SİF İş Makinaları Genel Müdürü Hayati Köseoğlu, “Kalite ve performans açısından bakıldığında Türkiye’de bir numarayız. Makinelerimizin motoru, şanzımanı ve aktarma organları tamamen JCB mühendisleri tarafından tasarlanmıştır. Bu durum makine içindeki bileşenler arasında mükemmel bir sinerji oluşturuyor ve yakıt tasarrufu sağlıyor” dedi.
Türkiye’de 60 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren SİF İş Makinaları, yenilikçi çözümleri ve geniş ürün yelpazesiyle sektörde lider konumda yer alıyor. JCB’nin global gücüyle yerel pazar bilgisini bir araya getiren SİF, önümüzdeki yıllarda da pazar payını arttırmaya devam ettirmeyi hedefliyor.
Elektrikli ve hidrojen motorlu araçlarla geleceğin teknolojilerine yatırım yapan şirket, satış sonrası hizmet ağıyla müşteri memnuniyetini önceliklendiriyor. Genel Müdür Hayati Köseoğlu ile gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde SİF’in sektördeki yerini ve geleceğe yönelik hedeflerini değerlendirdik.
İsterseniz SİF’in kuruluşundan bugüne uzanan hikayesiyle başlayalım…
Tabii, o zaman öncelikle STFA’dan başlamak lazım. STFA, iki genç mühendis Sezai Türkeş ve Feyzi Akkaya tarafından 1938’de kurulan ve Türkiye’deki inşaat sektörünün tüm dinamiklerini değiştiren bir şirket. İlk defa yurtdışında proje alan, hatta Libya’nın neredeyse bütün altyapısını yapan bir firmadır. STFA, Türk müteahhitlerin yurtdışına açılmasını sağlayan öncü bir firma. Adeta bir okul gibidir çünkü oradan yetişen insanlar daha sonra kendi şirketlerini kurmuşlardır. STFA ile 1945 yılında Joseph Cyril Bamford’un dehasıyla başlayan JCB’nin olağanüstü hikayesi, 1974 yılında Işıklar Holding’in de desteği ile Türkiye’de kesişti. Bu üç grubun yollarının birleşmesi, güçlerini birleştirerek günümüze kadar süren, başarılarla dolu ve her geçen gün daha da güçlenen bir ortaklığın temelini attı. SİF İş Makinaları olarak, Türkiye’de 50 yıldır JCB’nin distribütörü olmaktan ve yenilikçilik, kalite ve müşteri değeri konusunda standardı belirleyen bir markayı temsil etmekten gurur duyuyoruz. JCB’nin Türkiye’ye gösterdiği özel ilgi, dünya standartlarındaki ürünleri ve STFA’nın SİF’e yaptığı yatırımlar sayesinde önümüzdeki yıllarda çok daha büyük başarılara imza atacağımıza eminim.
SİF’in sektördeki varlığı hep distribütörlük şeklinde mi devam edecek?
Kendi içimizde çeşitli senaryolar konuşuyoruz, fakat şu anda netleşmiş bir şey yok. Türkiye’de ve dünyada 50 yıl boyunca devam eden bir iş birliği bulmak zaten zor. Biz bu konuda bir sıkıntı yaşamıyoruz, ancak işimizi daha da genişletmek ve büyütmek adına farklı planları değerlendiriyoruz. Türkiye’de üretim yapmak gerçekten çok kolay değil. Ben bu sürece “rollercoaster” diyorum; böyle bir ülkede yatırım yapmak ve bunu sürdürülebilir kılmak oldukça zor. Bu nedenle yerli üreticileri gerçekten tebrik ediyorum. Daha önce onlarla çok çalıştığım için bunun değerini biliyorum. Ancak Türkiye, çok dinamik bir ülke olduğu için bu tür işler mümkün olabiliyor.
Sektörde nasıl bir rekabet yaşanıyor?
