükselişin durdurulmasının önemli olduğuna dikkat çeken Orka Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, istikrarın sağlanarak yeni yatırımlar yapılabilmesi için faiz desteğinin ve uzun vadeli finansmanın hayati önemde olduğunu vurguladı.
Damat Tween ve D’S Damat markalarıyla dünyaya açılan Orka Holding iki fabrikada üretim yapıyor. Üçüncü fabrikayı da Ordu’da açmayı planlıyor. İhracat gelirlerinin 30 milyon doları, mağaza sayılarının da yurtdışında 200’ü, toplamda da 400’ü geçtiğini söyleyen Orka Holding Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ile yatırım ve mağazalaşma hedeflerini ve ekonomik gündemi konuştuk.
Bir tarafta döviz kurlarındaki dalgalanmalar ekonomi gündemini işgal ederken diğer tarafta pandemi döneminde ülkemiz için özellikle tekstil ve hazır giyim sektörlerinde önemli fırsatlar doğdu. Buna krizin fırsata dönüşmesi de diyebiliriz sanırım. Siz bu resmi nasıl yorumluyorsunuz?
Global çerçevede yaşanan gelişmeler ve ülkemizdeki gelişmeler birbiriyle ilintilidir. Global olarak baktığımızda, ekim sonuna kadar pandemiyi en iyi yöneten ülkelerden birisiyiz diye düşünüyorum. Çünkü hem tedarik zincirinde büyük sorun yaşamadık hem de Sağlık Bakanlığımız mevcut hastane alt yapımız ve doktorlarımız, sağlık çalışanlarımız çok büyük fedakarlıklar yaptı. Biz onlara gerçekten minnet borçluyuz. Bizler de tempoyu hiç düşürmedik ve aynı zamanda moralimizi bozmadık. İşimizde olması gerekenlerle ilgili her türlü özveriyi bizler de yaptık.
Diğer taraftan ülkemizin önüne tarihi bir fırsat geldi. Tüm dünyanın tedarik anlamında en büyük merkezi Çin’di. Onun en büyük alıcısı da Avrupa Birliği ve Amerika’ydı. Ama Çin’in özellikle çalışma gün sayısını haftada 5 günden 3 güne indirmesi ve aynı zamanda ihracatta eskisi kadar istekli ve heyecanlı olmaması pazarda bir boşluk yarattı. Öncelikle Avrupa’nın fosil yakıtlarla ilgili aldığı yeni kararların Çin’i önlem almaya itmesi ve ikinci olarak lojistik maliyetlerindeki artış ve bir hafta, 10 günlük terminlerin 2-2,5 aya kadar uzaması bunda önemli etkenler oldu. İster istemez Avrupa’nın yanı başında duran Türkiye tüm sektörlerde alternatif bir tedarik merkezi olarak görülmeye başlandı. Bunun yanında birçok Avrupa firmasının kriz bağışıklığının olmaması, İtalya’da on binlerce mağazanın, İngiltere’de 10 firmanın kapanması ve bunların hinterlandlarındaki dünya pazarlarında bıraktıkları boşluklar da bizim için bu tarihi fırsatı büyüttü. Biz bu fırsatı 2021 yılında iyi değerlendirdik diye düşünüyorum.
Günümüze döndüğümüzde sanayicinin, ihracatçının istediği tek şey istikrar. Çünkü belirsizlik ortamında hammadde alımında, ürün satışında fiyatları belirlemek zorlaşıyor. Zaman zaman müşteriye fiyat veremiyorsunuz ya da verdiğiniz fiyatta bir şekilde zarar edebiliyorsunuz. Buna dikkat etmek lazım.
Biz dövizin yukarıya doğru hareketiyle büyük bir travma yaşadık aslında. Çünkü herkes dövizin o anki fiyatına göre değil, gelecekte oluşabilecek fiyata göre maliyetlerini hesaplamaya başladı. Bu da inanılmaz bir maliyet köpüğü ve sonuçta bir fiyat köpüğü ortaya koymaya başladı. Ama alınan son önlemlerle birlikte stabilitenin sağlanabileceğini gözlemledik. Umarız bu şekilde devam eder. Ancak alınan önlemlerle piyasa faizleri örtüşmüyor. Şimdi Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 14 ama piyasa faizi yüzde 25-30 seviyesinde. Bunun da dengeye gelmesi lazım. Finans kesiminin de buna paralel olarak faizleri düşürmesi lazım. Yeni yatırım hamlesi için hem uzun vadeli finansman sağlanması hem faiz desteği verilmesi ülkenin önünü açar.
Dünya çapında varlık gösteren markalarınız var. Hem küresel hem de yerel dinamikleri nasıl yönetiyorsunuz?
