İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. DR. YÜCEL OĞURLU:
İSTANBUL TİCARET ÜNİVERSİTESİ’Nİ 15 GÜNDE SANAL BİR ÜNİVERSİTEYE DÖNÜŞTÜRDÜK!
Beklenmedik süreçlerin beklenmedik sonuçları doğurduğuna dikkat çeken İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu, pandemi sürecinin başında uzaktan eğitime başladıkları ilk haftanın sonunda teorik derslerin tamamını online ortama taşıyarak yüzde 98’lik bir başarıya ulaştıklarını, ilk 15 gün içerisindeyse İstanbul Ticaret Üniversitesi’ni sanal bir üniversiteye dönüştürdüklerini dile getirdi.
İstanbul Ticaret Odası Eğitim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından 2001 yılında kurulmuş olan İstanbul Ticaret Üniversitesi bugün 6 fakülte (İnsan ve Toplum Bilimleri, İşletme, Hukuk, İletişim, Mühendislik, Mimarlık ve Tasarım), İngilizce Hazırlık Bölümü, 4 enstitü (Dış Ticaret, Sosyal Bilimler, Fen Bilimleri ve Finans Enstitüsü) ve araştırma ve uygulama merkezlerinde 300’e yakın akademisyenle 9 bin öğrenciye eğitim ve öğretim sunuyor. Biz de İstanbul Ticaret Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Oğurlu ile pandemi sürecine uyum çalışmalarını ve yeni akademik yıl için yol haritasını konuştuk.
Pandemi, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin çalışmalarını nasıl etkiledi? Süreçte neler yaptınız?
Öncelikle bu pandemi süreci Türkiye için de dünya için olduğu gibi beklenmedik bir süreci yaşatıyor bizlere. Beklenmedik süreçler beklenmedik sonuçları doğurur her zaman. Bu genel bir kuraldır. Benim 2008 yılında kaleme almaya başladığım Dijital Kamu Hizmeti adlı bir çalışmam vardır. O dönem bir anlamda fantezi olarak görülen ama bir tez olarak da ortaya koymaya çalıştığımız konuların şu anda fiilen içinde yaşıyoruz. Yani bütün toplantılarımızı online olarak yapıyoruz, farklı yazılımlar üzerinden. Eğitimlerimizin tamamını bir başka program üzerinden yapıyoruz. Tabii ki online eğitim konusu dünyanın gündeminde çok uzun süredir olan bir konu. Ben 1999 yılında Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde çalıştım. Orada online uzaktan eğitim olarak ifade edilen çalışmayı kendi çapımızda yapıyorduk. Bunu başarıyorduk. Türkiye için oldukça yeni bir çalışmaydı bu. Ama bugün itibariyle dünyanın en ücra köşelerine kadar eğitimin online olup olmamasını tartışıyoruz, fiilen yaşıyoruz ve hayata geçiriyoruz. Biz üniversite olarak yalnızca bir hafta içerisinde sistemle ilgili bütün altyapımızı yeniledik ve 8 binden fazla öğrencimize doğrudan online hizmet vermeye başladık. Birinci haftanın sonunda teorik dersleri yüzde 98 oranında online ortamda yaptık. Benzeri birçok kurumun ulaşamadığı sonuçları biz 1 hafta içerisinde yakaladık. Sadece bununla sınırlı kalmadık. Geçtiğimiz üç ay içerisinde yaklaşık 160 civarında online program gerçekleştirildi. Tanıtım programlarını saymıyoruz; onları sayarsak yüzlerce diyebiliriz. Bu çok ciddi bir rakamdır. İlk 10-15 gün içerisinde e-İstanbul Ticaret Üniversitesi diye tamamen sanal bir üniversiteyi kurmuş olduk. E-Senato, e-Yönetim Kurulu, e-müdürlükler, e-dekanlıklar, e-bölüm başkanlıkları diyerek bütün yönetimi bir anlamda online yaptık. Bunu da başarıyla yönettiğimizi düşünüyoruz. Her hafta online olarak minimum 8-9 toplantı oluyor. Büyük toplantılarımızın tamamını online olarak yapıyoruz. Bazen zaruri durumlarda sosyal mesafeye, hijyen şartlarına dikkat ederek yüz yüze görüşmelerimizi yapıyoruz.
Peki, öğrenci üzerindeki etkilerini de dikkate alırsak, online eğitimle fiziki eğitim arasında herhangi bir kalite problemi olduğunu söyleyebilir misiniz?