Aslında 4-5 yıl öncesine kadar oldukça sağlıklı bir rekabet vardı. Ancak özellikle Çinlilerin piyasaya girmesinden sonra bu dengenin biraz bozulduğunu söyleyebilirim. Yerli üreticilerimizin rekabetten korktuğu yok, fakat haksız rekabet durumu ortaya çıkabiliyor.
Biraz da ürün portföyünüzden bahseder misiniz?
Bunu dört gruba ayırabiliriz: küçük makineler, orta büyüklükteki makineler, ağır iş makineleri ve tarım makineleri. Küçük makinelere örnek olarak mini ekskavatörler ve nokta dönüşlü yükleyiciler verilebilir. Orta ölçekli makineler, esasen bizim en güçlü olduğumuz alan. Kepçeler ve teleskopik yükleyiciler bu gruba giriyor. Ağır makineler ise ekskavatörler ve büyük yükleyicilerden oluşuyor. Hem elektrikli hem de hidrojen yakıtlı motorlu makinelerimiz var. Bu makinelerin Avrupa’da satışına başladık ve bu konuda dünyada öncü konumdayız. Ayrıca hidrojen yakıtlı motorların, iş makinelerinin geleceği olduğuna inanıyorum.
JCB’nin önümüzdeki yıl Türkiye’ye sizin aracılığınızla sunacağı yeni araçlar var mı?
Evet, var. Aslında JCB ile ileriye dönük beş yıllık bir plan oluşturduk. JCB, dünya çapında pazar payını iki katına çıkarmayı hedefliyor. Beş yıl içinde bizden de Türkiye’de aynı başarıyı sağlamamızı bekliyorlar. Bu hedeflerin altının dolu olması lazım çünkü mevcut ürünlerle bu başarı sağlanamaz. JCB, daha önce az sattığı ağır iş makineleri için yeni bir ürün serisi geliştirdi. Bu seriyi bu yıl Türkiye’ye getirmeye ve satışına başlamaya karar verdik.
Yakın gelecekte yapay zekâyla entegre edilmiş makineleri Türkiye’de görebilecek miyiz?
2025 yılında görebileceğimizi sanmıyorum. Ancak yapay zekâ illa ki üretimde kullanılmak zorunda değil. Yönetim sistemlerinde yapay zekâyı kullanarak operasyonel mükemmeliyet sağlanabilir. Ancak üretim süreçlerimizde şu an için yapay zekâ kısa vadeli bir gündem maddesi değil.
Satış sonrası hizmetlerinizden de bahseder misiniz?
50 yıllık bir geçmişe sahip olmamız bize sektörde önemli bir ağırlık kazandırıyor. Şu anda Türkiye’deki kapsama alanımız %100 seviyesinde. Bir müşteri bizden hizmet bekliyorsa, Türkiye’nin her köşesinde ona ulaşabilecek durumdayız. Toplamda 32 servisimiz bulunuyor ve bunlardan sekizi doğrudan kendi kadrolarımız tarafından işletiliyor. Bu sayıyı önümüzdeki iki yıl içinde 12’ye çıkarmayı hedefliyoruz. Eğer beş yıllık büyüme hedeflerimizi gerçekleştirebilirsek, kadromuzu iki katından daha fazla büyütmüş olacağız.
Sektörünüzün gelişimi ve devamlılığıyla ilgili düşünceleriniz neler?
En azından ürün bazında baktığımızda, elektrikli araçlar veya hidrojen motorlu araçlara yönelik bir kayış olacağını öngörüyoruz. Türkiye özelinde ise, diğer sektörler kötü gidebilir, ancak son iki yıldır bizim için tüm zamanların en iyi dönemleri yaşandı. İnşaat sektörü ülkemizde çok önemli bir yere sahip. Bu nedenle, önümüzdeki yıllarda bu büyüklüğün biraz daha artarak devam edeceğini düşünüyoruz. Ancak devletin tasarruf politikaları devam ederse, bu büyüme biraz yavaşlayabilir. Çünkü iş makineleri sektöründeki firmaların en büyük müşterilerinden biri devlettir. Yine de beş yıllık bir perspektifle baktığımızda oldukça olumlu bir tablo görüyoruz.
