
Ezber bozan sosyo-ekonomik yazılarımıza devam ediyoruz. Türkiye’de iflah olmaz bazı liberal çevreler ( elbette iyi niyetli ve hümanist hislerle) Türkiye’deki başta Suriyeli mültecilere yönelik olmak üzere; nefret, güvensizlik, düşmanlık,vb. duygularından beslenen ayrımcı ve ırkçı yaklaşımlar olduğu iddiasındalar. 2011’de başlayan Suriye İç Savaşı ile Türkiye’ye gelen Suriyeliler, mülteci kamplarında kalırken sonrasında gelen düzensiz göçlerle şehirlere yayılmışlardır. Esasen komşumuz Yunanistan böyle bir serbestiye müsaade etmemiş ve mültecileri çeşitli kamplarda misafir etme yolunu seçmiştir.
Türkiye’de Suriyelilere yönelik rahatsızlık hissi mültecilerin Türkiye’de kalıcı olduklarının düşünülmesi ile artmış olup, her ne kadar iyi niyetli bazı kalem sahipleri, Suriyelilerin Türk toplumuna entegre olmak istediklerini belirtseler de, aynı dine sahip olmak, birbirinden farklı iki toplumun kaynaşması için yeterli gözükmüyor.
24 Temmuz 2019 itibarıyla, Change.org’da Suriyelilere yönelik nefret söylemi içeren 73 kampanya başlatılmıştır. Bu kampanyalar toplamda 1.385.122.043 kez imzalanmıştır. Uluslararası Göç Örgütü’nün 636 kişiyle yaptığı araştırmada katılımcıların yarısına yakınının Suriyelileri “daha az yetenekli bir ırk” olarak gördüğü tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcıların üçte biri Suriyeli mültecilerin savaş mağduru olmadığına inandığını dile getirmiştir.
Kuşkusuz “daha az yetenekli bir ırk” gibi söylemler asla kabul edilemez, insanlar eşit doğar ve her insan eşit haklara sahiptir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Beyannamesi 1.ve 2. Maddeleri şu şekildedir:
1) Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
2) Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.
Ancak toplumda bu tür fikirlerin araştırmalar ile tespit edilmiş olduğu gerçekliği de önümüzde durmaktadır.
2021 yılında Aksoy Araştırma’nın yaptığı araştırmada, ankete katılanların %58.9’u Suriyelilerin yan dairelerine yerleşmesinden rahatsız olacağını, %46.9’u çocuklarının Suriyeli bir çocukla sıra arkadaşı olmasını istemediğini söylemiştir. Araştırmada yapılan bir diğer ankette katılımcıların %67.9’u çocuklarının Suriyeli biriyle evlenmesinden rahatsız olacağını ifade etmiş, fabrikalarda ucuz Suriyeli işçi çalıştırılmasına karşı olanların oranı %64.1, evlerinde tadilat, temizlik gibi işlerde Suriyeli çalıştırılmasına karşı olanların oranı ise %56.9 olarak bulunmuştur. Bu rakamlar çok yüksek ve geleneksel misafirperver Anadolu insanı ne görüyor, hissediyor ki bu kadar yüksek olumsuz görüşler belirtiyor?
Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durumda; özellikle işsizlik ve aşırı kira artışlarında ise; mülteciler hedef tahtasındadır. Burada esasen mülteciler haksızca suçlanmaktadır. Çünkü diğer ülkelerin yaptığı gibi sağlıklı, insani standartlara sahip kamp sistemi oluşturulabilse idi, özellikle büyük şehirlerde kira artışlarının bu seviyelerde olmayacağı da, toplumda karşılık bulmaktadır.
Suriyeli karşıtlığının en yoğun olarak ekonomik durumu zayıf olan bu kesimler tarafından yapıldığını belirten raporlar bunun en temel nedeni olarak ucuz iş gücü gerektiren sektörlerde çoğunlukla Suriyeli mültecilerin çalışmasını neden olarak göstermektedir. Esasen yeni emekli olmuş bir banka şube müdürü olarak, işyeri ziyaretlerimde gördüklerim, şahsi gözlemim de bu yöndedir. Sanayi sitelerinde, fabrikalarda asgari ücret altında, sigortasız çalıştırılan “milyonlarca mülteci” bulunmaktadır. İşverenler maliyet düşürdükleri ve kıdem tazminatı ayırmadıkları için bu durumdan şikayetçi olmamakta ve itiraz edenleri de “ensar, dindaşlarla dayanışma vb.” gibi argümanlarla susturmaya çalışmaktadırlar. Ancak bu işverenler “dindaşlarına ” düşük ücret sunmaktan imtina etmemektedirler!
Suriyelilerin ucuz iş gücü gerektiren işlerde çalışması ise, özellikle vasıfsız işlerde çalışan vatandaşlarımızın iş bulamamasına veya düşük maaşlı işlerde çalışırken ücret artış talebinde bulunamama sorununu da beraberinde getirmektedir.
Ancak mülteciler içinde yaşam kolay değildir. 2021 yılında Gaziantep’te yapılan bir araştırmaya göre Suriyeliler arasındaki en büyük kaygının ırkçılık ve ekonomik problemler olduğu tespit edilmiştir. Benzer şekilde İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanına göre Türkiye’deki Suriyelilerin hepsi ırkçı söylemlere ve eylemlere maruz kalmaktadır. Öğretmenler, Suriyeli öğrencilerin bir bölümünün sürekli dışlanmışlık ve ezilmişlik psikolojisi içinde olduğunu, buna bağlı olarak kuralsızlıkta sınırları aşan davranışlar gözlemlendiğini belirtmektedir. Suriyelilerin bulunduğu okullarda çalışan ve tükenmişlik sendromu yaşayan öğretmenler, okuldaki şiddetin arttığını belirtmektedir.
Özellikle son birkaç yılda artan Afgan göçü ise ( genç erkek ağırlıklı olması dikkat çekicidir) Başlı başına bir endişe kaynağı olmaktadır.
Netice olarak; halkımızın hiçbir etnik kökene karşı özel bir karşı tavrı olmadığı, ancak milyonlarca mültecinin de yaşam standartlarını düşürdüğüne yönelik haklı endişeleri olduğu da bir vakıadır. Yüzlerce yıl Anadolu topraklarında nice badireler atlatmış olan Anadolu insanının endişelerine kulak verilmeli, çözüm bulunmalıdır.
Mayıs ayında gerçekleşecek seçimlerden sonra ülke yönetimine kim gelecekse ilk el atması gereken sorunun mülteciler ve diğer yasadışı göçmenlerin olması gerektiği, aksi halde toplumsal huzurun sarsılabilmesi ihtimali olduğu da sokaklarda hissedilmektedir.