Bu konuda çok farklı görüşler ileri sürülebilir. Pandeminin başladığı ilk günler itibariyle okulun askıya alınması ve derslerin hızla online yapılması yönünde velilerimizden ve öğrencilerimizden yoğun talepler geldi. Biz bu talebi dikkate aldık ve YÖK’ün iznini alarak hızla online eğitime geçtik. Online eğitim bazen bir fırsattır, bazen de kaliteyi düşürebilir. Kuruma, öğretim üyesine ve öğrenciye bağlı. Birden çok parametrenin değerlendirilmesi gerekiyor bunun için. Biz bunu başardığımızı çok emin bir şekilde söyleyebiliyoruz. Bizim derslerimizin tamamı yapıldı. Sınavlarımız da tamamen yapıldı. Ve bugüne kadar herhangi bir ciddi problemle karşılaşmadık açıkçası. Şu anda bütün dersler kayda alınıyor. Öğrencinin hem o dersi tekrar izleyebilmesi hem de bu derslerin kalitesini sağlamak üzere bunu yapıyoruz. Bu bizler açısından iyi bir fırsat sağlamış oldu. Örneğin; blok 75 dakikalık derslerimiz oldu; bu derslerin hiçbirisi 60 dakikada veya 40 dakikada bitmedi. Bu derslerin tamamı 75 dakika ve dolu dolu geçti. İşi ciddi tutan bir öğrenci açısından bu tam bir fırsata dönüştü.
Peki, bu öğrencilerin başarısına nasıl yansıdı?
Performansta çok ciddi yükselme olduğunu görüyoruz. Sınav değerlendirmelerinde öğrencilerimizin daha iyi sonuçlar aldığını görüyoruz. Ev ortamında öğrencilerimizin önemli bir kısmı dersine daha fazla vakit ayırabiliyor. Daha başarılı olabiliyor.
Öğrencilerin katılım durumları nasıl?
Sanal sınıfa bütün girenleri görüyorsunuz. Sanal eğitime dair en temel problem kişisel veri güvenliği vb. konular üzerinden çıkıyor. Öğrencilerden bu yönde eleştiriler gelebiliyor. Biz bunu yapmadık, zorlamadık. Mutlaka açacaksınız demedik. Çünkü yükseköğrenim ilkokul, ortaokul gibi değildir. Yani öğrencinin kendisinin alıcı olması gerekir. Öğrenci talip olmalı, o bilgiyi kendisi peşine koşup almalı. Biz bu şekilde düşünüyoruz. Kendi derslerimi fiziki ortamda yaptığımda sınıfta kaç öğrenci olduğuna dikkat etmiyorum ben. Yani 200-300 kişilik ders verdiğim de oldu, şu anda yaptığım gibi birebir ders verdiğim de oldu. Önemli olan öğrencinin alıcı olması ve bir şeyler öğrenmeye talebinin olması.
Yurtdışından öğrenci kabulünde neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 10’u yurt dışından. Yaklaşık 800-850 öğrencimiz Çin, Rusya, Orta Asya ülkelerinin tamamı, Kuzey Afrika, Orta Afrika, az da olsa Avrupa ve Güney Amerika’dan geliyor. Yabancı uyruklu öğrenciler konusunda ne olacağını hiçbir üniversite kestiremiyor. Bizim şu andaki görüşmelerimiz çok olumlu. Kayıtlar gayet iyi ilerliyor şu an itibariyle. Devam eden öğrenciler şunu soruyorlar: Eylül ayında başlayacak mıyız? Biz Eylül ayında en kötü ihtimalle online olarak başlayacağız, eğitim devam edecek. Ülkedeki salgının gidişatını, Sağlık Bakanlığı’nın ve YÖK’ün yorumlarını dikkate alarak bir yol haritası oluşturacağız.
Pandemi konusunda İstanbul Ticaret Üniversitesi olarak yürüttüğünüz bilimsel çalışmalar nelerdir?
Bizim tıp fakültemiz, sağlık bilimleri bölümlerimiz yok bildiğiniz gibi. Bunun dışındaki bütün bölümlerimiz istisnasız bu Covid-19 salgını sürecinde raporlar hazırladı. Covid-19 ve hukuki ilişkiler, Covid-19 ve sözleşmeler ve borçlar ilişkileri ile Covid-19’un ticari hayata etkileri, Covid-19 ve iş ahlakı gibi birçok konu başlığı ele alındı. Covid-19’un sosyal psikolojiye etkileri konusunda rapor hazırlayan ilk üniversitelerden birisiyiz. Mesela psikoloji raporumuz ilktir. Hukuk alanında da ilk çalışmalar burada oldu. Sosyal bilimler dergimiz Covid-19 özel sayısı olarak çıktı. Yaklaşık 30 civarında makale var içerisinde. Sosyal katkı anlamında bunu elimizden geldiği kadar yapmaya çalışıyoruz. Bir de bu süreç içerisinde toplumun moralini yerinde tutması bakımından, destek olması bakımından hayatın devam ettiğini gösterecek faaliyetlerin yapılması gerekiyor. Burada iki uç arasında sağlıklı, ölçülü bir noktada durmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Felaket tellallığı yapmanın bütün topluma zararları vardır. Ama aşırı derecede iyimserliğin de zararları vardır. Aşırı iyimserlik de tedbiri elden bıraktırır.
YÖK yasasında yapılan değişikliklerin özelikle vakıf üniversitelerine yansımaları oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu değişiklikleri?
