NOSAB Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, “2024’te daha büyük sıkıntıların geleceğini, iflasların ve temerrüte düşen firma sayılarının çoğalacağını düşünüyorum. Birçok firma yaklaşan sonu bekliyor. Büyük sıkıntıları palyatif önlemlerle tolere edebileceğimizi sanmıyorum. Sanayi sektörüne can suyu olacak desteklerle birlikte finansmana erişimde daha fazla kolaylık getirilmeli ve finansman maliyeti ucuzlatılmalı” dedi.
Bursa’nın Nilüfer ilçesinde 234 hektarlık alanda otomotiv sektörü ile yan sanayi makine ve plastik sektörlerine ait 320 yerli ve yabancı üretici firmanın ev sahipliğini üstlenen Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB), yanlış ekonomi politikaları dahil yoluna çıkan tüm engellere rağmen büyüme ve kalkınmadaki önemli rolünü sürdürüyor. Bugün 22000 personel sayısıyla istihdama ve 1 milyar doları aşan ihracatıyla katma değer yaratmaya devam ediyor.
Avrupa’nın yarışamadığı Türk otomotiv sanayi sektörünü bünyesinde barındıran NOSAB, sektöre giren Doğu Avrupa ve Asya ülkeleri arasından sıyrılarak lojistik, kalite, fiyat ve iş gücü avantajıyla rekabette öne çıkan Türkiye’nin dikkat çeken sanayi bölgesi unvanını korumaya çalışıyor.
Dünyada ve Türkiye’de iş dünyasını etkileyen olaylarla birlikte ülke ekonomisindeki daralmanın üretim odaklı sanayiye şiddetli yansıması sonucu 2023’ü sıkıntılarla geride bırakırken; 2024 için büyük kaygı taşıdıklarını söyleyen Nilüfer Organize Sanayi Bölgesi (NOSAB) Yönetim Kurulu Başkanı Erol Gülmez, ülke ekonomisinin dengelenmesinde uygulanan orta vadeli program dahilindeki süreci birçok firmanın kaldıramayacağının altını çiziyor. Üretim, imalat, ihracat ve istihdam yapan reel sanayicilerin sürdürülebilirliği adına özellikle finansmana erişimde kolay, hızlı ve ucuz destek modellerinin oluşturulmasını beklediklerini aktaran Erol Gülmez ile ülke ve sanayi gündemini konuştuk.
Öncelikle, hükümetin açıklamış olduğu orta vadeli ekonomi programıyla ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Türkiye ekonomi dahil her alanda deneme tahtasına döndü. Bu durumdan pozisyonlarımıza göre payımıza düşeni alıyoruz. Tabii en çok üretim, ihracat, istihdam yapan sanayicilerimizin bedel ödediğini düşünüyorum. Bugüne dek uygulanan yanlış ekonomi politikaları, zaten ülkemizi ve bizleri ciddi sıkıntılara sokmuştu. Şimdi geçen sürecin yanlışları düzeltilmeye çalışılıyor, bunu görüyoruz, ama düzeltilirken de sorunlarımız var. Mesela seçimden ve orta vadeli program açıklanmadan önce döviz çok baskı altındaydı. Bu bağlamda ağırlıklı ihracat yapan bir bölge olarak büyük sıkıntı çektik. Bu arada ulaşabildiğimiz düşük faizli kredilerle ayakta kalmaya çalıştık. Şimdi uygulanan orta vadeli program özünde doğru ve ekonomide fabrika ayarlarına dönüş olsa da uzun süre baskılanan döviz büyük sorun yarattı. Ekonomideki sıkıntı bu programda da sürdürülemez hale geldi. Şu an kimse yüzde 50-60’ın altında finansmana ulaşamamakta…
Erişimde ve maliyetinde ciddi problem olan finansmana erişim sıkıntısına karşın finansman kullanmak istesek de harakiri yapmış oluruz. Hatta 2024’te daha büyük sıkıntıların geleceğini, iflasların ve temerrüte düşen firma sayılarının çoğalacağını düşünüyoruz. Önlem almaya çalışsak da çok büyük sıkıntıları palyatif önlemlerle tolere edebileceğimizi sanmıyorum. Birçok firma yaklaşan sonunu bekliyor, diyebiliriz. Çünkü döviz halen baskılanmakta ve enflasyon kaynaklı üretim artışlarımız yüzde 250 ve şu an döviz artış oranı yüzde 60 oranında. Bu sürdürülebilir değil. Döviz kurunun ne olması gerektiğini enflasyona paralel öngörüyoruz. Dolayısıyla üretim ve maliyet artışı yüzde 250-300 ise dövizde kur artışı ona göre olmalı ki, hayatımıza normal devam edebilelim. Ülke olarak teknoloji ve katma değerli ürünler üretmiyoruz. Üzülerek söylüyorum; ucuz iş gücümüzü satıyoruz, emeğimizin ihracatını yapıyoruz. Önümüzde yerel seçim var, yine döviz baskılanmakta ve baskı devam edecek. Sektörümüzde karsızlık sorunu var, çünkü emtia fiyatları hızla arttı. Döviz bazındaki hem plastikte hem metalde 600 dolara aldığımız ham madde rakamı, bugün 1300 dolar. Buna dövizin yüzde 60 devilasyonunu da eklersek, ekonomik ve cirosal büyüme nitelikli büyüme değil, enflasyonist büyüme oluyor. Bu durum da şirketlerin kaybına sebep veriyor.
