
Er-Bakır Elektrolitik Bakır Mamulleri A.Ş. Genel Müdürü Macit Taşkın, “Bakır fiyatları artabilir. Bakır rezervleri var, ancak bakır madenini geliştirebilmek en az 7 ila 8 sene ve bugün böyle bir yatırım yok. Bakır madeni yatırımları çok yüksek maliyetli yatırımlardır. Dolayısıyla ciddi finansa ihtiyaç duyar bu yatırımlar. Ancak günümüzde tüm dünyada finansal kaynaklara ulaşım zor, faiz oranları çok yüksek… Kısa zamanda finansmana erişimde iyileşme olmalı, aksi halde sıkıntılı tarafa doğru gidiyoruz. Şunu net söyleyebilirim ki, dünyada 2030 yılında bakır tüketimini karşılayacak bakır yok” dedi.
Denizli Kale İçi Bakırcılar Çarşısında el becerisi ile kazan, tencere ve sini gibi bakır mamulleri üreticiliği ile başlayıp, ileri görüşlü vizyonla dünyaya açılan Er-Bakır, gelişerek ve büyüyerek yoluna devam ediyor. Firma, 1960’lı yıllardaki sanayiciliğinin girişimcilik ruhu ile 85 yılı geride bırakırken; hemen hemen her alanda kullanılan elektrolitik bakır iletken sektöründe Avrupa’da ilk dördün içerisinde yer alıyor. Üç bin 500 farklı özellikte bakır tel üretimi gerçekleştiren Er-Bakır; başta ABD, İtalya, İngiltere, Almanya olmak üzere NASA dahil birçok yüksek teknoloji uygulayıcılarının kablo ve cihaz üreten teknoloji devi şirketlerinin bakır iletken ihtiyaçlarını karşılıyor.
Üretimi, ihracatı, ülke ekonomisine katma değeri ve sağladığı istihdamla da önemli konuma sahip olan Er-Bakır, bugün de ön görüsü ile gerek Türkiye’de, gerekse dünyada olası emtia ve ekonomik sıkıntılara karşı sürdürülebilir projelerinin kimisini stratejik planlamaları arasına almış, kimisini de aktif hale getirmiş durumda… Ülkedeki tüm sanayicilerin de özellikle mikro ve makro ekonomi kapsamında sıkıntıları olduğunu ve gerekli tedbirlerle düzenlemelerin yapılması gerektiğini belirten Er-Bakır Genel Müdürü Macit Taşkın ile sektörü, gelişmeleri, projelerini, yatırımlarını ve gündemi konuştuk.
Öncelikle Er-Bakır ile ilgili kısaca neler söylemek istersiniz?
Er-Bakır, 1,5 milyar dolarlık bir şirket ve 2021 verilerine göre de Türkiye’nin 29’uncu büyüğü… Üretimimizin yüzde 50’sini direkt ihraç ediyoruz. Toplamda 900 milyon dolarlık ihracat yapıyoruz. İç piyasaya sattığımız diğer yüzde 50’nin de yüzde 60’ı kablo olarak ihraç oluyor. Onun dışında otomotivde veya beyaz eşyada kullanılan ihraç edilen bakırı söylemiyorum bile…
Bugün konvansiyonel klasik araçlardaki bakır miktarı aşağı yukarı 20 kilolarda iken, dünyadaki gelişmelerle ve özellikle elektrikli araçların gündeme gelmesi ile bu araçlarda ihtiyaç 80 kiloya kadar çıkmış durumda. Uzun süre önce bunu ön görerek, işe yatırımımızı yaptık ve hatta önemli oranda tedarikçileri de olduk. Yine yenilenebilir enerjide de bakır kullanımı klasik enerji kaynaklarına göre en az bire iki oranında daha fazla ve biz buna da hazırız. Sorun şu ki; dünyada 2030 yılında bakır tüketimini karşılayacak bakır yok.
Bu doğrultuda ne yapılmalı peki?
İlk olarak geri dönüşümden bakırı kullanmaya başlayacağız. İkincisi, bakır fiyatları artabilir. Bakır rezervleri var, ancak bakır madenini geliştirebilmek en az 7 ila 8 sene demek. Bugün ise o yatırım yok, böyle bir sıkıntı… Dönüşü uzun, başlangıcı çok yüksek. Yalnız ülkemizde de değil, dünyada finansal kaynaklara ulaşım zor, faiz oranları çok arttı. Bu şekilde yatırımların şu anda karşılanabilmesi güç… Kısa zamanda da iyileşme olmalı, çünkü sıkıntılı tarafa doğru gidiyoruz.
2030’da bakırın mumla aranacağı durum karşısında Er-Bakır olarak nasıl bir planlama içerisindesiniz?