Bu soruya akademisyen olarak cevap vermekle idareci olarak cevap vermek arasında farklar var. Bir akademisyen gözüyle baktığımda, özellikle araştırma görevlilerinin maaşlarında iyileştirme yapılması gerekiyordu. Bu düzenlemeyle tüm öğretim görevlileri açısından iyileştirme oldu. Bir ülkenin beyin gücünü beden işçisi seviyesinde çalıştırmak hakarettir. Böyle yaparsanız onları küstürürsünüz, verim alamazsınız veya o insanlar çalışmaz. İdareci olarak bakacak olursak; özellikle vakıf üniversiteleri üzerine biraz daha yük gelmiş oldu. Vakıf üniversitelerinin yüzde 10 burslu öğrenci okutma mecburiyetinin yüzde 15’e çıkartılması belki birçok üniversite açısından doğrudur. Ama biz geçen sene yüzde 56 burs vermişiz. Şimdi bu bize biraz daha yük oluşturdu. Bunu yüzde 10 artan kontenjanlarımızla telafi etmeye çalışacağız.
Diğer bölümler açıldı mı bu arada?
Benim farklı bir politikam var. Üniversitemizin aşırı derecede büyüdüğü kanaatinde olan birisiyim. Çalıştığım kurumlarda optimizasyona da dikkat ederim. Akademik personel sayısı, idari personel sayısı, bütçe dengeleri önemli konulardır. Hem sürdürülebilirlik açısından hem akademik başarı açısından önemlidir. Biz de bu nedenle akademik başarıyı teşvik etmek amacıyla yayın teşviklerini artırdık. Kurucu vakfımızı oluşturan İstanbul Ticaret Odası’nın yeni teşvikleri oldu. Bunların hepsinin olumlu dönüşleri var. Diğer taraftan proje sayılarımızda çok ciddi artış var. Yurt dışından çok sayıda projemiz onaylandı. Özellikle Avrupa Birliği’nden ve başka ülkelerden onaylanan projelerimiz var. Şu an itibariyle gayet iyi gidiyoruz. Pandemi öncesinde Oxford, Cambridge ve Nevada Üniversitelerinden sunum yapmak üzere altı akademisyeni davet ettik. Yeni dönemde altı akademisyen daha bu sefer online sunum yapacak. Tüm gelişmeler hep iyiye gidiyor. Ümit ediyoruz ki üniversitemiz önümüzdeki yıl itibariyle başarılarıyla kendisini daha fazla duyuracak.
Eski normale dönülse dahi sadece fiziki binalarda değil, çevrimiçi ortamda da eğitime devam edilecek. Bu gelişmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Covid-19 aşısı bulunduğunda eğitimde eski düzene geçilecektir. Fakat ben şunu öteden beri söyleyen birisiyim; büyük yapılar yerine öncelikle insana yatırım yapılmalıdır. İnsana yatırımın da yolları çok farklıdır. Koşullar müsaitse açık havada da eğitim alabilirsiniz. Şimdi online eğitim alınıyor. Bizim uzaktan eğitim merkezimiz var. Uzaktan eğitim aracılığıyla e-sertifika programları oluşturuluyor. Bu programlar yurt dışına da açık. Artık eğitimde mesafe engeli kalktı. Ürdün veya Endonezya’dan bir talep olduğu zaman eğitimi siz buradan verebiliyorsunuz.
Biraz da İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin uluslararası işbirliklerine değinelim isterseniz…
Öğrenci değişim programlarında Avrupa’dan 100’ün üzerinde üniversite ile anlaşmamız var. Tabii, pandemi ortamında Erasmus’un akıbetine Erasmus otoriteleri karar verecek. Çünkü birçok ülkede sınırlar kapalı. Uçuşlar durmuş veya kısıtlanmış durumda. Erasmus programı dışında olan birçok ülkeyle protokollerimiz var. Geçtiğimiz günlerde Özbekistan’ın prestijli üniversitesi olan Buhara Üniversitesi ile bir anlaşma yaptık. Yine dünya sıralamasında ilk 1000’de yer alan Karkiv Üniversitesi ile de bir anlaşma yaptık. Bunun gibi çok sayıda üniversiteyle anlaşmamız oldu.
Üniversite hayatına merhaba diyecek öğrenciler tercihleri konusunda nelere dikkat etmeliler?
Öncelikle puanlarının yetebildiği üniversiteyi ve bölümü seçmelerini öneriyorum. Aldıkları puanın çok ötesinde puanları olan bölümleri tercih etmeleri bazı fırsatları kaçırmalarına yol açabilir. Tercihlerini yaparken aileleriyle istişare etmelerini ve eğitimcilerle görüşmelerini öneriyorum. Gidecekleri üniversitede akademik kaliteye ve ortamın huzurlu olmasına da önem versinler. Bölüm seçiminde ise sevdikleri ve yeteneklerinin olduğu alanlara yönelmeleri gerekir diye düşünüyorum. Özetle; tercihlerini yaparken rasyonel davransınlar.