Peki, önümüzdeki yerel seçimlerden sonra nasıl bir ekonomi tablosu görmektesiniz?
Seçimden sonra ekonominin kendi kuralları içinde yürümesini serbest bırakacaklar, öyle görünüyor. Bu bağlamda esas normalleşme 2024’ün ikinci yarısından sonra başlayacak. Tabii o günlere kim kalır, kim kalmaz, bilemiyoruz. Makarayı geriye sardığımızda sanayi tarafında sıkıntı zaten pandemiden başlamıştı, sonra yanlış ekonomi politikaları, faiz sebep enflasyon sonuç gibi gerekçelerle yapılan yanlış uygulamalardı. Akabinde yine seçim, deprem, savaş, yani Ukrayna Rusya savaşı da çok etkiledi. Başımızı kaldırıp, rahat bir nefes alamadık. “Coğrafya kaderdir.” diyorlar, artık coğrafyanın kader olduğuna inanmaya başladım. Yirmi yıllık iş insanıyım, öncesinde profesyonel olarak çalıştım, rahat gün yüzü gördüğümüzü hatırlamıyorum. Toplam kırk yıllık iş hayatımda uzun süreli bu denli elzem dönem yaşamadım. Yani orta vadeli programı konuşuyoruz, ama “daha ne olabilir, tepemize göktaşı düşmediği kaldı” diye de düşünüyorum bazen. Firmalarımız yaşam umutlarını ve enerjilerini kaybetti, umutsuzluk içindeler. Bakanlıkta ekonomiyi yürüten ekiplere sıkıntılarımızla alakalı temasımızda da sabır etmemiz gerektiği hususunda tavsiye alıyoruz. Biz yirmi üç yıllık organize sanayi bölgesiyiz. Kimsenin bugüne dek elektriğini kesmemiştik, bu dönem kesmek zorunda kaldığımız firmalarımız oldu. Tolerans göstermesek çok sayıda firma aynı sorunla karşı karşıya kalırdı. Sonra kiralar inanılmaz arttı, bölgemizin ben dahil yarısı kiracı, mal sahibi kendince haklı olsa da her yıl yüzde 100 kira artışı söz konusu. Tüm bunlar, bizim için acı ve sıkıntı. 2024 yılı için daha çok korkuyorum.
Sanayicinin bugün en önemli beklentisi nedir?
İhracat, üretim, imalat, istihdam yapan gerçek işletmelere bu geçiş sürecinde ayrıcalıklı desteklerin verilmesi çok önemli ve gerekli. Tabii eskiden seçim öncesinde bol keseden atılan uzun vadeli ve düşük faizli kredilerden bahsetmiyorum. Sanayi sektörüne can suyu olacak desteklerin oluşturulmasını kastediyorum. Mesela finansmana erişimde daha fazla kolaylık getirilmeli ve finansman maliyeti ucuzlatılmalı.
Yani, bu tür olağanüstü ekonomik geçişlerde bizim gibi reel üretim sektörünü yaşatacak desteklerin olması gerektiğini söylüyorum. Böylece ülke ekonomik açıdan fabrika ayarlarına daha az hasarla dönebilir. Aksi halde telafisi mümkün olmayan birçok kaybımız söz konusu.
Üretimde para kazanamayıp, zarar eden üretici mecburen rant ekonomisine yöneliyor. Bugün hangi bankaya gitseniz; 1 milyar ve üzerinde mevduat verdiğinizde pazarlık yüzde 45’ten başlıyor, hiçbir şey yapmadan yüzde 51 geliri garanti ediyorsanız, başka enstrümanlar da var getirisi olan ve bu nedenle para reel ekonomiye dönmüyor. Para reel ekonomiden çekildiği için ulaşmak da zorlaşıyor.
Türkiye fabrika ayarlarından neden çıktı sizce?
İnanın neden çıktığımızı bende bilmiyorum. Yani ne hedeflendi, ne öngörüldü, mutlaka ekonomiyi yöneten üst aklın bir planı vardı. Ancak, o plan her neyse doğru çıkmadı maalesef… Fabrika ayarlarını bozmasaydık, ekonomi kendi kuralları içinde yaşasaydı, dünden bugüne enflasyon yüzde 300 gibi artmazdı. Sadece artış oranında geçmişteki gibi çözülebilir ufak tefek devalüasyonumuz olurdu. Herkes pozisyonunu ve ekonomik kararlarını bu gidişata göre belirlerdi, sorun kalmazdı.
Ekonomik gerçekliğin dışında gösterilen davranış ve uzun süre bu konuda ısrar edilmesi ciddi enerji birikimine sebebiyet verdi. Şimdi o enerjinin atılması noktasında da ekonomiyi kendi mantığında serbest bırakmak gerekli. Bu da biriken enerjinin ciddi oranda patlaması demek. Patlama da, korktuğumuz zayiatlara neden olacak. En basiti döviz üzerinden hesaplarımıza göre yerel seçimden sonra doların 45’lere tekabül edeceğini ön görüyoruz, etmeli de… Maliyet artışlarımız var çünkü… Bugün 30 liraya dayanmış dolar yaklaşık yüzde 50 artışla 45 lira olursa bizim gibi direkt ihracatçının faydasına ama birçok kesim için ciddi zarar konusu. Kısacası, herkesin süreç karşısında enerjisi ve nefesi yetmeyecek diye düşünüyorum. Diğer yıllara göre 2023 çok daha zordu. 2024 için çok daha kaygılıyız.