Günümüzde tüketim, üretimden çok daha fazla… Her şeyi yenilenebilir yapıyoruz, ama bu sefer de sıkıntılara giriyoruz. Fakat Er-Bakır, tüm bu olumsuzluklara karşı hazır, bunu söyleyebilirim. Yeni araştırma ve geliştirme planlamaları ve yatırımlarımızla önlemlerimizi alıyoruz. Mesela bakır alaşımları, yani bakır-magnezyum, bakır-gümüş, bakır-kalay alaşımları yatırımımız mevcut. Bunlar da ağırlıklı olarak hızlı trenlerin katener sistemlerinde kullanılmakta… Bu alaşımları da kendi beş yıllık araştırmalarımız sonucunda şu an Türkiye’de üreten tek şirketiz. Avrupa’da üç şirket daha var ve ilk dördün içerisindeyiz. Türkiye’nin Sivas-Karaman hattı, hattımız ve Halkalı-Kapıkule hattı da şimdi hattımız olacak.
Birazda dünyadaki konumunuzdan bahsedebilir misiniz?
Şöyle söyleyeyim, Avrupa’da ilk beş içindeyiz. Amerika’da da ciddi kar etmeye başlayan 140 Türk personelimizin bulunduğu şirketimiz ve üretim fabrikamız var. Amerika Birleşik Devletleri’ne ve Meksika’ya ürün yapıyoruz. Türkiye’den ise yapamayacakları bazı çok hassas alaşımları gönderiyoruz, bunun dışında üretimindeki ham maddesini de ülke içerisinden alıyor. Denizli’den yetiştirdiğimiz ve gönderdiğimiz mavi yakalılarımız ve ustalarımız, Teksas El Paso’da Amerikalılara iş öğretiyor. Bu 70 milyon dolarlık yatırımımız, Türk sermayesinin hâlâ ABD içindeki en büyük yatırım… Yine Denizlili olarak ileride orada büyüme hedefi ile fabrikamızın çevresindeki arazileri de aldık ve işleyişimiz gayet iyi gidiyor.
Şu an yüzde 90 civarında Avrupa olmak üzere 56 ülkeye direkt ihracat yapıyoruz. Belirttiğim gibi Amerika’da ürünlerimizi şirketimiz kendisi yapıyor. Ortadoğu’ya çok gitmiyoruz, çünkü Hindistan’ın ağır rekabeti söz konusu… Zaman zaman katma değeri yüksek ürünlerimizde Çin’e de ihracatımız oluyor. Çin büyük bir güç ve gelecekte nalbur ucuzladıkça tehlikeli bir rakibimiz haline gelecek, bu net… Çin’de inanılmaz rakamlara neler yapıyorlar, bilseniz; Türkiye veya Avrupa’dan alamayacağımız çelik makaralarımızı, navlunu dahil olmak üzere oradan çok daha ucuza alabiliyoruz. Bizi korkutan ise ülkemiz üzerinden geçen demiryolu hattının Avrupa’da Çin rekabetini artırması…
Peki, gündeminizde satın almalar var mı?
Bu pazarda satın alma kolay değil, geri veya ileri entegre olmak lazım. Kablo konusunda entegre olmak istemiyoruz. Çünkü kablocular, müşterilerimiz ve kurucumuzdan gelen prensiple müşterilerle rekabete girmemiz de doğru değil… Geri entegre olursak da maden tarafı söz konusu, çok büyük yatırım gerek ve o da işimize gelmiyor. Türkiye’de izabe tesisinde bu konuda bir tane var, ama kapasitesi Türkiye’ye yetmiyor. O yüzden de özellikle geçen senenin Mayıs ila Haziran aylarında ve bu sene çok sıkıntı çektik.
Bu alanda en büyük sıkıntınız ne oldu?
Merkez bankamız Türk lirası ile alım, satım yapmamızı istedi ve bizi kısıtladı. Ülkemizdeki yetersiz bakır nedeni ile başka şansımız yok, ham maddenin en azından yüzde 80’ini ithal etmek zorundayız. Yüzde 20’sini Türkiye’den almak durumundayız, ancak burada da dolarla satılıyor. Dünyada da emtia dolar… Dolayısıyla çok zorlandık, sıkıntı çektik, hala da çekiyoruz. Türkiye’de hala TL ile satıyoruz, döviz getiriyoruz. Sonrasında dövizin yüzde 40’ını TL’ye çeviriyoruz, üzerine bankanın satış fiyatından tekrar dövize çeviriyoruz ki, ham maddemizi ödeyebilelim. Bu sıkıntıları yaşıyoruz.
Bazı politikaları diretmek ülke ve millete fayda sağlamadığından bu ısrarcılık neden devam etmekte sizce?