Biz 35 yıldır markaya yatırım yapan bir grubuz. Dünyada 80’den fazla ülkedeyiz. Bu 80 ülkede yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi gelişmelerden haberdarız. Bir biçimde küresel nabzı tutmuş oluyoruz. Ülkemiz içinde de yaşanan birçok krizden deneyim kazanarak ve güçlenerek çıktık. Dünya çapında faaliyet gösteriyoruz ama merkezimiz Türkiye olarak kalmaya devam edecek. Biz bu toprağın insanlarıyız ve geleceğimiz de burada.
Dinamizmimizi sağlayan bir diğer etmen de ekibimizin işlerini sadece standartlara göre değil başarı heyecanıyla yerine getirmeleridir. Bunu kelimelerle anlatmak biraz zor. Özellikle pandemi sürecinde birbirimize sıkı sıkıya sarıldık. Nakit akışından, ekip motivasyonuna, yurt dışı ilişkilere kadar birçok konuda sıkı çalıştık ve başarılı olduk. Gelecekte bu dönemde yaptıklarımızı bir kitap halinde yazmayı düşünüyorum. Bunun sonucu olarak 2021 sonu itibariyle EBITDA’mız 2019’un yüzde 50 üzerindedir. Artık dünya çapında saygı gören bir marka gücüne sahibiz.
Daha da güçlenmek adına, hedef pazarlarınızda var olan markalarla evlilik veya satın alma gibi süreçler de yaşıyor musunuz?
Evet, çok teklif geliyor. Şu anda yeni ve heyecan verici bir oluşum içerisindeyiz. Beverly Hills Polo Club markasının ülke kullanım haklarını aldık. Lisans anlaşmasını yaptık. Ama bunu yakın coğrafyaya genişleteceğiz. Bu bizim için yeni bir yatırım. Tahmin ediyorum en geç mart-nisan aylarında 10 mağaza açmış olacağız. Özellikle hayatın akışına uygun casual giyimde iddialı bir marka. Bunun dışında bir İtalyan markasıyla görüşmemiz var.
Öte yandan biz yüzde 30’luk hisseye sahip yabancı ortağımızla 2021 yılında el sıkışarak hisse bedellerini ödedik ve yollarımızı ayırdık. Artık yüzde 100 yerli bir firmayız. Şimdi tüm fırsatları özgürce değerlendirebiliriz.
2022 için hem yurt içi hem yurt dışı fiziki büyüme hedefiniz nedir?
Biz, 2022 için yurt içi ve yurt dışı toplamında yaklaşık olarak yüzde 25 bir reel büyümeyi planlıyoruz. Büyüme önemli ama daha önemli olan verimlilik. Bizim dikkat ettiğimiz bu. Yurt dışında çok büyük bir ilgi var. Dünyanın birçok ülkesinden franchise ve partner olma teklifleri geliyor. Dünyada 80’i aşkın ülkede varız. Şimdi gündemimizde İngiltere, Kanada, İrlanda ve daha birçok farklı ülke var.
Ama Körfez’de biraz daha hızlı ilerleyeceğiz. Şu an Dubai’de 2 mağazamız var, 2022 Şubat’ta 2 mağaza daha açıyoruz. Haziran sonuna kadar 6’ya çıkacağız. Rusya Moskova’da yeni mağazalar açacağız. İtalya’da Milano’da güçlüyüz. Şu an İspanya’da El Corte Ingles mağazalarındayız. El Corte Ingles dünyanın en prestijli büyük mağaza zinciridir. O, bize Güney Amerika’nın kapısını açıyor. O yüzden bizim için önemli.
Dünyada ekonominin önemli başlıklarından biri de dijitalleşme. Siz bu konuda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Tabii, dünya artık bir dijital dünyaya gidiyor. Pandemi döneminde belki 5 senede yapacağımız dijital değişimi bir yıl içinde gerçekleştirdik. Bizim buradaki en büyük avantajımız genç bir ikinci jenerasyonumuz var. Bugün 25-30 yaş arasında genç bir ekibimiz. Çok iyi eğitimliler. Global gelişmeleri çok yakından takip ediyorlar. Son zamanlarda çok konuşulan iki kavram: metaverse (sanal evren) ve NFT (benzersiz token). Biz de GoArt Metaverse ile işbirliği yaptık. Böylece geleceğin yeni rekabet alanında da öncülük yapacağız. Müşterilerimiz, artık mağazaya gitmek zorunda kalmayacak. Diledikleri lokasyondan Artırılmış Gerçeklik (AR) ve Sanal Gerçeklik (VR) teknolojileri ile metaverse mağazamızda sanal gezinti yaparak ürünlerimizi inceleyebilecek, istedikleri kıyafeti, istedikleri bedende kendi avatarlarına (sanal kimlik) giydirme ayrıcalığına kavuşacak. Ayrıca beğendikleri ürünleri online olarak satın alabilecek. Koleksiyonlar NFT olarak satılacak. Bu amaçla 2022 yılında metaverse mağazamızı açacağız.
