
Artan girdi maliyetleri nedeniyle sektörün zor şartlarda faaliyetlerini sürdürdüğüne dikkat çeken Batı Anadolu Grubu İcra Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Akif Geçer, mart ayından sonra zor dönemin geride bırakılacağını ve tünelin ucundaki ışığın görüleceğini ümit ettiklerini dile getirdi.
Çimento sektörü artan kömür, petrokok ve elektrik fiyatlarının da etkisiyle zor şartlar altında faaliyetlerini sürdürmeye çalışıyor. Bu koşullarda işletme sermayesinin, finansa erişimin ve kredi faiz oranlarının önemine vurgu yapan Batı Anadolu Grubu İcra Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü Akif Geçer ile sektördeki gelişmeleri ve grubun hedeflerini konuştuk.
Öncelikle Batıçim nasıl bir yılı geride bırakıyor hem ciro anlamında hem hedefler anlamında?
Bildiğiniz üzere biz borsaya kote bir firmayız, dolayısıyla resmi olarak açıkladığımız 9 aylık finansal veriler üzerinden bir değerlendirme yapabiliriz. 2021 yılının ilk 9 ayıyla 2022 yılının ilk 9 ayı arasında EBIDTA dolar bazında iki katına çıkmış durumda. Bu çok sevindirici olması gerekirken, aslında o kadar da sevinemiyoruz. Sebebi de hem ülkemizin hem de dünyanın içinde bulunduğu durum. Normal şartlar altında bir şirket dolar bazında EBIDTA’sını iki katına çıkarabiliyorsa bu çok büyük bir başarıdır. Biz de kendimizi başarılı görüyoruz, ancak global olarak baktığınızda sektörümüz çok zorlu bir süreçten geçiyor. Girdilerin yaklaşık 3,5 kata kadar artış gösterdiği bir ortamda dövizin de sergilediği yukarı yönlü hareket bizleri çok ciddi bir tablo ile karşı karşıya bırakıyor. Çimento sektöründe maliyetlerin yüzde 85’ini enerji girdisi oluşturuyor ve elektrik fiyatlarının da dolar bazında iki katına çıktığını göz önünde bulundurursak, durumun ciddiyetini daha iyi anlayabiliriz. Ancak tüm bunlara rağmen yükümlülüklerimizi yerine getirdiğimiz ve faaliyetlerimizi sürdürdüğümüz zorlu bir yılı geride bırakıyoruz.
Siz uzun yıllardır bu sektörün içerisindesiniz, başka kuruluşlarda da görev aldınız. Şimdi bu durum tarihte yaşanan bir ilk mi sizce?
Bence bir ilk. Bu 90’lardaki krizlerden de farklı bir durum. Girdi maliyetleri çok hızlı arttığı için, sektörün bunu aynı hızla satış fiyatlarına yansıtması çok mümkün olamadı, dolayısıyla bir geçiş zorluğu yaşandı. Bu geçiş döneminin uzaması sektör oyuncularında işletme sermayesi seviyelerinin öngörülmemiş şekilde azalmasına yol açtı. Burada asıl mesele, az önce söz ettiğim maliyet artışları karşısında işletme sermayenizi sürekli olarak yeterli seviyede nasıl tutabilirsiniz, bunun tespit edilerek uygulanıyor olmasıdır diye düşünüyorum.
Siz bunu nasıl yönetiyorsunuz?
Söke fabrikamızdaki en büyük fırını planlı bakımlarımız kapsamında revizyona aldık. Bu sürede elimizdeki stokları eriterek işletme sermayesi ihtiyacımızı karşılıyoruz. Sonra koşulları yeniden değerlendirip bu koşullara uygun kararlar alacağız. Başta kömür fiyatları olmak üzere girdi fiyatlarındaki gelişmeleri yakından takip edeceğiz.
Peki, dolar bazında maliyetler neden bu kadar çok artıyor?
Emtia fiyatlarındaki artışlarından dolayı. Dünya kaynaklı bir gelişme. Tabii, bunda Rusya- Ukrayna Savaşı’nın da payı var. 200 dolara kömür alarak üretim yaparsanız, elbette diğer girdi fiyatlarına ve üretim modelinize de bağlı olarak, arzu edildiği gibi kar etmeniz çok mümkün olmayabilir. Avrupa’daki çimento fabrikalarının bir kısmı kapalı diye biliyoruz. İnsanlara tercih sunuluyor; “ısınmak mı istiyorsunuz, fabrikalar mı kapansın” diye… Bu koşullar aynen devam ederse bu rakam daha da büyüyebilir diye tahmin ediyorum.
