Climber B.C. modanın kalbi Milano’da showroom açan ilk Türk markası oldu… Yaptığı iş ne olursa olsun en iyisini yapmayı yaşam felsefesi haline getirdiğini söyleyen Cuno Group Genel Koordinatör’ü Mithat Samsama, Climber B.C.’yi bu felsefeyle bir dünya markası yapmaya çalıştıklarını, modanın kalbi Milano’da açtıkları ilk showroom ile moda devleriyle mücadelelerinde dev bir adım attıklarını vurguladı.
“Hayallerimizi gerçekleştirmenin en iyi yolu inanmaktır” ilkesiyle yola çıkan Cuno Tekstil, dört kardeşin çabalarıyla küçük bir atölyeden bugün modern üretim tesislerine ve güçlü vizyona sahip bir marka haline geldi. Başta Rusya, Kanada ve Avrupa ülkeleri olmak üzere yaklaşık 30 ülkeye Climber B.C. markası ile ihracat yapan firma, kendine özgü tasarımları ve geleceğin global markası olmak vizyonu ile erkek modasının dünyadaki merkezlerinden olan Milano’da showroom açarak Climber B.C. markasıyla moda devler ligine adım atmış oldu. Cuno Group Genel Koordinatör’ü Mithat Samsama ile markalaşma çalışmalarını, stratejilerini ve hedeflerini konuştuk.
Firma olarak kuruluş hikayenizi anlatabilir misiniz?
Cuno Tekstil olarak biz bir dünya markası olma hayalimizi; inanarak, inandığımız değerlerin uğrunda savaşarak ve çok çalışarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. İş hayatının vazgeçilmez ilkesi; dürüst ve ilkeli olmaktır. Birkaç makine ile fason üretime başladığımızdan bu yana en önemli ilkemiz dürüstlük, insana yatırım ve saygı olmuştur.
1989 yılında 9 makineli ve iki ortaklı bir atölyeye üçüncü ortak olarak başladık. Dünyanın önde gelen markalarına fason üretim gerçekleştirdik. 1995 yılı itibariyle biz Climber B.C. markasını oluşturduk ve Laleli’de eski Sovyet ülkelerine ihracat yapmaya başladık. Akabinde İç piyasada LUXOR markası ile iç pazara odaklandık ve bu çalışma neticesinde Yaklaşık 180 mağazalık çok ciddi bir bayi ağımız oluştu ve tüm Türkiye’de tanındı. Ancak arkasında bir sistem ve kurumsal yapı yoktu ve aynı zamanda iç pazardaki daralma ve krizler sonucu iç pazardan çekilmek zorunda kaldık.
Aslında bu tip olaylar ya da buna benzer sıkıntılar bazen fırsata dönüşüyor. Ben bu tip olayları çok önemsiyorum. Tabii ki Allah kimsenin başına vermesin ama bu tip olaylar, krizler aslında tamamen bir fırsattır. Mesela biz o dönemde yaşamış olduğumuz sıkıntıları hakikaten göz önünde bulundurduğumuzda işin en önemli noktasının sistem ve kurumsallaşma eksikliği olduğunu keşfetmiş olduk. Bugün uluslararası şirketlere baktığınızda kendi iç işlerinde inanılmaz bir sisteme sahip olduklarını görüyorsunuz.
Peki, daha sonra markalaşma çabalarınız nasıl bir yol izledi?
Biz 2001’den sonra tamamen markalaşmaya odaklandık. Öncelikle yaşadığımız sıkıntıdan bir ders çıkardık. İkinci olarak bu sıkıntıları bir daha yaşamamak için bir yol haritası çizmemiz gerekiyordu. Bu nedenle kurumsallaşma kararı aldık. Bir taraftan kurumsallaşmayı ve organizasyon yapılanmasını devam ettirirken, diğer taraftan markalaşma yolunda emin adımlarla ilerliyorduk. Ben şuna inanıyorum; bir işletmenin, bir markanın her şeyden önce bir kültürü olmalı. Kültürü olmadan, altyapısı olmadan hiçbir yere varamazsınız. Dolayısıyla sadece ben isim yazdım, marka oldum, birkaç ürün yaptım demekle marka olunmuyor. Bunun bir yaşam felsefesi, bir kültürü olması lazım. Bundan dolayı hep kültüre odaklı çalışmaya yöneldik.