Bunun dışında da kendimize ait bir mobil uygulamamız var. Uygulamamızda da yaklaşık olarak 100 bin kullanıcı sayısını geçtik. Bu çok önemli. Uygulamamız içinde mağazaya gitmeden, koleksiyonları görme, her türlü kampanyaları takip edebilme ve aynı zamanda ürünle ilgili her türlü bilgiyi alabilme, danışmanlık alabilme vb. bir mağazada sunulan tüm hizmetler sağlanabiliyor.
Bildiğiniz gibi Türkiye, Paris İklim Anlaşmasını onayladı. Bu bağlamda belli taahhütler de verildi. İş dünyamız, sanayicilerimiz buna ne kadar hazır sizce?
Sanayici, daha önce birçok standart kapsamında uyum süreci yaşadı, denetimler gördü. Bu standartlara uyum sertifikalarını aldı. Bu sertifikaları almadan belli markalara üretim yapılamıyordu. Şimdi iklim anlaşmasına göre karbon ayak iziyle ilgili birtakım sertifikalar olacak. Mesela biz kendi üretim fabrikalarımızda fosil yakıt kullanmadığımızı belgeleyen sertifikalara sahibiz. Bizim dünya çapında iki fabrikamız var, üçüncüyü planlıyoruz. Bu fabrika tamamen Paris İklim Anlaşması’na, Avrupa Yeşil Mutabakatına uygun bir biçimde tüm süreçlerde bir model fabrika olacaktır. Ayrıca tüm tasarım ve üretim süreçlerimizde karbon nötr bir marka olmayı hedefliyoruz.
Her ne kadar teknoloji kullanımını artırıyor olsanız da emek yoğun bir sektör içerisindesiniz. Dolayısıyla yetişmiş insan gücü sağlamak önemini koruyor. Siz yetişmiş insan gücü açığınızı nasıl gideriyorsunuz?
Bu, ülkenin en büyük sorunlarından biri aslında. Temelde eğitim stratejimizi değiştirmemiz lazım. Örneğin; bugün yüzlerce işletme-iktisat fakültesi var. Ama onlardan mezun olan gençlerin birçoğu işsiz. Bu acınacak bir durum. Oysa biz Almanya gibi meslek edindirme konusuna ağırlık veren bir sistem uygulamalıydık. Eğitimde bunun için gerekli motivasyon ve enerjiyi sağlayamadık. O yüzden meslek okullarının mutlaka günümüz ihtiyaçlarına göre yeniden yapılandırılması lazım. Yoksa genel bilgilerle bir yere varmak mümkün değil. Ben 20 yıldır akademik hayatın içindeyim. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ders veriyorum. Öğrencilerle iç içeyim. Genel gözlemim şu ki; devlet üniversitelerinde okuyan arkadaşlarımız daha başarılı oluyor. Bunu özellikle vurguluyorum. Özel üniversitelerde hepimizin yetiştirdiği “proje çocuklar” bir fanusun içinde kalıyor. Normal hayata intibak edinceye kadar da travmalar yaşıyorlar. Öğrencilerime de her zaman söylediğim şudur: Yazın ya da boş zamanlarınızda bir firmanın ya da bir işletmenin içinde olun. Bir şekilde kendinizi geleceğe hazırlamak için insana, tüketiciye, müşteriye dokunun. Bunlar, gelecekte ne yapacağınız konusunda size rehber deneyimler olacaktır.
Son olarak, yeni ekonomi modeli konusundaki öngörünüzü de öğrenmek isteriz…
Son günlere kadar insanlar güne işini düşünerek değil de doları merak ederek başlıyorlardı. Şimdi hiç değilse bu kaygı ortadan kalktı. Çünkü maliyet hesabı yapabilmek, satış fiyatı belirleyebilmek için bu gerçekten önemli. Ama hükümetin bunu mutlaka yatırımları heyecanlandıracak birtakım desteklerle taçlandırması lazım diye düşünüyorum. Ben hep söylüyorum; yatırımlara fiili faiz desteği ve uzun vadeli finansman lazım. Bizim ihtiyacımız bu. Türk girişimcisi global rekabetin içinde artık ne yapması gerektiğini biliyor.