Krizler fırsatlar da yaratabilir diyoruz. Sektörünüz itibariyle ihracat artışı söz konusu olmaz mı bu şartlarda?
Normal şartlarda öyle olması lazım. Biz de zaten stratejimizi belirlerken ihracatı da planımızın bir parçası haline getirdik. Elbette ki biz Avrupa’da kapanan çimento fabrikalarının payını tamamen alamayız. Ancak yüzde 5 veya yüzde 10 bile olsa o pazarlara girebilirsek, ilerleyen dönemlerde bunun meyvelerini toplayabiliriz diye düşünüyoruz.
Yatırımlarınızdan da biraz bahseder misiniz?
Gündemimizde Söke fabrikamızın atık ısı sisteminden nasıl elektrik üretimi sağlarız konusunda çalışmalar var; bu konu realize olduğu noktada gerekli açıklamalarımızı yapacağız, henüz planlama aşamasında, dolayısıyla kesin yapılacak diye bir şey söylemek doğru olmaz. Bu da dışarıya atılan gazdan elde edilecek bir enerji. RES’ten, GES’ten, HES’ten de daha iyi bir enerji çünkü bir maliyeti olmayan atık ısıdan üretiyorsunuz. Hem daha çevreci hem enerjiye dönüştürüyorsunuz. Şu anda bizim gibi çimento sektöründeki birçok kuruluş enerjiye yatırım yapmayı değerlendiriyor diye tahmin ediyoruz.
Peki, iddia edildiği gibi sektörünüz hala karlı bir sektör mü?
Aslında kardan ne anladığınıza bağlı. Sürdürülebilir şartlar altında EBIDTA’nızın iki katına çıkması olumlu bir şeydir. Ancak bu durum borçluluğunuzun, faiz yükünün ve girdi maliyetlerinin hangi seviyede olduğu ile doğrudan alakalı ve bu maliyetleri belli seviyelerde tutamazsanız beklenen olumlu etkiyi göstermesi ya epey zaman alacak ya da pek mümkün olmayacaktır. Öte yandan dünyada petrol fiyatlarının düşüyor olması bizler için olumlu bir gelişme zira bizim ana girdilerimizden birisi olan petrokok bir petrol türevi üründür. Eğer petrol fiyatları 60 dolar düzeyine inerse petrokok fiyatlarının da geriye gelmesinin etkisiyle enerji girdi maliyetimiz azalacak ve bunun olumlu etkileri olacaktır.
Girdiğiniz yeni pazarlar var mı?
Amerika pazarı üzerinde çalışıyoruz. Şimdi orada da ürün çeşitliliğine gidiyoruz. Onların talep ettiği ürünlere yoğunlaşıyoruz. Tabii, bunun için katma değerli ürünler geliştiriyoruz. Bu söylediklerim 9 aylık veriler kapsamındadır. Şimdilik iyiye gidiyor gibi görünüyor, umarız çabalarımız karşılığını veriyor olur.
Çimento sektörünün kapasite durumu ve bunun etkileri nelerdir?
Türk Çimento verilerine göre; 2022 yılı ilk dokuz aylık döneminde çimento üretiminde %8,5’lik, klinker üretiminde %10,8’lik bir düşüş yaşanmıştır. Bu dönemde üretilen çimentonun yaklaşık %27,2’si ihracata konu olmuştur ve %9,3’lük bir artış gerçekleşmiştir. Yine Türk Çimento verilerine göre iç satışlarda ise bir önceki yıla göre %12,8 azalma yaşanmıştır. Sektör %6 büyüme yaşadığı 2021 yılından sonra 2022 yılına, iç piyasada düşüş ve ihracatta artış olarak başlamıştır ancak Eylül ayında iç piyasadaki düşüş bir miktar azalmıştır.