Bu konular, çok spesifik konular… Bürokrasimizce genel kurallar koyulurken kime yarayacak, kime yaramayacak ve iş nasıl yürüyecek ön görülmüyor. Ayrıca mikro banka işlerini, merkez bankası gibi makroda özellikli olmuş ve niteliği bunun da üstünde bir yapıyla kontrol etmek çok zor. Makro ekonomi başka şey, mikro başka… Yani iyi bankacı, iyi bir merkez bankacı demek değil. Merkez bankası kendi başına ayrı nitelikte… Eğer buradaki ekibe mikro ekonomiyi yönlendirmeye çalışırsanız, bu sonuçlar çıkar…
Aslında çok daha önemli başka konular var; dolar yine yükseldi ve durdu, şu an stabil… Bizim TL ile işimiz olmadığı için dolarla maliyetlerimiz yükseliyor. 30 Temmuz’da çalışanlarımıza zam verdik ve dolar bazında maliyetlerimize yansıdı. Geçtiğimiz sene korkunç durumdaydık. Şu anda da enerji maliyetlerimiz Avrupa’dan daha yüksek. Bugüne kadar Avrupa’da rekabet edebiliyor iken; enerji maliyetleri ve döviz bazında zam gelen işçilik maliyetleri ile rekabet edemez hale geldik. Ülkemizdeki tüm sektör ve sanayicilerimiz de benzer durumları yaşamakta ve gerekli tedbirlerin alınması ve teşviklerin sağlanması lazım… Hepimiz aynı gemideyiz ve bu geminin bir şekilde ilerlemesi lazım, bütün mesele bu aslında…
Geçerli olan kavram sürdürülebilirlik ise ekonomi modeli içerisinden sürdürülebilirliği almak ne kadar doğru?
Sıkıntımız da bu… Tüm sanayicilerimiz ve ihracatçılarımız sıkıntı yaşıyor. Bahsettiğim gibi bir dönem aldığımız dövizin yüzde 40’ını bozduruyor, ondan sonra dövizi nereden alacağımızı ve hangi kurdan alacağımızı bilmiyorduk. Arasındaki makası da ne müşterilerimize, ne Avrupa’ya, ne Türkiye’ye anlatma şansımız yoktu. Bu oran zaman zaman yüzde 8 ila 10’u buldu ve direkt olarak zarara gittik. Makas şa an kapalı, ama bu sefer de finansmana ulaşamıyoruz. Bankalarda doğru dürüst para yok; tabii TL var, fakat hangi faizlerle… Bizim işçiliğimiz haricinde TL ile işimiz yürümüyor, dövizde de rakamlar çok yüksek… Dediğim gibi Avrupa’da yüzde 3 ila 5’in olduğu faizlerle rekabet etme şansımız giderek azalıyor.
Er-Bakır’ın istihdam politikasından da biraz bahsedebilir misiniz?
Geçen sene sonu ve bu sene başında EYT konusu ile birlikte sıkıntımız oldu. Biz, kıdemi yüksek bir kuruluşuz ve EYT’limiz de çok sayıdaydı. Bir kısmı ile çalışmaya devam ediyoruz, ama ayrılanlarımız oldu. Yerlerine o dönemde kalifiye eleman da bulamadık, büyük sıkıntı çektik. Denizli’ye şehir dışından gençlerimiz gelmek istemiyor. Görüyoruz ki, Z kuşağı çalışmak da istemiyor. Son dönemde istihdam ettiğimiz her on kişiden biri altı ay içinde işi dahi öğrenmeden istifa ediyor. En az endüstri meslek lisesi veya düz lise mezunu bu arkadaşlarımız bir cafe de garson olmayı tercih ediyor, çok şaşırıyoruz. Staj programlarımızda güçlü bir yapıya sahibiz. Stajerlerimizi önemli oranda yetiştirmeye çalışıp, bir kısmını işe alıyoruz ve bunu yaparken de mutlu oluyoruz.
Üniversite-sanayi işbirliği konusunda neler söylemek istersiniz?
Üniversitelerle ciddi iş birliklerimiz var. Ağırlıklı Pamukkale Üniversitesi, Muğla Üniversitesi ve 9 Eylül Üniversitesi ile ciddi bir ilişki içindeyiz. Hocalarımızla yeni ürünleri geliştirirken birlikte çalışıyoruz. Projelerimiz arasında; hem TÜBİTAK’ta, hem Ticaret Bakanlığı’nda değerlendirilmiş olan çok projemiz var. Bu konuda devlet desteği de alıyoruz.
2023’ün son çeyreğinde Er-Bakır’ın hedef tablosunu nasıl değerlendirirsiniz?
Biz, bütçelerle yürütülen bir şirketiz ve yıl sonu hedefimizi bütçemizin biraz üstünde kapatacağız. Buna karşılık tüm sıkıntılara rağmen mali değerlendirmelerimizde bütçemizden daha iyi durumdayız. Altıncı ay sonuçlarımıza baktığımızda karlılık anlamında daha iyi durumdayız. Katma değeri yüksek ürünleri satıyoruz, ama sonuçta emtia satıyoruz. Bu karlılığımız çok büyük rakamlar olmasa da hedeflerimizin üstündeyiz.