Sözü edilen anlayış, çaba ve çalışmalarımızın sonucu olarak, öz değerlerini koruyarak değişimi başaran ve dünya çapındaki gelişmelere hızla uyum sağlayan bir kurum oluşmuştur. Climber B.C., Toplam Kalite Yönetim Sistemi anlayışı doğrultusunda, EFQM Mükemmellik Modeli, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, OHSAS 18001 İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemini taviz vermeden uygulamaktadır. 2007 yılında, Türkiye’de KalDer tarafından organize edilen “EFQM Mükemmellikte Kararlılık” ve 2010 yılında “EFQM Mükemmellikte Yetkinlik” ödülünü almaya hak kazanmamız bunun kanıtıdır. Türk hazır giyim sektöründe bu alanda sistem ve kalitesini belgeleyen ilk kuruluş olmanın haklı gururunu yaşamaktayız. Markalaşma ve kurumsallaşma yolculuğumuz sürerken Rusya’da farklı bir yapılanmaya gittik.
Sonra aile işletmeleri yönetim sistemiyle ilgili çalışmalar yaptık. Aile işletmesi anayasası ve aynı zamanda aile anayasası çalışmasına 2006’da başladık, 2007’de bunu oluşturduk. Çok aktif bir çalışma içerisinde 2014’e kadar inanılmaz bir ivmeyle ilerledik. 2013-2014 yıllarında bu ivme durdu. Önce yönetimde 5 yılda bir rotasyon yapılmasını önerdim. 2013’te pazarlama, mali işler ve insan kaynakları alanlarından danışmanlarla bir danışma kurulu oluşturduk. Daha sonra bu kurulun yönlendirmeleriyle oluşturduğumuz düzen bir anda bozulmaya başladı. Benim biraderim dedi ki: Bütün ekibi ben devralıyorum. Tamam dedim. Danışmanları gönderdik. Rusya krizi olduktan sonra da farklı pazarlara yönelme kararı aldık. Birçok yurtdışı fuara katıldık. Nihayetinde erkek modasının kalbi olan Milano’da bir yıl önce ofisimizi ve mağazamızı açtık. Orada moda devleriyle yan yanayız. Zorlu bir mücadelenin içindeyiz. Ama iddialıyız.
Rusya, bugün sizin için ne ifade ediyor?
Rusya, bizim kalemiz. Birkaç yıldır bozuk giden ilişkiler eskisi gibi olmasa da toparlanmaya başladı. Orada kendimize ait 3 tane mağazamız var. Perakendeyi biz oradan yürütüyoruz. Rusya için ayrı bir koleksiyon hazırlıyoruz. Avrupa için de bambaşka bir koleksiyon hazırlıyoruz. İkisinin koleksiyon yapısı çok farklı. Biz şu anda Avrupa’da konumlandırma ve insanlara kabullendirme safhasındayız. Rusya’da ise mağazalaşmada yol aldık. Şu anda 70’e yakın mağazamız ve 400 satış noktamız var. Tabii, bu sayı kriz öncesi daha fazlaydı. Neredeyse yüzde 60-70’e varan küçülme oldu.
Türkiye’de turquality ve benzeri programlar var, bunlar gerçek anlamda destek sağlamıyor mu?
Turquality programı 2008’de başladı. Önce 5 yıl dediler, sonra yeterli değil dediler 5+5 yaptılar. Bu programa katılan firmaların turquality’nin talep etmiş olduğu çalışmaların yüzde 20’sini dahi karşılayacak bir altyapıları yok. Fakat biz Türkiye’de Avrupa Mükemmellik Ödülünü alan tek işletme olmamıza rağmen turquality’ye katılmadık. Bizim altyapımız, çalışmalarımız turquality’nin istediğinden daha fazlasına sahip. Ancak yaşanan bürokratik sorunlardan dolayı katılmayı düşünmüyoruz. Biz sadece Dış Ticaret Müsteşarlığı’nın sağladığı fuar teşvikleri ve benzeri teşvikleri alıyoruz. Bunların haricinde bir teşvikten yararlanmıyoruz.
Son olarak hedef pazarlardaki durumunuzu konuşalım…
İran, gelişmekte olan bir pazar. Orada 3-4 tane de franchise mağazamız var. Toptan satış anlamında da çalışmalarımız devam ediyor. Şu anda eski Sovyetler Birliği ülkelerinde ve Ortadoğu’da pazar payımız her geçen gün artarak devam ediyor. Irak ve Suriye’de sıkıntı yaşanmadan önce satışlarımız vardı. Ama maalesef savaş ve karışıklıktan dolayı bu ülkelere çalışmalarımızı dondurduk. Arap Yarımadası’nda yokuz ama görüşmelerimiz devam ediyor. Kanada’da varız. Ana yapılanmamızda Moskova zaten ana üssümüz. Avrupa’daki ana üssümüzü İtalya Milano’da konumlandırdık. Zaman içinde New York’ta ve Almanya’da ofis ve showroom anlamında konuşlanmayı hedefliyoruz.