Çimento sektöründe hesapsız kapasite artışları var. Bundan dolayı kapasiteler tam kullanılamıyor, üretilenlerin tamamı satılamıyor veya satılsa dahi hak ettiği fiyata satılamıyor. İhraç pazarlarına çalışan firmaların durumu daha iyi olabilir, ama sonuçta iç pazarda fiyatlar çok rekabetçi seviyelerde seyredecek ve rekabet daha da artacaktır diye düşünüyoruz. Elbette karlılığın bu kadar düştüğü bir sektörde neden yeni fabrikalar yapılmaya devam ediyor, bunun da tartışılması gereken bir konu olduğu kanaatindeyim.
Peki, sektörün devletten bir beklentisi var mı? Özellikle finansa erişim konusunda…
Finansa erişim sanayide herkes için çok önemli ve son dönemde epey bir zorlaştı. Elbette finansa erişim çok daha kolay olmalı ve faiz oranları da daha düşük seviyelere gelmeli. Gerçek hayatta gösterge niteliğinde olan faiz oranları üzerinden borçlanmanız pek mümkün olmuyor ve %30’ları bulan borçlanma maliyetlerinin altından kalkmak da elbette çok zor. Ancak içinde bulunduğumuz koşullar nedeniyle kendimizi hızlı bir şekilde buna uyarlamaya gayret gösteriyoruz. Örneğin maliyetlerimizi aşağı çekebilecek yatırımlara öncelik veriyoruz ve bunları tamamlayarak zorlu koşullara karşı daha güçlü bir yapı kurmaya çalışıyoruz.
Enflasyon çalışanların belini büküyor bugünlerde. Siz nasıl bir ücret politikası uyguluyorsunuz?
Biz son ücret artışımızı ortalama yüzde 45 oranında gerçekleştirmiştik ve yeni yılda da yılın ikinci yarısındaki enflasyonu dikkate alarak çalışanlarımızın ücretlerinde artış yapmak arzusundayız. Geçtiğimiz temmuz ayında da aslında hesapta olmayan bir ara zam yapmıştık. Bizler de bu zorlu enflasyonist koşullarda elimizden geldiğince çalışanlarımızın ücretlerini iyileştirmeye gayret gösteriyoruz.
Üniversite-sanayi iş birliği konusunda çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Üniversitelerle ilişkilerimizi sıkı tutuyoruz. Birçok konuda iş birliği yapıyoruz, onların fikirlerine başvuruyoruz, onlara laboratuvarlarımızı açıyoruz. Ama bu genelde şahıs ve bölüm bazında oluyor. Bu direkt üniversite ile kurumsal olarak değil ama gönül vermiş akademisyenlerle iş birlikleri şeklinde oluyor. Biz her türlü araştırmaya açığız. Yaptığımız güzel işler de var.
İstihdam politikanız kapsamında neler yapıyorsunuz?
Biz elimizden geldiğince mevcut istihdam rakamlarımızı korumak amacındayız. Gençlerin ve kadınların istihdamına çok önem veriyoruz. Söke fabrikamızda oldukça genç bir kadroya sahibiz. Ayrıca beyaz yakalılar içinde kadın sayısı da oldukça yüksek. İçlerinde makine mühendisi, elektrik mühendisi, çevre şefi, klinker şefi, iş güvenliği uzmanı olanlar var. Bu kadromuzun aidiyet duygusu da çok yüksek. Diğer taraftan bağlı olduğumuz Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası’nın (ÇEİS) da kadın istihdamının sektör içerisinde artırılmasına yönelik çalışmaları var. Ama biz o çalışmaları da aşarak kadınları işletmenin içinde istihdam etmeye gayret gösteriyoruz.
Peki, önümüzdeki yıl için öngörünüz ve hedefleriniz nedir?
Her yıl kendimizi geliştirerek, bir önceki yıla göre üretim ve maliyet noktasında optimum verimlilik düzeyini sağlayacağımıza ve piyasanın daha iyi olacağına inanıyorum.
Toparlayacak olursak, sizin vermek istediğiniz son mesajınızı da almak isteriz…
Şartlar şu anda her ne kadar çok iyi olmasa da 3 ay öncesine göre daha iyimser olduğumu söyleyebilirim. Önemli olan tünelin ucunda bir ışık görmek ve önümüzdeki mart ayı sonrasında toparlanmaların etkisinin daha çok görüleceğini düşünüyorum. Umarım en kısa sürede bu zorlu süreci de hep birlikte aşıp hem sektörümüz için hem de ülkemiz için daha güzel günleri en kısa sürede görüyor oluruz.