Kiralama faaliyetinizde var mı?
Müşteri portföyümüzün en büyük kısmını inşaat sektörü oluşturuyor. Yaklaşık %65’lik bir oranı buraya, %10-15’i ise kamu kurumlarına ayırabiliriz. Bunların %5’i kiralama yöntemiyle gerçekleşiyor. JCB olarak kiralama sektöründe lideriz, ancak kiralama işlemini doğrudan biz yapmıyoruz. Bizden iş makinelerini alıp kiralama hizmeti sunan müşterilerimiz var. Bu kiralamaların çoğu devlete yapılsa da günübirlik kiralayıcılar da azımsanamayacak bir seviyede.
Pazardaki konumunuz nedir?
Kalite ve performans açısından bakıldığında Türkiye’de bir numarayız. Makinelerimizin motoru, şanzımanı ve aktarma organları tamamen JCB mühendisleri tarafından tasarlanmıştır. Bu durum makine içindeki bileşenler arasında mükemmel bir sinerji oluşturuyor ve yakıt tasarrufu sağlıyor.
2024’ü nasıl bitiriyorsunuz ve önümüzdeki yıla dair öngörüleriniz nelerdir?
2023 tarihi JCB’nin Türkiye’de büyüme planları açısından önemli bir dönüm noktası olmuştur. Emisyon standartlarının değişmesiyle birlikte müşterilerimize Avrupa’da satılan JCB ürünleri ile aynı ve hatta daha üstün özelliklere sahip makinaları sunmaya başladık. Geçen yıl rekor kırdığımız için 2024, hem adet hem de kârlılık açısından biraz daha düşük kaldı, ama yine de tüm zamanların ilk üç veya beş yılı arasında yer alabilir. 2025 için beklentimiz ise bunun biraz altında bir performans sergilemek. Bunun iki önemli sebebi var: faiz oranları ve maalesef deprem. Depremden etkilenen 11 ilde yoğun bir makine ihtiyacı oluştu, ancak yeniden yapılanma anlamında hâlâ yolun başındayız. Ancak her şeye rağmen kötü bir yıl olmayacağı kanaatindeyiz. Önümüzdeki beş yıla baktığımızda ise lider olduğumuz tarım sektörü, kazıcı-yükleyici ve teleskobik yükleyici pazarının yanında gerek ağır gerekse kompakt iş makinalarına eklenecek ürünlerle beraber pazar payımızı önemli ölçüde arttırarak müşterilerimizin çözüm ortağı olmaya devam edeceğiz.
Ekonomiyle ilgili genel konjonktürü nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye ekonomisinin gidişatı size göre ne ifade ediyor?
Sektörümüz inşaata dayalı olduğu için Türkiye’deki durum oldukça dinamik. Bundan birkaç yıl öncesine kadar döviz kurlarının da desteğiyle Türkiye’den çok sayıda ikinci el makine yurt dışına satıldı. İnşaat makineleri sektörü fena değil, ancak Türkiye geneline baktığımızda 2024’ün çok iyi bir yıl olması beklenirken bu gerçekleşmedi. Bunun en büyük sebeplerinden biri faiz oranlarının yüksekliği. Nakit akışının düzenlenememesi de pazarın büyümesini engelliyor. Türkiye’nin dinamizminden faydalanmak ve daha fazla katma değerli ürünlerin üretimine yönelmek gerekiyor. Bu sağlanırsa Türkiye’yi kimse durduramaz. Son dönemde savunma sanayine yapılan yatırımlar ve buradaki gelişmeler bizi çok memnun ediyor. Çünkü bu teknoloji, neler yapabileceğimizi göstermek açısından oldukça değerli. Savunma sanayindeki bu ilerlemeler, özel sektöre de olumlu yansıyacaktır.
Son olarak eklemek istedikleriniz…
İnşallah önümüzdeki yıl ve sonrasındaki dönem Türkiye’de istikrar sağlanır ve biz de hedeflerimize ulaşabiliriz.